Süleymanlar Geçidi
Özellikle siyasi sohbetlerde “Süleyman” ismi geçince, orada bulunanlardan biri espri olsun diye; “Memleket ne çektiyse Süleymanlardan çekti” diyerek “Demirel’i” kasteder ve mevzu Süleyman Demirel üzerine yoğunlaşıp gider.
Cumartesi günü Demokrat Parti’nin kongresini televizyondan izliyordum. Dizlerimde de bizim gazete vardı, bir yandan gazete okuyor, diğer taraftan Süleyman Soylu’yu izlemeye çalışıyordum. Benim bildiğim DP, Menderes DP’sidir. Öteki DP’lilerle hiç ilgilenmedim ama Süleyman Soylu iyi konuşuyordu, hatta yer yer alkışladığım bile oldu.
Konuşmanın ilerleyen dakikalarında DP Genel Başkanı Soylu, öyle bir laf etti ki, “Kömüşün göle girdiği gibi” güzelim gölü foşurt diye dışarı taşırdı. Yalnız burada söze ara verip; “Kömüşün göle girmesini” izah etmeliyim.
Bir kere bu söz ile Sayın Soylu arasında olumsuz bir bağ kurmak doğru değildir. Sadece meramımı anlatabilmek için Anadolu’da sıkça kullanılan bu cümle aklıma geldi. Kömüşler ya da mandalar, suya girmeyi çok severler. Cüsseleri de epeyce büyük olduğu için, normal bir suya girince suyu dışarı taşırır ve güzelim gölün rahatını bozarlar.
İşte bir konuşmada da hatip olan kişi, söylediklerini kendisi beğendiği halde başkaları beğenmezse, beğenmeyenler tarafından, “Öyle bir laf ettin ki, kömüşün göle girdiği gibi ortalığı darmadağın” ettin derler.
Ben de Süleyman Soylu’yu beğenerek dinlerken öyle bir laf etti ki, kendisi beğenmiş olabilir fakat bana televizyonu kapattırıp gazete okumamı sağladı. DP ile Süleyman Demirel ve Tansu Çiller arasında ilişki kurması, bu partinin Süleyman Demirel ve Tansu Çiller’in devamı olduğunu söylemesi, DP hakkındaki iyi niyetimi bitirdi.
Yahu akıl var iz’an var, Süleyman Demirel ve Tansu Çiller’in sahip çıktığı veya çıkacağı bir partinin, bu ülkede sittin sene yaşama imkânı var mıdır? O köprülerin altından çok sular aktı. Doğrusu Sayın Soylu’nun her iki isimden de uzak durduğunu ve DP’yi yeni bir vizyonla siyasi sahnede yer alacağını zannediyordum.
Bir Süleyman, diğer bir Süleyman’dan söz edince televizyonu bırakıp bizim gazeteye döndüm. Bu seferde bizim gazetede bir başka Süleyman’a rastladım. Sevgili ağabeyim ve siyasetin duayeni bildiğim Süleyman Arif Emre’nin yazısını okumaya başladım.
“S. Arif Emre’deki siyasi tecrübe kimsede yok” desem yeridir ama o da bu yazısında Süleyman Soylu’yu aratmamış. Pek şaşırdım. Hatta bu şaşkınlığımı Süleyman Arif ağabeyimi tanıyanlarla paylaştım, onlar da şaşırmış vaziyetteydiler.
Ne yazmıştı Süleyman Arif Emre ağabeyim. Gündemde kalabilmek için R. Tayyip Erdoğan’a laf giydirmeyi maharet sayan bir başka yazarın yazısından yola çıkarak, o da Başbakana yüklenmiş ve Başbakanın Milli Görüşçü olarak siyasete başladığını ama Bush’a benzediğini kaleme almıştı.
Hani bunu gündemde kalmak isteyen yaşlı gazeteciler veya yeni yetmeler yazsa, anlarız ve deriz ki, “Kendilerinden söz ettirmek istiyorlar, bunun için de böyle yapıyorlar.” Ama Süleyman Arif Emre ağabeyimin böyle bir şeye hiç ihtiyacı yok.
Sonra aklımdan şunlar geçti. Allah her ikisine de uzun ömürler versin. Birinden birine emri hak vaki olsa, birbirlerinin cenaze namazlarına katılırlar mı? Evet katılırlar. Peki, cenaze namazında imam efendi; “Merhumu nasıl bilirdiniz” diye sorunca Süleyman Emre ağabey; “Bush gibi bilirim” diye mi şahitlik edecek!?
R. Tayyip Erdoğan Arif ağabeyin namazına katılınca; “O beni Bush’a benzetiyordu, o nedenle hakkında herhangi bir şey söyleyemiyorum mu” diyecek!? Dini ve milli ortak değer yargıları çok yüksek olan ve toplumun önünde bulunan böyle güzel insanların birbirlerine karşı “husumetvari” siyaset yapmaları halkı derinden yaralamaktadır.
Süleyman Arif Emre ağabeyimin affına sığınarak beni anlayışla karşılamasını bekliyorum. Bunları yazdığım için cevap verilmesi gerekiyorsa, sadece Süleyman Arif Emre ağabeyim cevap verebilir. Başka kimse muhatabım değildir. Arif ağabey iyi bir avukattır, kendisi cevap verebilir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.