Kürt sorunu yoktur, bize yutturulan bir sorun vardır!
Türkiye’de Ergenekon gibi komplike bir terör örgütünün sadece küçük bir kısmı ortaya çıktıktan sonra gerçek manada inandım ki başta “Kürt sorunu” olmak üzere bildiğimiz hiçbir kronik sorun yoktur.
Evet, Türkiye’de Kürtler vardır hem de azımsanmayacak derecede yoğun bir Kürt nüfusu vardır, ancak “Kürt sorunu” yoktur...
Evet, Türkiye’nin birçok yerinde ve katmanında olduğu gibi insan hak ve özgürlükleri noktasında bazı sıkıntılar vardır, ancak “Kürt sorunu” olarak adlandırılacak düzeyde bir sorun yoktur...
Evet, Türkiye’de demokratik açılımlar noktasında çözülmesi, adım atılması gereken sorunlar vardır, ancak “Kürt sorunu” olarak adlandırılacak düzeyde bir sorun yoktur...
Evet, Türkiye’de yoksulluk ve işsizlik gibi sosyo-ekonomik sorunlar vardır, ancak “Kürt sorunu” olarak adlandırılacak düzeyde bir sorun yoktur...
Evet, Türkiye’de kültürel haklar anlamında yaşanan bazı sorunlar vardır, ama “Kürt sorunu” olarak adlandırılacak düzeyde bir sorun yoktur...
Bunları çoğaltabilir, sorunlar yumağını uzatabilirsiniz...
Şimdi düşünün; böyle bir sorun uzak diyarlarda gizli kapılar ardında bir film senaryosu titizliğiyle hazırlanmamış olsaydı, Kürt partileri olarak adlandırılan partiler kurulabilir miydi?
Binlerce insanın ölümünden sorumlu bir örgüt ortaya çıkabilir miydi?
Kürt halkını savunma savıyla ortaya çıkan birçok sivil toplum kuruluşu ortaya çıkar mıydı?
Aydın olarak ortaya çıkanlar kendilerini “Kürt aydını” olarak soyutlayıp ayrı bir kimlik ortaya koyarlar mıydı?
Medya dünyasında “alternatif medya” olarak “Kürt medyası” sahnedeki yerini alır mıydı?
Hayır!
Kesinlikle hayır!
Böyle bir sorun olduğu için bunlar ortaya çıkmadı, icat edilen bir sorunun güya çözümü için bir bir sahneye sürüldü...
Kısaca pazarlandı...
Nasıl mı?
Önce bu sorun gizli kapılar ardında büyük bir titizlikle icat edildi...
Ardından bu sorunun güya çözümü için sorunu Türkiye ve dünya gündemine taşıyacak bir örgüt kurduruldu...
Bu sorunun yerel ve ulusal yasal temsilcileri oluşturuldu...
Sivil toplum kuruluşları ve medya ile bu ayaklar desteklendi...
Ve tüm bunlarla birlikte karşı cephe oluşturularak bir savaş ortamı hazırlandı...
Yıllardır devlet bu kadar örgüt elemanını etkisiz hale getirdik diyor...
Örgüt bu kadar askeri öldürdük diyor...
Sonuç?
Binlerce yıldır etle tırnak gibi bir arada kardeşçe yaşayan Kürt ve Türk halkı arasına ekilen nifak tohumları yeşerdi, meyvelerini verdi...
Kürtlerle Türkler birbirine düşman noktasına getirildi...
Zaten istenen de buydu!
Yani icat edilen sorun çözülmedi, aksine geçen yıllar içinde kördüğümler atılarak çözümsüz hale getirildi...
Peki bu oyunu icat edenler şimdi ne yapıyor?
Silah fabrikalarında ürettikleri silahları bu pazarda servete dönüştürerek saltanat sürmeye devam ediyorlar...
Aydın, entelektüel ve sivil toplum kuruluşu temsilcileri olarak ortaya çıkanlar makam, mevki ve paraya sahip olarak burjuvazi hayatlarına devam ediyorlar...
Halk için ortaya çıktığını iddia eden diğer bilumum unsurlar, halkın cebindeki kalan beş kuruşu da cambazlık marifetiyle ceplerine indirmeye devam ediyorlar...
Kısacası ‘Sorun var’ diyenler palazlanıyor, ‘Sorunu çözeceğiz’ diyenler de...
Peki sorunun bizatihi kendisini temsil eden halk ne yapıyor?
Yine evlatlarını ya asker olarak ya da dağa çıkanlar olarak kör ve hain kurşunlara kurban ediyor...
Bir taraftan yas evleri kuruluyor...
Bir taraftan ganimetten elde edilenlerle saltanatlar sürülüyor...
Soruyorum şimdi size; “Kürt sorunu” mu var, yoksa “Kürtçülük sorunu” mu?
GÜNÜN SÖZÜ
İnsan en az bildiği şeye en çok inanır. (MONTAİGNE)