Dünyayı değiştirecek olan biziz, Obama değil!
Çarşamba günü kaldığımız yerden devam edelim. Netice-i kelâmı sormuştum. Barack Obama'nın başkan seçilmesine niçin “siyah devrim” denilemeyeceğine ilişkin son sözün nedir?
- Afro-Amerikalı devrimci Dhoruba Mujaheed Bin Wahad (Doruba Mücahit Bin Vahad) der ki: “ABD ile bizim aramızdaki ilişki savaş ilişkisidir. Ülkemize saldırdılar, bizi esir ettiler, zincirlere vurup gemilerle Amerika'ya getirdiler, köle olarak çalıştırdılar, işkenceden ve katliamdan geçirdiler. Köleliği kaldırdıktan sonra da gettolara hapsettiler bizi, örgütlenmiş bir yoksulluğa mahkum ettiler, canları çektikçe evlerimizi yaktılar, linç şenliklerinde dar ağaçlarında sallandırdılar. Bu mezalime direnen savaşçılarımızı ya kurşuna dizdiler yahut zindanlarda çürüttüler. Hâlâ da çürütüyorlar. Amerikan zindanlarında hâlâ Afrikalı savaş esirleri –Kara Panterler, Siyah Kurtuluş Ordusu askerleri- var. Savaş durumu devam ediyor. Bir barış anlaşması imzalanıncaya kadar da devam edecek. Ne zaman ki ABD Afrika'ya ve Afrikalılara yaptığı fenalıklardan pişman olduğunu bildirip bize verdiği zararları telafi etmeye hazır olduğunu ilan eder, biz de buna rıza gösteririz, savaş ancak o zaman biter.” Barack Obama'nın böyle bir savaş retoriği kullanması elbette beklenemezdi; ama hiç değil kölelik döneminden, kölelik sonrası dönemde Afro-Amerikalılar için doğru dürüst sosyal politikaların geliştirilmemesinden, linç kültüründen, 1960'ların sonuna kadar yürürlükte kalan ırk ayrımcısı kanunlardan ve terörle mücadele adı altında Afro-Amerikalılara reva görülen zulümlerden mütevellit maddi ve manevi yaraların “Afro-Amerikalılara pozitif ayrımcılık” gibi uygulamalarla kapatılmaya çalışılacağını filan söyleyebilirdi. Bunu bile yapmadı. Seçim kampanyası boyunca Afro-Amerikalılara münhasır bir tek proje bile ortaya koymadı. Siyahlara hiç vurgu yapmayan bir adamın başkan seçilmesine “siyah devrim” demek kadar abes bir şey olamaz.
- Peki, siyah devrim demeyelim öyleyse. Barış devrimi diyelim. İnsan hakları devrimi diyelim.
- Ne alâka?
- Adam “Irak'tan askerlerimizi çekeceğiz” diyor. “İşkenceci Amerika imajını değiştireceğiz” diyor.
- Ama öbür yandan “Afganistan'daki askerlerimizin sayısını arttıracağız” diyor. İşgal, işkence ve soykırım rejimi İsrail'e kayıtsız-şartsız destek vaat ediyor. İbrahim Karagül'ün yazılarını okumuyorsun galiba. Azılı bir Siyonist, Obama'nın Beyaz Saray Genel Sekreteri oluyor. Yeni Başkan Yardımcısı da zaten azılı bir Siyonist. Bu arada Pentagon'daki azılı Siyonistlerin de Obama döneminde yerlerini koruyacakları anlaşıldı.
- Ne yani, Bush'un gidip Obama'nın gelmesine hiç mi sevinmeyelim? Hiç mi fark yok bunların arasında?
- Var veya yok, biz onları bırakıp kendi işimize bakalım. ABD'de başkanın değişmesiyle dünya değişmez. Belki züccaciye dükkanına giren fil politikasının yerini daha sofistike, daha incelikli, daha sinsi bir politika alır, ama ABD emperyalizmi devam eder. Yeni bir dünyanın kurulup kurulmaması ABD'de şu veya bu siyasetçinin başkan olmasına değil, İslam dünyasının toparlanıp toparlanmamasına bakıyor. O kadar!