İbrahim Kiras

İbrahim Kiras

Yavuz ne getirdi? İnci boncuk

Yavuz ne getirdi? İnci boncuk

Napolyon Mısırı istila etmek üzere yola çıktığında ordusunda yaklaşık bin kişilik bir bilim adamı grubu da vardı. Arkeologlar, tarihçiler vs… Piramitlerin gizemini bunlar çözdüler. Belki bir gün uzun uzadıya tartışırız bu “bilimsel” seferi. Ama bugün konumuz Korsikalı cihangirin değil, Yavuz’un Mısır seferi…

Napolyon’dan üç asır kadar önce Mısır’ı Osmanlı topraklarına katmış olan Yavuz Sultan Selim de piramitlerle ilgilenmiş, fetihten sonraki günlerde özel olarak görmeye de gittiği bu gizemli yapıların ne zaman ve kimler tarafından inşa edildiğini öğrenmek istemişti. Yavuz’un karşısına bu konuları bilebileceği düşünülen yaşlı bir adamı getirdikleri, ama Osmanlı padişahının sorularına ihtiyarın “bunları bilen yok” cevabını verdiği anlatılır kaynaklarda.

Yavuz buradan oraya bilim adamı götürmemişti Napolyon gibi. Ama götürmüş olsaydı da bizim ulemadan antik Mısır tarihi konusunda oradaki yaşlı adamın verdiği cevaptan fazlasını işitebilir miydi? Muhtemelen hayır. Mısır ulemasıyla Osmanlı uleması arasında evreni, dünyayı ve insanı tanıma isteği veya merakı bakımından fazla bir fark yoktu çünkü.

Yavuz’un buradan oraya bilim adamı götürmediğini biliyoruz. Ancak çok sayıda bilim adamını oradan buraya getirmiş olduğu da söylenir. Bunun doğruluğunu en azından ben bilmiyorum. “Kahire ve Tebriz’den yaklaşık 1500 tüccar ve zanaatçıyı İstanbul’a getirmişti” diyor İnalcık. Ama kaynaklarda alimlerden bahsedildiğine rastlamadım. Mamafih, sözkonusu devirde bir şehri veya ülkeyi ele geçiren hükümdarların oradaki alimlerin, sanatçıların bir bölümünü fetih ganimeti gibi kendi ülkelerine veya taht merkezlerine götürmeleri bilinen yaygın bir uygulama.

***

(Nitekim cihangirlikte Napolyon’dan aşağı kalmayacak bir isim olan Timur da Yıldırım Beyazıt’la hesabını gördükten sonra Anadolu’daki medreselerde görev yapan çok sayıda alimi Semerkant’a dönerken yanında götürmüştü. Yalnızca Anadolu’da değil, başta Şam ve Bağdat olmak üzere işgal ettiği bütün beldelerde aynı şeyi yapmıştı. Timur’un, fethettiği bölgelerden ülkesine götürdüğü alimler arasında kelamcı Sadeddin Taftazanî, kelamcı ve dilci Seyyid Şerif Cürcanî, musiki üstadı Abdülkadir Meragî gibi çok bilinen isimler de vardır. Bunların bir kısmı kendi rızalarıyla, bir kısmı da zorla Timur’un ülkesine götürülmüştü. Ancak Şam’ın işgali sırasında kendisiyle görüşüp sohbet ettiği büyük bilgin ve düşünür İbn Haldun ve Anadolu’yu işgali sırasında karşılaştığı mutasavvıf-âlim Molla Fenarî gibi isimler Emir’in teklifini makul gerekçeler ileri sürerek nazikçe reddetmişler ve gitmeye zorlanmamışlardır.)

***

Dolayısıyla Mısır’dan tüccar ve zanaatkarları getirdiğini bildiğimiz Yavuz’un bazı alimleri de İstanbul’a davet etmiş olması akla aykırı olmasa gerektir. Çünkü Kahire her şeye rağmen İslam dünyasındaki belli başlı ilim merkezlerinden biriydi o tarihte. Ancak İstanbul’a getirilen hocaların sayısının -bazı yerlerde yazıldığı- gibi binlerle ifade edilecek kadar olması hiç mümkün görünmüyor.

