Bu Sistemi Başörtüsü Bitirecek
Evet, biz erkekler için de biraz utandıracak bir vaziyettir ama bu sistemi “başörtüsü” bitirecek.
Çünkü çehresini çatmış bir nazlı hilal gibi dalgalanan mazlum başörtüsü, uyuyanları da uyandıracak ve bütün bir ülkeye dalga dalga bilinç dağıtacak.
Bir ara daha büyük belalardan sonra gene geldik aynı durağa. Burası ülkenin “başörtüsü” durağıdır.
Manzara malum; asker başörtüsüne karşı ya, yargı da, üniversite de, sistemin şişman kedileri de, onlardan beslenenler de tek sıra ictima etmiş koro haline “istemezüüüük” diye bangır bangır bağırıyorlar.
Niye istemezler?
Bunun cevabı belli ama ne onlarda, ne de bizde bu cevabı açık seçik ve dosdoğru dillendirmeye yürek var. Onlar bize, biz onlara “takiyyeci” diyerek birbirimizi idare edip gidiyoruz şimdilik. Allah Teâlâ encamımızı hayır getire!
Cumhuriyet bayramı ve verilen resepsiyonlar başörtüsünün tekrar gündeme gelmesine vesile oldu. Bu bir ayıptır, bu bir utançtır. Bu ecdadımızın göklerden yüzlere attıkları bir tükrük…
Evet, öyle anlaşılıyor ki bu sistemi başörtüsü bitirecek.
Bizim bu olaya bakışımız, bu olayda “doğru yerde” duruşumuz belli. Orası, dinin, insan haklarının, temel özgürlüklerin, hukukun üstünlüğünün, adaletin, eşitliğin, barışın, sevginin, şefkat ve merhametin olduğu yerdir.
Kimileri de bunun tam tersi bir yerde, bize göre “yanlış ve haksız bir yerde” duruyor. Orası, dinin, insan haklarının, temel özgürlüklerin, hukukun üstünlüğünün, adaletin, eşitliğin, barışın, sevginin, şefkat ve merhametin olmadığı yerdir. Bunların yara aldığı yer, vurulduğu yer…
Bizim gerçeklerimiz ve gerekçelerimiz ortada. Bunlardan vazgeçmemiz mümkün değil. İsterseniz bir kere daha sıralayalım bunları:
1- Başörtüsü dinin kesin bir emridir. Bunu Diyanet açıkça ilan etmiştir. Dinin doğru anlaşılması adına artık bunu tartışmak abestir.
2- Bundan sonrası kişilere kalmıştır; dine ve kesin emirlerine ya inanır, ya da inkar eder. İnkar eden, dinden çıkar. Artık o bizi ilgilendirmez. Hesabını Allah Teâlâ’ya kendisi verecektir.
3- İnanıyorsa bu emirleri ya yerine getirecek, iyi bir Müslüman olarak sevap kazanacaktır. Ya da getirmeyecek ve günahkar olacaktır, vebali kendisine aittir. Bunun cezasını vermek veya affetmek, Allah’a kalmıştır. Biz bir kardeş olarak ancak hakkı tavsiye ederiz.
4- Türkiye’nin altına imza attığı “Uluslararası Çocuk Hakları Sözleşmesine” göre çocukların velayeti devletten önce ana babaya aittir. Ebeveyn çocuğuna istediği gibi dini eğitimi aldırır. Devlet inanç dayatamaz. Ana babanın isteğine uyar. Buna karşı çıkmak, imzalanan beynelmilel sözleşmelere ters düşmek ve yanlış yapmaktır.
Devlet aksini düşünüyorsa, önce attığı imzasını geri almalı ve laiklik ilkesinden de vazgeçmelidir. Almıyorsa, inançlar karşısında tarafsız olması gereken laik devlet, çocuğuma inanç ve ilke dayatma ayıbından vazgeçmelidir.
5- Üniversite veya başka bir yerde inancından dolayı başını örtene yasak getirmek, İslam’a aykırı olduğu kadar din ve vicdan özgürlüğünü teminat altına alan laikliğe ve temel insan haklarına da aykırıdır ve suçtur.
6- Zaten üniversitelerde başörtüsünü yasaklayan bir kanun yoktur. Dün de yoktu, bu gün de yoktur. Buna rağmen öğrencilerin içeri alınmaması tam bir rezalettir, bir hukuk skandalıdır.
7- Velev ki yasaklayıcı bir kanun olsa bile rektörlüğün yapacağı, kanunlara uymayanları disipline vererek cezalandırmaktır, okula ve sınıfa almamak değildir. Sınıfa almamak her halükarda suçtur.
8- Üniversitelerde kapı güvenliğini sağlayanlar, rektörlüğe değil, valiliğe karşı sorumludurlar. İçişleri bakanlığı ve valiler bu kanunsuzluğa niye dur demiyorlar, anlaşılır gibi değil…
Konular bu kadar basittir. Bu kadar basit gerçekleri inkar edenler ve bu zulmü uygulamaya devam edenler iyi bilmelidirler ki bu millet bundan memnun değildir ve kendilerini sevmiyorlar. Bunu da her fırsatta dile getiriyorlar.
Ama milleti kale almayanlar, bu sevgisizliği ve sivil muhalefeti görmüyorlar. Peki ama bu işin sonu neye varır?
Bu millet bu topraklardan gitmeyeceğine ve bu topraklarda Müslümanlık bitmeyeceğine göre, bu işin sonu zalim ve zorba sistemlerin gidip, yerine adil ve merhametli sistemlerin gelişine varır. Bunun da en büyük sebebi, öyle anlaşılıyor ki başörtüsüne koyulan yasak olacaktır.
Bu “devlet düşmanlığı” değil, “zalim sistem” düşmanlığıdır. Devletsiz olmaz. Atalar, “ya devlet başa, ya kuzgun leşe” demişlerdir. Bizim “gider” dediğimiz “devlet” değil, “yönetim” anlamında “sistem”dir.
Velev ki İslam devleti bile olsa, ne devlet ve ne de sistem asla kutsal değildir. Doğru da yapabilir, yanlış da. Bize düşen, doğru yapınca destek vermek, yanlış yapınca uyarmaktır. Asla cebir ve şiddet kullanmadan “kanunsuz emre” itaat etmemek, “muhalefet hakkımızı” kullanmaktır. “Sivil itaatsizlik” dediklri de işte burada gündeme gelmektedir.
İslam’ın ilk halifesinin yaptığı ilk konuşma da aynı gerçekleri içermekte eğil midir?