Hem türbanı iptal ettir hem de...
Üç ana...
Muhalefetin "ana" sı böyle oluyor demek. Partine türbanlıyı alıp "türbanlı kız"ın onca emek ve çaba sonunda, onca elemeler nihayetinde kazandığı eğitim hakkını da iptal ettiriyorsun... "Belediyelere oy getiriyor" diye, "belediye bursu" ile okumaya çalışan türbansız kızın, 100 YTL ile tahsiline güç alan gencin hakkını da iptal ettiriyorsun. (Ayrıca mesela bir CHP'li belediye, bizim Beşiktaş Belediyesi de "3 bin 500 öğrenciye burs" diye kocaman taptaze duvar afişleri yapıştırmış.) Ne tuhaf değil mi?
Bunun adına "Ana" muhalefet...
Bunun adına "Ana" yasa...
Bunun adına "Ana" yasa Mahkemesi...
Bunun adına "Ana" yasa Mahkemesi üyesi deniyor. Mutlaka kanunda bu iptallere uygun bir satır, bir madde, bir ifade, bir... bir şey bulunuyordur
Ama esas husus şu:
İçlerinde hakikaten bir "Ana" yok muhtemelen!
Bir "Ana" kalbi mesela.
Dört kayıp...
Cuma yazısında, öldürülen Binbaşı'nın bir yıl önce önlüklü okul çocuklarına yardım verip omuzlarına elini atmışken çekilmiş "fotoğraf" üstüne, özellikle "Çocuk hakları günü" için, çocuklar için, "Hayat hakkı... Hayat aklı"na odaklanan bir hissiyat vardı.
Cenaze günü.
Yine de "Fotoğraf" eksik kaldı.
2001 yılı bir Ocak gününde, Silopi Jandarma Komutanlığı'nda "dört adam"ın adı vardı.
İkisi subay, ikisi "bilgi için" çağrılmış HADEP İlce Başkanı ve saymanı.
Son "iki adam" o günden sonra bir daha görülemedi. Kayıplara karışmışlardı, kaybolmuşlardı, kaybedilmişlerdi.
İlk "iki adam" dan "Alay Komutanı" şimdi "Ergenekon'un en önemli sanıklarından biri" olarak aranıyor, kaçak, kayıp.
O gün orada "yüzbaşı" olarak görev yapan ise "şehit" oldu; kayıp oldu.
Çocukları aradan çekersek, elimizdeki bir "fotoğraf" da bu. Cenazesi yeni kalkmış bir kayıp.
Cesetleri bulunamadığı için cenazeleri de kalkmamış iki kayıp.
"Terörle mücadele" ederken o kayıplar dan da sorumlu olan ama şimdi "Terör örgütü üyesi" olarak aranan (ve yargılanan) bir kayıp.
İşte Türkiye'nin kayıp fotoğrafı!
Bir kadın...
Desa fabrikası önünde yüzü aşkın gündür bir kadın "direniş"te.
Çünkü, örgütlenmek isteyen, hak isteyen, kreş isteyen, aşırı mesailerin karşılığını isteyen Arslan bir Emine kadın.
Bu kadınlar, bilirsiniz işte, çok "popüler" değildir.
Oysa nice "popüler" kadın ve erkeğin üstlerindeki harika deri montlarda, eteklerde, çizmelerde, yeleklerde bu "kadınların parmağı" var.
"Kadın hakkı" deniyor ya; işte size tam teşekküllü "kadın hakkı". Hem işçi, hem kadın, hem direnişçi!
(Bu konuda okuduğum en iyi yazılardan birini, öyle "işçi hakları, direniş, grev" gibi konulardan pek haz etmeyen, "İşçiler işi bıraktı, millet perişan" gibi bir gazetecilik kültürüne sadık Zaman gazetesinde, o kültüre inat bir kadın, başı kapalı vicdanı çok açık bir kadın, Nihal Bengisu Karaca yazdı.)
Bir genç...
Hep yazıyoruz ya...
"Neden" diye güçlü bir sorulur diye, binlerce insan bekliyor.
Siyasetten bekliyor, medyadan bekliyor, muhalefetten, iktidardan, Meclis'ten, Genelkurmay'dan, hukuktan bekliyor.
Vicdanlardan bekliyor.
"Bir hafta üç asker intiharı" diye burada da aktarmıştım...
Dört oldu.
Bolu Gerede'de de bir "uzman jandarma" intihar etti.
Kimi diyor ki, tüfekle; kimi diyor ki, tabancayla.
Böyle acı olaylarda, maalesef şahidim, kimileri de kim olduğuna, askeri kimliğinin nasıl telaffuz edildiğine bakıyor: Uzman erbaş mı, uzman çavuş mu, uzman jandarma mı, jandarma uzman çavuş mu?
Kimi diyor ki, daha bir ay önce nikâh kıymıştı... Kimi diyor ki bunalımdaydı, kimi diyor ki bir komutanın yaptıkları ağrına gitti.
Dernek çağrı yapıyor, Meclis İnsan Hakları Komisyonu göreve diye.
Büyük bir komutan, "İstifa eden uzman jandarma yok" diyor... Kimileri "Komutan daha sınıfları doğru söyleyemiyor" diyor...
İstifa bir yana, bir haftada dört intihar... Gerede'de bir genç yatıyor.
Niye!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.