Okul bizim... Cami bizim... Çocuklar da bizim!
Her zaman söylüyorum, yine söyleyeceğim; Şeytan, hiçbir zaman "ürkütücü çehresiyle" çıkmaz insanın karşısına... Daima "cazip" görünür!.. Kâh "güzel ve şuh bir kadın", kâh "yakışıklı bir erkek" veya "sevimli bir yaratık" halinde!.. Ve tabiî, "reddedilmesi zor teklif"lerde bulunur!.. "Para, şan, şöhret, saltanat, güç, koltuk ve egemenlik" gibi!..
Tabiî, bu "maske"ler kaldırılınca, altından Şeytan'ın "ceberrut, itici, ürkütücü ve sinsi çehresi" çıkar!..
İnsanoğlu için "en büyük imtihan" da budur zaten!..
Ya "Şeytan'ın yolu"ndan gidecek ve Ahireti'ni "zindan" edecektir, ya da "geçici zevkler"le oyalanıp, kendini aldatacaktır!..
Evet, şeytan hiçbir zaman "bilinen" haliyle, yani "çirkin ve iğrenç" görünüşüyle çıkmaz insanoğlunun karşısına... Tam aksine, "güzel ve cazibeli" haliyle görünür!..
Ki, kandırabilsin!
Ki, aldatabilsin!..
Ki, yoldan çıkarabilsin!..
Peki "Şeytan" böyledir de, "Şeytanlık" düşünen insanlar pek mi farklıdır?..
Aslına bakarsanız;
"Şeytan" ile "şeytanî düşünce"ye sahip bir insan arasında hiçbir fark yoktur!.. Çünkü, "Şeytanî düşünce"nin sahibi bir insana da hükmeden, onu kuşatıp "yanlış"a sevkeden bizzat "şeytan"dır!..
İşin içinde "şeytanlık" olduğuna göre, "taktik" de "şeytanca" olur!.. Bir olayı "olduğundan farklı göstermek" gibi!.
SEFAKÖY HALKI NİYE GÖSTERİ YAPTI?
Bunca "girizgâh"tan sonra, sözü, İstanbul Sefaköy'deki Penyelüks Camii'ne getirmek istiyorum...
Malûm, dün "cami cemaati" tarafından bir "protesto gösterisi" düzenlendi okul önünde... Atılan "slogan" ve açılan "pankart"larda denildi ki;
"Hak yolu, cami yolu, kapatılamaz!"
"Cami yoluna kilit vurulamaz!"
"Okul bizim, cami bizim, çocuklar bizim!"
"Camimizi geri istiyoruz!"
Peki, "cami cemaatinin protestoları"na yol açan olay neydi ve bu aşamaya nasıl gelindi?..
Efenim, olay; Penyelüks Hasan Gürel İlköğretim Okulu'nun "Okul Aile Birliği"nde görevli bir "kadın"ın, bir televizyon ekranından sarfettiği şu sözlerle başladı:
"Biliyorsunuz, iki çocuk yakılıp, cesetleri bir arsaya atıldı... Benzeri bir olayın bizim okulumuzda da yaşanmasından endişe ediyoruz... Çünkü, bizim okulumuzun bahçesinden camiye giden bir yol var ve biz oradan kimin geçtiğini kontrol edemiyoruz!"
Kadın, bunları söyler ve böylece "gerçek niyet"ini gizleyip, insanların "merhamet, endişe ve korku"larını istismar eder!..
Evet, "istismar" eder... Çünkü, "Sefaköy'deki okul" ile, "2 çocuğun yakılıp arsaya atıldığı" yer arasında en az "30-40 kilometre mesafe" vardır!..
Ama, amaç nedir?.. Bu "vahşet ve dehşeti" kullanıp, "camiye giden yol"u engellemektir!..
Doğrudan "cami yolu" deseydi, hiç kimse ilgilenmezdi!.. Ama işin içine "yakılan çocuklar" sokulunca, gözler faltaşı gibi açıldı!..
Kadının yaptığı; "zehiri, bal kâsesi içinde sunmak" olmuştur!.. Nasıl ki, bal kâsesi "zehire suç ortağı" yapılmıştır, "yakılan çocuklar" olayı da, "camiye giden yolu tıkamaya" gerekçe yapılmıştır!..
İşte bu, "şeytanlık"tır!.. Şeytana bile pabucunu ters giydirecek bir şeytanlık!..
Ya sonra ne oldu?..
Bu "kadın"ın işte bu sözleri sarfetmesi üzerine, İstanbul Milli Eğitim Müdürü Ata Özer, derhal talimat verir "okul müdürü"ne;
"Camiye giden yolu kapatın!"
