Kürt milliyetçiliği
Baskın Hoca'nın DTP grubundaki sözleri şimdiden "klasik" olmaya aday. DTP'lilere sadece "Türk milliyetçiliğine karşı" değil, "Biz sizi aynı zamanda Kürt milliyetçiliğine karşı desteklemeye geldik." diyor.
Açıkça DTP'lilere "Kürt milliyetçiliğinden uzak durun" çağrısında bulunuyor. Sansür bütün iktidar yapılarında, özellikle ideolojik örgütlerde var. DTP'ye yakın yayın organları bu konuşmanın sadece "Türk milliyetçiliğine karşı" olan kısmını veriyor. Baskın Oran, 'milliyetçilik teorisi ve tarihi' konusunda Türkiye sınırları dışına çıkan ilk çalışmanın sahibidir. Doktora tezi olan, "Az Gelişmiş ülke Milliyetçiliği/Kara Afrika Modeli" kitabında, azgelişmiş ülkelerdeki milliyetçiliği "Emperyalizmin gayri meşru çocuğu" olarak tanımlar. Hocanın ironik üslûbu içinde "gayri meşru çocuk" kelimesini halk arasındaki karşılığına dikkat ederek okumak gerekir. Bu yüzden hocanın sözleri önemlidir ve bundan sonra da Kürt milliyetçiliğinin bütün hastalıklı semptomlarını ilk teşhis edecek ve tedavisini önerecek otorite olarak izlemek gerekir.
DTP'nin uzun süre eşbaşkanı olan Aysel Tuğluk da, Kürt milliyetçiliği konusunda Kürtleri ikaz eden ve Kürt milliyetçilerine derinden meydan okuyan bir isim. Milliyetçiliğin her türüne karşı olduğunu vurguluyor ve "pozitif milliyetçilik" adıyla, kendi milliyetçiliğini yüceltenleri deşifre ediyor. Tuğluk'un şaşırtıcı bir entelektüel birikimi ve sezgisi var. Muhakemesi sağlam. önümüze, daha doğrusu Kürt milliyetçilerinin önüne uzak durmaları gereken iki gösterge koyuyor: Birincisi "etnisite ile devlet arasında kurulan zorunlu bir bağ"; ikincisi ise "devlet söz konusu olmasa da etnisiteye dayalı ötekileri dışlayan kapalı bir "biz" inşası." ("Pozitif Milliyetçilik", Radikal 2, 23 Aralık 2007) Bu sözleri sapla samanı ayıramayanlar için sadeleştirelim: Aysel Tuğluk'un karşı çıktığı şeylerden birincisi, Kürt milliyetçiliğinin "Kürt devleti" ideali; ikincisi ise birincisi yer almasa da Kürt milliyetçilerinin Kürt olmayanlara düşmanlığı. Aysel Tuğluk'un Kürt milliyetçiliği için resmettiği semptomların, Türk milliyetçiliğindeki karşılıklarını göstermek, yerinde ve gerekli bir mukabele olacak. Belki de Kürt milliyetçiliğinin ilham kaynağını ve beslendiği "öteki"ni göstermiş olacağız. Birincisi, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni "etnik" temelde tanımlamak (etnisite kelimesini yanlış biçimde "azınlık" anlamında kullanan Türk milliyetçileri "Türk etnisitesi" tabirinden rahatsız olmalarına rağmen); ikincisi ise bu etnik Türklüğü (Kürt milliyetçilerinden farklı olarak birincisini de içerecek biçimde) geri kalan bütün etnisiteleri dışlayan bir "biz"e dönüştürmek. Uzun sözün kısası: Alın birini vurun öbürüne.
"Kürt sorunu" karşısında "hak verirsek daha fazlasını isterler, sonunda devlet bölünür" ezberinin arkasına saklananlar, Kürt milliyetçiliğinin de esin ve güç kaynakları arasında baş köşeyi işgal ediyorlar. Bunu anlamak için hak istemekle devlet talebine yönelen milliyetçiliğe sapmak arasındaki farkı, tam da Tuğluk'un anlattığı şekilde görmek gerekiyor. Tuğluk "Asimilasyona, inkâra, yok olmaya karşı mücadele etmekle kimlikleri toplumsal inşanın, -özellikle etnik kimlik- temel harcı haline getirmek çok farklıdır." diyor ve ekliyor: "... Baskı altındaki kimliklerin savunulması konusu ilgili olduğu kimlik bağlamını aşan daha geniş bir özgürlük-eşitlik-adalet bağlamı içinde ele alınmayıp salt kimlik etrafında örülürse, varacağı yer ben-merkezci dışlayıcılıktır. Söz konusu olan etnik, ulusal bir kimlikse varacağı yer, milliyetçiliktir!" Birincisi doğal bir durum, bir var olma biçimi ve yaşama iradesi. Benim, "dil ve dilin kullanıldığı bütün alanlarla ilgili haklar ve özgürlükler" dediğim şey birincisi. İkincisi ise, bu doğal duruma getirilen sınırlamalardan "kesin çözüm" olan milliyetçiliği üretmek. Tekrarlayalım: Aysel Tuğluk'un tespiti, verilmeyen hakların Kürt milliyetçiliğini tetiklediği şeklinde de okunmalı. Kürt milliyetçiliğini tartışmak, belki de Türk milliyetçilerinde de bir empati duygusuna ve kendilerine çekidüzen vermelerine vesile olabilir.