Bu kadar pislik içinde demokrasi olmaz
Gazeteci Uğur Mumcu’nun ölümündeki esrar perdesi bir türlü aralanmıyor... Uğur Mumcu niçin öldürülmüştü? PKK terörünün toz dumanı içinde “birileri”, korkunç sıfatı hafif kalır, efsanevî çapta uyuşturucu ve silah kaçakçılığı yapıyorlar. Mumcu, buna dair birtakım bilgiler ve belgeler elde etmişti. Gece gündüz çalışarak bir dosya hazırlıyordu. Bu dosya bomba gibi patlayacaktı. İşte, o “birileri” erken davrandılar. Mumcu bir sabah evinden çıktı, otomobiline bindi, kontak anahtarını çevirdi ve korkunç bir patlama oldu. Otomobil bin parça, Uğur Mumcu bin parça...
Hadiseden sonra birtakım timsahlar, gözyaşları döktüler. Timsahlar niçin ağlarmış biliyor musunuz? Birini yedikten sonra hazım çilesi çekerlermiş ve gözlerinden timsahça yaşlar dökerlermiş...
Kamuoyunu aldatmak için birtakım gazeteciler “Mumcu’yu radikal İslâmcı bir grup öldürdü” balonunu uçurdular. Bu iddia doğru olsaydı sanıklar çok kısa zamanda yakalanırdı.
Mumcu’yu öldürenler, öldürtenler yakalanamıyor. Demek ki bu işin içinde derin bir iş var.
Dikkat buyuruyor musunuz: PKK savaşının gölgesinde yapılan uyuşturucu ve silah kaçakçılığı konusunda büyük bir sessizlik var.
Türkiye kameralanmış vaziyette. Caddeler, meydanlar, alışveriş merkezleri, bankalar, her yer kamera dolu. Vapurlara bile koymuşlar. Telefonlar dinleniyor, bilgisayarlar inceleniyor, ülke çapında sır diye bir şey kalmamış ve PKK terörünün gölgesinde yapılan uyuşturucu, silah kaçakçılığı bilinmezlikten geliniyor.
Sadece uyuşturucu ve silah mı? Yılda 400 bin koyun kaçakçılığı yapılıyormuş. Ticareti PKK’ya aktarılıyor. Ya Güneydoğu bölgemizdeki akaryakıt kaçakçılığı...
“Birileri” İstanbul’daki mafya teşkilatını PKK sempatizanlarına verdiler. Ondan da bahseden yok.
Türkiye’mizin “temizlik” durumu hiç parlak değil. Politikacılarımız, medyamızın ağır topları bu konuyu da dile getirmiyorlar.
Cumhuriyet bir fazilet rejimi ve sistemidir. Fazilet üzerine kurulu olmayan cumhuriyet elbette cumhuriyettir ama bir “ism ve resm” cumhuriyetidir.
Benim çocukluğumda Müslümanlar doğruluğa, dürüstlüğe, en geniş manasıyla temizliğe çok önem verirlerdi.
İslâm dini ribayı/faizi yasak etmiştir. 1960’lı yıllarda dindar Müslümanlar, değil bankalarla işbirliği yapmak, onların gölgesinden bile geçmezlerdi. Kulakları çınlasın, Bursa’da Tuz Pazarı’nda mefruşat ticareti yapan Sami Bey kardeşimiz İstanbul’daki toptancıya ödenecek parayı bankayla göndermez, özel kurye ile gönderirdi.
Şimdi bakıyorum Müslümanların bir kısmı gırtlaklarına kadar ribaya batmışlar. Bazıları “dinde yenilik...” deyip duruyorlar. Bu da bir yenilik olsa gerek...
Eski Müslümanlar, öleceklerini bilseler, yine de haram yemezlerdi. Zamanımızda birileri haram, kirli, kara, necis servetlerle Karun gibi zengin oldular. Bir türlü doymuyorlar. “Artık yeter” diyenini görmedik.
Aslında Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne düşen çok işler ve vazifeler var. Meselâ birtakım tahkikat komisyonları kurularak, esrarlı, kirli, şaibeli bulaşık konular incelenmelidir. Birkaç örnek vereyim:
1. Yazımın başında dile getirdiğim Uğur Mumcu Cinayetini Araştırma Komisyonu.
2. PKK terörüne paralel büyük uyuşturucu kaçakçılığı.
3. Yine PKK terörü gölgesinde yapılan silah, cephane, savaş malzemesi kaçakçılığı ve ticareti.
4. Geliri PKK’ya verilen 400 bin koyun meselesi.
5. Yukarıda bahsedilen kaçakçılıktan kimler büyük servetler edindiler, dehşetli voliler vurdular.
6. İstanbul’daki mafya faaliyetleri niçin bir gruptan alınmış başka bir gruba verilmiştir.
7. Sırası gelmişken bahis konusu edelim: Eyüb Kabristanında Şeyh Küçük Hüseyin Efendi’yi ziyaret ederken öldürülen büyük Yahudi zengini üzeyir Garih cinayetinin iç yüzü nedir? Askeri içeri attılar, gık dese şişlenecek.
Meclis maalesef bu konuları inceleyemez. çünkü bizdeki partiler sistemi demokratik değildir. Milletvekilleri, öncelikle parti liderlerinin vekilidirler, liderler onların “lüzumsuz” konuşmalarından, netameli konuları incelemelerinden rahatsız olurlar.
İnanan inansın, inanmayan inanmasın, Türkiye’de tabu konular vardır. Onları konuşanlar ve yazanlar birtakım uğursuzluklara maruz kalırlar. Başlarına kiremit düşer, garip trafik kazalarıyla hayatlarını kaybederler.
Demokrasi demokrasi diyoruz. Bu kadar kirlilik içinde sağlam, gerçek, sağlıklı demokrasi olur mu?
Bütün bunları nereden çıkartıyorsun?.. Ben çıkartmıyorum. Uluslararası bir teşkilat var. ülkelerin şeffaflığını/temizliğini araştırıyor ve her sene bir liste yapıyor. Notlar onun üzerine veriliyor. Norveç, İzlanda, Finlandiya dokuz küsur ile liste başındalar. Türkiye üç küsur ile liste diplerinde...
İsli, dumanlı, kurumlu, pis bir yerde çalışanlar ne olur? Kirlenirler. Halkımızın bir kısmı da feci şekilde kirlenmiş vaziyetteler... Adam hıçkırıklar içinde ağlıyor, “bu kadar yolsuzluk” olmaz diyor. Niçin ağladığını araştırıyorsunuz. Meğerse yolsuzluklardan pay alamadığı için isyan göz yaşları döküyormuş.
Galiba bu yazım biraz karışık oldu... Karışık marışık... Esrarlı, bulaşık, şaibeli, kirli konular işlenirken her şey çok açık yazılmaz, anlatılmaz. Siz yazının karışıklığına değil içinde anlatılanlara bakınız. çok önemli, çok hayati, çok vahim konulara meselelere parmak bastım...