Müdür de; camiye giden yol üzerinde bulunan "kapı"ya vurur kilidi ve böylece "camiye gidişi" engeller!..
Öyle ya;
"Cami"ye giden tek yol, "okulun bahçesi"nden geçmektedir!..
Çünkü, öteki yollar Habertürk Televizyonu ve bir kargo şirketi tarafından kapatılmıştır!..
Uzun lâfın kısası;
"Camiye giden bütün yollar" tıkanmış; cemaat "camisiz", cami de "cemaatsiz" kalmıştır!..
İşte, "dünkü gösteri"nin sebebi budur... Gerek cami cemaati, gerek mahalle sakinleri, "Camimizi geri istiyoruz" diye işte bunun için haykırmışlardır!..
ORADA BİR CEMEVİ OLSAYDI!
Daha önce de yazdığım gibi;
Orada bir "cami" değil de, meselâ bir "cemevi" olsaydı; İstanbul Milli Eğitim Müdürü Ata Özer, Küçükçekmece İlçe Milli Eğitim Müdürü Murat Pamukçu ve Küçükçekmece Belediye Başkanı Aziz Yeniay, acaba bu kadar "rahat ve umursamaz" olabilirler miydi?!?..
Ya da, orası bir "cami" değil de "meyhane" olsaydı; "kartel medyası"ndan gelecek "baskı ve bombardıman"a direnebilecekler miydi?..
Kalıbımı basarım ki;
O "kapıdaki kilidi" anında açtırırlar, hatta ve hatta "kilit"le yetinmeyip "kapı"yı kırdırırlardı!..
Ama, "gösteri" yapanlar "cemaat"ten insanlar ya; onlarda "vurdu-kırdı" olmaz ya, bu yüzden gayet rahatlar!..
Bana öyle geliyor ki;
"Müdür"ler ve "Başkan" işte bu yüzden rahattır ve işte bu yüzden "geri adım atmam" tavrı içindedirler!..
Ama, kendilerine hatırlatırım;
"Hiç kimsenin sabrını test etmeyin!.. Unutmayın; tahammülün de bir sınırı, sabrın da bir sonu vardır!.. İnsanların sabrını zorlamayın!.. Derhal bir çözüm bulun!.. Nereden açacaksanız , bir yol açın camiye!.. İsterse o cami cemaatsiz ve metruk olsun!.. Metruk ise, tamir ettirin ve ibadete açın!..
Ama önce yolunu açın!"
CAMİ VE OKULUN HİKÂYESİ
Hadisenin "insanlar tarafından görülen" boyutu böyle... Bir de, "Şeytanlar tarafından gösterilen" ya da "gösterilmeyen" boyutu var ki; onu da görebilmek için, "olayın tarihçesi"ne bakmak gerekir!..
Efendim, olayın "gizlenen" boyutu şu:
Adı üstünde, "yolunun üstüne kapı konulan, kapısına da kilit vurulan" cami, Penyelüks Camii'dir!..
Penyelüks'ün "Penyelüks" olduğu zamanlarda, o arazide "dev bir fabrika" vardı ve fabrikada bir sürü "işçi" çalışıyordu.
Tabiî, "insan"ın olduğu yerde "ibadet"e de ihtiyaç vardır... İbadet için de, "cami"ye!..
Penyelüks Şirketler Grubu Başkanı Hasan Gürel; fabrikasında çalışan işçilerin "ibadet ihtiyacı"nı karşılamak için, tam "40 yıl önce" bir "cami" inşaa ettirir!..
Camiye, "Penyelüks Camii" denilmesinin sebebi işte bundan dolayıdır!..
O cami, "40 yıldır açık"tır!..
Caminin inşaa edilmesinden sonra, bir de "işçilerin çocukları" meselesi çıkar ortaya... Öyle ya; babalar ve abiler için "cami" yapılmıştır ama, "çocukların okul sorunu" ne olacaktır?..
Hasan Gürel, "tamam" der, "onlar için de bir okul yaptıralım!"
Yaptırılır da...
Evet, bir okul yaptırılır, Millî Eğitim'e "hibe" edilir ve o okul, 1986-1987 öğretim yılında hizmete açılır!..
Ne var ki; çevre gelişi, nüfus artar ve okul, ihtiyaca cevap vermez... Bunun üzerine, 2001-2002 öğretim yılında "ek bina" yapılır!..
CAMİNİN YOLU GASP EDİLDİ!
"Cami"nin ve "okul"un tarihçesi budur...