Memluk hanedanının elinde bulunan kutsal emanetleri -son Abbasi halifesiyle birlikte- İstanbul’a getiren Yavuz’un yine “fetih ganimeti” gibi yanına alıp getirdiği söylenen bu bilim adamlarının uzmanlık alanlarının ise fıkıh ve kelam gibi dini disiplinler olduğu ifade ediliyor. Demek ki matematikçi, astronom veya felsefeci değildi gelenler. Yani biz İstanbul’u fethettiğimizde buradan İtalyan şehirlerine giden alimler sınıfından değillerdi.

Bir “entelektüel komplo teorisi”ne bağlanıyor bu konu… Son zamanlarda epeyce taraftar bulan bir anlatıya göre, Anadolu’da 16. asra kadar “akılcı” Maturidi kelamına dayanan bir din yorumu egemen durumdaydı. Türk Müslümanlığı adı verilen bu İslam anlayışı “nakilci” Eşari kelamının Osmanlı medreselerinde hâkim konuma gelmesiyle yerini büyük ölçüde “Arap Müslümanlığı”na bırakmak zorunda kaldı. Eşari anlayışının medreselere hâkim olması ise Yavuz Sultan Selim’in Mısır’dan getirdiği yirmi bin Arap aliminin etkisi sebebiyledir…

Bu anlatı, peşinen söylemek gerekirse, tarihi gerçeklerle neredeyse hiç ilgisi olmayan bir bakış açısının ürünü. Mısırlı alimler meselesi bir yana, Eşari kelamının Osmanlı medreselerindeki ağırlığı Yavuz’la başlamaz. En başından itibaren bu ağırlık vardır. Daha önce Selçuklular döneminin medreselerinde de durum böyledir. Maturidi kelamı ne Selçuklu ne de Osmanlı medreselerinin müfredatında yer alır. Osmanlı’nın resmi mezhebi “fıkıhta Hanefilik, itikatta Maturidilik” olarak kabul edilmiş olmasına rağmen…

Bu durumun sebepleri var elbette. İlki, Maturidi kelamı İslam dünyasında uzunca bir süre yaygın kabul görmüş değildi. Dolayısıyla kelam alanında eser veren ve İslam dünyasındaki ilim merkezlerinde ders veren alimlerin çoğu Eşariydi. Belki bunda siyasi iktidarların da bu anlayışı teşvik etmesinin payı vardır. İkinci sebep, İmam Gazalî ve Fahreddin Râzî başta olmak üzere Eşari alim ve düşünürlerinin felsefe karşısında konumlandırdıkları ve Sünni yorumun konsolidasyonu için vazgeçilmez değerde olan “felsefi kelam”ın Eşari yaklaşımından ayrı düşünülemeyecek oluşu.

Netice itibarıyla Osmanlı medreselerinin Maturidi kelamına kapalı oluşu “Yavuz’un Mısır’dan getirdiği Arap hocalar”la ilgili bir mesele değildir. Ayrıca Osmanlı ulema sınıfı arasında veya genel olarak Osmanlı aydın zümresi içinde Eşari-Maturidi çatışmasının bir karşılığı yoktur.

Diğer yandan, Eşari-Maturidi ekolleri arasındaki farkın akılcılık/nakilcilik şeklinde sunulması da doğru sayılmaz. Burada hürriyetçi/serbest iradeci görüşle teslimiyetçi/fatalist görüşün çatışması daha önemlidir. Akıl-nakil tartışması felsefecilerle kelamcılar arasındaki meseledir. Maturidi de burada çok akılcı bir konumda değildir. Osmanlı bilim ve fikir dünyasında ise akılcı yaklaşımı -aslında akılcı olmaması beklenecek olan- teorik tasavvuf ekolleri temsil ediyordu. En azından vahdet-i vücutçu/Ekberî çizgide olanlar. Ama bu da apayrı bir konu tabii…

Aslında bugünkü fikir ve inanç tartışmalarında sonuç alabilmek veya hiç değilse bir mesafe kat edebilmek için de bu fikirlerin tarihini iyi kavramak gerekiyor. Belki sonraki “Cumartesi Yazıları”nda buradan devam ederiz…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İbrahim Kiras Arşivi