Çarşafın Güzelliği
GAİPTEN haber mi veriyorsun diye çatan kimseye: Görünen köy kılavuz istemez. Sonbahardan sonra kışın geleceğini söylemek gaipten haber vermek değildir. Bendeniz daha 1960’lı yıllarda Sovyetler Birliği’nin çökeceğini, Marksist rejimin yıkılacağını yazıp duruyordum. Çünkü âdil olmayan, halkına ve insanlığa zulmeden bir devlet ve sistem ayakta durmaz.
Evet yakın bir zamanda ABD çökecektir. Çünkü zulm ediyor. Sadece Irak’ta bir buçuk milyon insan öldürdü. Batması için bu yeterli bir gerekçe değil midir?
Roma’daki Papalık da son bulacaktır. Bin türlü sebebi ve gerekçesi vardır. İnsanlığa rahmet olarak gönderilmiş Peygamberimize (Salat ve selam olsun O’na) dil uzatan bir dinî makam ayakta durmaz. Ne zaman çöker, biter? “Vakt-i merhunu” gelince... Kesin tarihini bilemem.
Başka zulüm rejimleri ne olacak? Onlar da batacak, onlar da batacak. Tarihe bak, hangi zulüm rejimi veya sistemi ilebed pâyidar olmuş?
Birisi, çarşafı beğendiğime kızmış. Böylelerinin ömrü kızıp köpürmekle geçiyor. Yakın tarihimizin büyük ediplerinden ve estetlerinden Yakup Kadri ne yazmış:
“Bu çirkin asrın ve çirkin muhitin (ortamın) yegane süsü, yegâne güzelliği sizin çarşafınız, sizin peçenizdir. Yalnız bunlardır ki, gözlere hâlâ bakmak tahammülünü, bakmak arzusunu veriyor...” Yazarın Çarşafa ve Peçeye Dair” başlıklı meşhur yazısının ilk cümleleri.)
Bazıları ne kadar fanatik. İnsanların, beğenip beğenmeme hürriyetlerini tanımıyorlar. Ben gerekçeler gösteriyorum. Büyük edip ve estet Yakup Kadri de beğenmiş diyorum.
Bir Müslüman, mini etek kıyafetini, kadınların plajlarda erkekler içinde bikini mayo ile dolaşmasını, seksî veya şehevî kıyafetlere bürünmesini kabul edip beğenebilir mi?
Gayr-i Müslimlerin, Müslümanları anlamaya çalışmaları lazımdır. Kızıp köpürmekle çözüm üretilmez. Biz bu memlekette çeşitliliklere saygı duyarak sosyal barış ve mutabakat içinde yaşamaya mecburuz. Biz onların kıyafetine karışmıyoruz, onlar da bizimkilere karışmayacak.
29 Ekim Cumhuriyet bayramı... Bayram resepsiyonu için, Çankaya Köşkü’ne davet edilmiş bir vatandaş başına zarif bir kalpak sırtına güzel bir istanbulin giyerek gitse içeriye alınır mı? Alınmaz. Halbuki bu serpuş (başlık) ve elbise bizim millî kıyafetlerimizdendir. Bir milyar nüfuslu Hindistan’ın başbakanı istanbulin giyiyor. Biz niçin giyemeyecek mişiz?
Birkaç yıl önce İstanbul’un büyük otellerinden birine, Kızılay’ın tertiplediği bir toplantıya davet edilmiştim. Yakınımdaki masada dinî kisvesi içinde yüksek dereceli bir Ermeni papazı oturuyordu. Başında serpuşu, sırtında tarihî elbisesi vardı. İstanbul müftüsü orada mıydı bilemedim. Başına sarık sarmış, sırtına cüppe geçirmiş olsaydı muhakkak kalabalık içinde fark ederdim. Avrupa kostümü, Frenk gömleği, kravat din adamlarına hiç mi hiç yakışmıyor.
Japonlar ilerlemek için millî kıyafetleri olan kimonoyu yasakladılar mı?
Son derece zor yazılarını değiştirdiler mi?
Bizim devrimcilerin “beynelmilel erkam” (uluslararası rakamlar) dedikleri, Avrupa’da “Arap rakamlarıdır”.