Peki, "sorun" nedir ve nerededir?..
Efendim, bana kalırsa, sorun "okul yönetiminde"dir!..
Çünkü Hasan Gürel, cami ve okulu yaptırırken, her ikisinin de "bir arada" hizmet vermesini arzu etmiştir!..
Ama, ne hikmettir bilinmez; okul, bir süre sonra "yayılmacı" bir politika izleyerek, "caminin arsasına tecavüz" etmeye, daha doğrusu camiye giden yolu "gasp" etmeye başlamıştır!..
Camiye giden "2 metre genişliğindeki yol" 40 yıldır kullanılmakta iken, "okul" ne yapmıştır?..
O yolu kapatmış ve "öğretmenlerin otomobilleri için park yeri" yapmıştır... Ama, "Cemaat de ses çıkarmasın" diyerek, camiye giden yol üzerine bir "kapı" yapıp, "siz de buradan geçin" demiştir!..
Gerçekten de cemaat "yol"larının "park yeri" yapılmasına ilk etapta ses çıkarmamış, gösterilen yerden gidip-gelmeye başlamıştır!..
Ne zamana kadar?..
“Okul Aile Birliği’nden bir kadın”ın televizyona çıkıp da; insanların “merhamet, endişe ve korku”larını “istismar” edici bir konuşma yapıncaya kadar!..
O konuşmadan sonradır ki; “yol”dan sonra, “kapı” da kapanmıştır!..
AMAÇ, CAMİYİ YIKTIRMAK!
Peki o kadın, gerçekten de bir “endişe ve korku” dolayısıyla mı yaptı o konuşmayı?..
Yoksa, bir “plân” dahilinde mi?!?
Bana kalırsa, bir “plân” dahilinde!..
“O plânın aşamaları” şudur:
Bir; “Camiye giden yol” kapatılıp, “otomobillere park yeri” yapılmıştır!.. İkinci aşamada; “Cami yolu üzerindeki kapı”ya kilit vurularak, gasp işlemi tamamlanmıştır?..
Peki “üçüncü aşama” ne?..
“O cami zaten metruktu!.. Cemaati de yoktu... O halde; hiç olmazsa okulu koruyalım!..” söylemlerinin ardından, bilesiniz ki, “üçüncü aşama”ya geçilecek ve “cami, yıkıma terk edilecek”tir!..
Olayın sıcaklığı geçtikten sonra da “cami” yıkılacak ve yerine “anaokulu” yapılacaktır!..
Evet, evet; amaç “anaokuluna yer açmak”tır!..
Plân budur!.. Niyet budur!.. Peki; bunun vebalini, Sayın Özer ve Yeniay taşıyabilecekler mi?
Kendilerine şunu hatırlatırım:
İnsanları “camiye gitmekten alıkoymaya” çalışan tek mahlûk, “şeytan”lardır!.. Bir de, “cami düşmanlığı”nda şeytanı bile sollayan “insan”lar!..
Sakın ola “şeytan”lara kanmayın!..
===============
Onlarda tık yok
Görüyorsunuz ya; haberi hem de "sürmanşet"ten yayınladık ki; "açılış kalpazanlığı" başlığını hem "miyop"lar okusun, hem de "himermetrop"lar!.. Peki, kocaman başlık veriyoruz da, ne oluyor? Baykal, kürsüye çıkıp, "Utan Erzen Utan! 5 yıl önce açılmış tesisi bana yeniden açtırdın!.." deyip, Ateş Ünal Erzen'e fırça mı atıyor?..
Ya da, bir "CHP kurmayı" ortaya çıkıp; "Pardon, keleğe geldik!.. Bakırköylülerden özür diliyoruz" mu dedi?.. Elbette hayır!..
CHP'de "tık" yok!..
CHP'de "tık" yok da, "yargı"da var mı?..
"Ebert Vakfı ile CHP'nin parasal ilişkisi olduğu"na dair iddialar ortada!.. "CHP hesaplarındaki usûlsüzlük" ortada!.. Baykal'ın "çatışma çıkar" sözü ortada? Bunlar "ortada" da, yargı nerede? Ne acı ki; yargıda da "tık" yok!..
"Başörtülü"leri görünce cüzzamlıdan kaçar gibi kaçan, "asker anaları ile oğullarının arasına tel örgüler geren" ama "bir Ergenekoncu önünde esas duruşa geçen" komutanları deşifre ediyoruz, burada da Genelkurmay'dan "tık" yok!..
Peki bu ülkenin tek enayisi AK Parti midir ki; her "manşet"te bir adam harcıyor?!?