Türbanlı CHP'liler
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın, İstanbul Sultangazi Hamza Yerlikaya Spor Salonu'nda katıldığı törende haremlik selamlık düzeninde(!) oturan türbanlı ve kara çarşaflı kadınlara parti rozeti taktığı haberini mutlaka duymuşsunuzdur.
16 Kasım 2008 Pazar akşamı Star TV sunucusu haberi gayri ihtiyari, "Demek ki başörtüsü siyasi simge değilmiş!" diyerek bitirdi.
Aslında başörtüsü hiçbir zaman siyasi simge olmamıştır. Onu bazıları siyasi simge olarak algılamış ve tamamıyla bir kuruntu ile hareket etmişlerdir/etmektedirler.
Geçen 6 yıl içinde başörtüsünün bireysel özgürlükle ilgisi olmadığını söyleyen Baykal, gazetelerin naklettiğine göre şöyle demiş "İnsanların özgürlüğü temel ilkedir ve insanlarımız gelenekleri, yetiştikleri aile ortamı, sosyal çevreleri, alışkanlıkları gereği şöyle ya da böyle giyiniyor olabilir. Önemli olan insanların gerçek düşüncelerinin ne olduğudur. Bir insanı kıyafetinden onun ne düşüncesini, ne ahlaki kimliğini çıkarmak doğru bir yaklaşım değildir. İnsanları tasnif etmemek lazım. İnsanları kılık kıyafeti ile hükme bağlamamak lazım."
Spor salonunda başörtülülere hitaben yaptığı konuşma da, "Bugün burada siz Türkiye siyasetine dayatılan bir yanlışı ortadan kaldırıyorsunuz, bir tuzağı kırıyorsunuz, bir oyunu bozuyorsunuz." itirafında bulunmuş. Dayatılan yanlış, başörtüsünün siyasi simge olduğu yanlışıydı. Bu yanlışı yapanların başında CHP geliyordu. Hatta tv de verilen haberde Baykal, rozet taktığı kara çarşaflıyı kastederek, "Onun arkasında pırıl pırıl aydınlık bir kalb var." anlamına gelecek bir cümle kurdu.
Baykal'dan bunları duymak gerçekten sevindirici ve umut verici bir gelişmedir.
Çünkü CHP, bugüne kadar milletin değerleriyle savaşan zihniyetin siyasi temsilcisi gibi hareket etti. Bu gün ise partisine katılan başörtülü ve çarşaflı kadınları görünce tuttuğu yolun yanlış olduğunu hatırlamış gibi oldu.
İnşallah bu bir seçim taktiği değildir. Çünkü Baykal CHP'nin başına dönerken de benzer bir açıklama yapmış hatta Mevlana, Yunus Emre, Hacı Bektaşı Veliyi ağzından düşürmüyor Şeyh Edebali'nin nasihatini odasına asarak milletin değerleriyle barıştığı görüntüsü veriyordu. Ünlü bir ilahiyatçıyı partisinin saflarını katacak kadar radikal adımlar atmıştı.
Maalesef bu adımlar meclise girinceye kadar sürdü. Meclise girdiği 2002 Kasım'ından itibaren CHP din, cami, Kuran, imam, başörtüsü kelimelerine bile tahammülsüzlük gösteren bir politika takip etti.
Şimdi seçim öncesi tekrar dine dindara saygı moduna girmiş olmasını toplumun değerleriyle gerçekten barışmaya yönelik bir değişim olarak görmeyi çok isterim. Yakasına rozet taktığı başörtülü ve kara çarşaflı hanımların hukukunu mecliste de savunmasını umut etmeyi çok isterim.
Ben başörtüsü sorununun çözümünde CHP'nin rolünün hükümetinkinden daha önemli olduğuna inanıyorum. Hatta başörtüsünün siyasi bir simge olarak değil de bir insan hakkı olarak görülmesini CHP'nin daha kolay sağlayabileceği görüşündeyim.
Bunu da bugün söylüyor değilim. Eskiden de aynı görüşteydim.1999 seçimleri öncesinde Fazilet Partisi'nin başörtülü milletvekili adayı koyacağı haberini aldığımda "Nereden çıktı başörtülü aday" diyerek, sahibi ve yayın yönetmeni olduğum haftalık haber dergisi Yörünge'nin 16-23 Ağustos 1998 tarihli 390 sayısında karşı çıkmıştım. O yazımda başörtüsü sorunu çözüme kavuşturulmadan başörtülü adayın uygun olmayacağını yazmıştım. Milletvekilinin sorun çözmek için meclise gittiğini ama başörtülü vekilin ise bizzat kendisinin sorun olacağını siyasetin sorun üretme değil sorun çözme sanatı olduğunu yazmıştım. O yazıda, "İçinde bulunduğumuz konjoktür başörtülü bir hanımı meclise taşımaya uygun bir konjoktür değildir. Hele de bunu Fazilet'in yapması hiç uygun değildir. Bunu yapacaksa CHP ya da DSP yapmalıdır." demiştim.
Maalesef o zaman hem FP hem de MHP başörtülü aday koyarak yanlış yaptılar. Bu yanlışı mecliste birlikte hareket ederek düzeltme imkanları varken biri başını açtırarak ötekisi direnerek başörtüsünü siyasal bir sorun haline gelmesine yardımcı oldular. Ama dikkat ediniz hem o iki parti hem de "Bu kadına haddini bildirin." diyen Ecevit'in DSP'sine de bir sonraki seçimde halkımız hadlerini bildirdi!
Şimdi ben de bu filmi daha önce seyretmiş herkes gibi CHP'nin türbanlı ve çarşaflı hanımlara rozet takarken samimi mi yoksa seçim taktiği mi olduğundan kuşkuluyum. Çünkü aynı taktiği Baykal 2002 seçimlerinden önce de uyguladı. Baykal'ın CHP'si bu sorunu çözmekte samimi olduğunu ispatlarsa -ki bunu canı gönülden diliyorum- işte o zaman halkımız tıpkı 1999'da Ecevit'e yöneldiği gibi CHP'ye yönelebilir.
Sayın Baykal mesela başörtülü birkaç hanımı seçilebilecek önemli merkezlerde belediye başkanı, belediye meclisi üyesi il genel meclisi üyesi adayı yaparak samimiyetini somutlaştırabilir!
Mesela CHP'nin Bakırköy veya Eskişehir yahut Mersin ya da İzmir Belediye Başkan adayı başörtülü bir hanım olsa. Seçilecek sırada belediye meclis üyeleri ve il genel meclisi üyelikleri için bir kaç tane başörtülü hanımı aday yapsa. Ve seçildikten sonra onların başörtülü olarak görev yapmalarını temin etse. İşte ozaman CHP'nin sosyal barışı sağlamada samimi olduğuna, halkın değerleriyle barışma istikametinde ciddi ve samimi bir değişim içinde olduğuna inanırım.
Baykal'ın CHP'si yerel seçimlerden sonra da başörtülüleri korur, sorunun çözümüne katkıda bulunacağın dair somut öneriler getirir ve sorun çözülürse 2011 seçimlerinde ben bile CHP'ye oy vermeyi düşünebilirim!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.