Kur’an’a Reva Ya Adem Ya İdam
Bu yazıyı tam değerlendirebilmek için bir önceki yazıyı mukaddime sayıp okumak gerektiğini hatırlatarak başlayalım isterseniz.
Evet, Kur’an-ı Kerîm kâfirler için bir hasrettir. Kıyamet gününde bunu ellerini ısırarak itiraf edeceklerdir ama neye yarar. Kaybettiklerini kazanmak için dünyaya tekrar dönmek isteyeceklerdir ama imkânsızdır. Asla dinlenilmeyecektir bu istekleri. Hoş, dönseler dahi, aynı kâfir olmayacakları ne malum?
Gerek namazda, gerek namaz dışında Kur'an okunurken sükût edip sükûnet ve huşû ile, bilenlerin manalarını da düşünmeye çalışarak dinlemeleri gerekir. Cinlerin onu nasıl duyduklarında çarpıldıklarını, dinlediklerini Kur’an-ı Kerîm bize haber verir “Cin” suresinde. Ve de “Ahkaf, 29–31” de.
İnsanların da onu dinlediklerinde nasıl dikkat kesildiklerini, dil, üslup ve mana bakımından beğendiklerini tarih ve siyer kitaplarından okuyoruz. Hatta kâfirlerin bu Kur’an-ı Kerîm dinlemelerini önlemek için ne gibi tedbirler aldıklarını ama hepsinin de boşa gittiğini yine aynı kaynaklardan öğreniyoruz.
Kur’an-ı Kerîm’i dinlemek, imanın gereği olan bir emirdir ve bir kazançtır: “Öyle ise, Kur'an okunduğunda hemen ona kulak verin, susup dinleyin ki merhamete eresiniz.”(A’raf, 204)
Müminler onu dinledikçe imanları artar:
“Gerçek müminler ancak o müminlerdir ki yanlarında Allah zikredilince kalpleri ürperir, kendilerine Onun ayetleri okununca bu, onların imanlarını artırır ve yalnız Rablerine güvenip dayanırlar.”(Enfal, 2)
Kâfirler ise onu dinlemezler:
“Ey iman edenler! Allaha ve Resûlüne itaat edin, Kur'anı ve Resûlullahın öğütlerini işitip dururken ondan yüz çevirmeyin.
İtaat kulağıyla işitip dinlemedikleri halde, bir de yalan atıp "işittik!" diyenler gibi olmayın. Çünkü Allah katında, yerde gezinen canlıların en kötüsü, o düşünmeyen sağır ve dilsizlerdir.”(Enfal, 20–22)
O kâfirler Kur’an ayetlerini duyarlarsa kinleri, nefretleri ve düşmanlıkları artar:
“Yeni bir sûre indirildiğinde onlardan bazıları: "Bu inen kısım hanginizin imanını artırdı acaba?" diyerek vahyi küçümserler. Ama bu, iman edenlerin imanını, yakinini artırır ve onlar sevinip birbirlerini müjdelerler. Fakat o sûreler, kalplerinde küfür ve nifak hastalığı bulunanların inkârlarına inkâr kattı ve onlar kâfir olarak öldüler.”(Tevbe, 124–125)
Sadece bir suredeki şu ayetler bile kâfirlerin Kur’an-ı Kerîm’e karşı tavırlarını anlatmaya yeter değil mi?:
“İnsanlar düşünüp ders alsınlar diye biz Kur'anda bu gerçekleri farklı üsluplarla beyan ettik. Ne var ki bu, onları daha da kaçırmaktan başka bir sonuç vermedi.”(İsra, 41)
“Sen Kur'anda Rabbini Tek olarak andığın zaman, nefretle arkalarını dönüp giderler.”(İsra, 46)
“Biz onları tehdit ediyoruz da bu onların azgınlığını artırmaktan başka bir işe yaramıyor.”(İsra, 60)
“Biz Kur'anı müminlere şifa ve rahmet olarak indiririz. Ama o, zalimlerin ise sadece ziyanını artırır.”(İsra, 82)
Ne yapalım, Kur’an-ı Kerîm’in garip kaldığı bir çağda yaşıyoruz. Dostları (!) onu öpüp başlarına koyuyor ama, sonra da okumadan, okusalar bile anlamadan, hayatlarında uygulamadan süslü kılıflarda darağacı gibi duran duvarlarına asıyor, idama, yani ademe mahkûm ediyorlar. Ya da kütüphane zindanlarının özel hücrelerinde hapsediyorlar…
Düşmanları da onun okunmaması, anlaşılmaması, yaşanmaması için her türlü yasaklayıcı yasaları çıkarıyor, önleyici önlemleri alıyorlar…
İşte görüyorsunuz; üniversite mezunu nice Müslüman, toplasan 300 sayfa tutmaz bir kitabı bir kere olsun mealinden okumadan yok olup gidiyorlar.
Bu kadar gazete, dergi veya yalan, dolan, hikâye, roman türünden kitap okuyanlar, bir Kur’an Meali bile okumadan konup göçüyorlar.
Sonra da dönüp soruyorlar: “Biz niye geri kalmışız?”
Ey Müslümanlar, Niğde Üniversitesi Rektörü Hamza Uygun’un, odasından Kur'an sesi geliyor diye Personel Dairesi Şube Müdürü Erol Dervişer'i cezalandırmasına kızmakta haklı mısınız?
Sanki siz farklı mısınız?
Lütfen cevaptan önce şöyle bir düşününüz.
O başkasına, biz kendimize, ama sonuçta aynı şeyi yapıyor değil miyiz?