Türkiye Ortadoğu’nun Japonyası olabilirdi. Niçin olamadı? İlerleyeceğiz, medenileşeceğiz, kalkınacağız diye yanlış bir yola girildi. Şekilcilik, ucuzluk, yüzeyselcilik...
Türkiye Avrupalılaşmış olsaydı, şu gülünç ve rezil başörtüsü yasağı olmazdı. Bana, başörtülü Müslüman kızların üniversitelere alınmadığı bir tek Avrupa ülkesi gösterin. Gösteremezsiniz.
(Çarşaf çok güzel, çok zarif bir kadın kıyafetidir. Bütün çarşaflar güzel değildir. Bendeniz güzel olanlarını beğeniyorum.)
Kısa Notlar
KORKULAN ve beklenen oldu, Ergenekon davası tavsadı, magazinleşti, gündemin birinci maddesi olmaktan çıkıp altlara düştü.
Güneydoğu’da neler oluyor? Havalar soğudu ama Hakkari’ye veya Tunceli’ye bir haftalık bir tatile ne dersiniz? Yooo gidemem... Oralarda güvenlik yok, gerginlik var. Devletin çok büyük bir adamı bile çelik yelek giyerek gidebildi. Tatil yapmaya gidemediğin bir yurt parçası senin midir?
Tuncay Güney’in ortalığı allak bullak eden beyanları Yahudi cemaatini çok rahatsız etmiş. Böyle bir haham yoktur diyorlar. Bendeniz 22 Nisan 2007 tarihli yazımda, Tuncay Güney’in instuteus.com’daki bir yazısından bahs etmiştim. Merak edenler o siteye girebilir. Hahamlığını bilmem ama Tuncay Güven’in Yahudiliğinde hiç şüphe yoktur. Onun Türk isminden başka bir de Yahudi ismi vardır muhakkak.
Şu anda içimizde hayli Kripto Yahudi bulunmaktadır. Dışı Türk ve Müslüman, içi Musevî-Yahudi. Karpuz gibi, dışı yeşil içi kızıl.
Dindar kesim içinde de varlar. Dikkatli ve ihtiyatlı hareket ediyorlar, bazen kralcıdan daha kralcı oluyorlar.
İzmir’li bir Sabataycı, büyük bir İslâmî cemaat içinde uzun müddet önemli roller oynadı.
Ergenekon dosyasında “Ergenekon İlahiyatçıları” konusunda bir şey yok. Ergenekon İlahiyatçıları ne demektir? Dikkatli vatandaşlar, Ergenekoncuların namazı günde ikiye indirmek konusunda çalışma ve projelerinden haberdardır. Ünlü anlı şanlı, eli bayraklı bir İlahiyatçı yıllardan beri Ergenekoncularla pek sıkı fıkıdır.
Kimse darılmasın, kızıp köpürmesin ama biz Müslümanlar yatakta uyuyoruz, ayakta uyuyoruz. Konuşurken, merdiven çıkarken, inerken, hep uyuyoruz. Hadiselerin içyüzünü bilmiyoruz.
Korkunç, dehşetli yolsuzluk, rüşvet, talan, vurgun haberleri alıyorum. Yazamam yazamam yazamam. Ben canımı sokakta bulmadım...
İktidar, Alevî oylarını alabilmek için tâvizler (ödünler) vermeye hazırlanıyor.
Bir manken, bazı mankenlerin para mukabilinde zengin iş adamlarıyla yattıklarını söylemiş.
İki kız evden kaçmışlar. Her halde ya manken, ya artist olmak için. Birkaç gün içinde 25 kişinin tecavüzüne uğramışlar. Geçmiş olsun.
Bir milletvekilinin büyük yük gemisi Hint Okyanusu’nda korsanlar tarafından zapt edilmiş.
Somali’nin bir bölümü Şeriatçilerin eline geçmiş. Bizim ilericiler bundan hiç memnun değil. Öyle ya, Şeriat hukukunda hırsızların eli kesiliyor.
Obama başkan seçilince bazı vatandaşlarımız sevinçlerinden oynamış, kurbanlar kesmiş... Zavallı kurbanlar...