'Ulusalcı' Ecevit, 'milliyetçi' Bahçeli, 'liberal' Yılmaz ve İsrail dost
Hadi, yapsana Amca!
2002 yılıydı. İsrail yine tank ile, top ile, füze ile ölüm kusuyordu.
İktidardaki (ulusal solcu) Ecevit, (milliyetçi) Bahçeli, (liberal) Yılmaz koalisyonu, Genelkurmay'ın büyük ısrarıyla İsrail ile tank anlaşması yapıyordu.
Başka bir ısrarla bunun aleyhinde "durmadan" yazanlardan biriydim. Belki de en ısrarcı ve inatçı yazılardı.
Birkaç açı vardı:
1. Yine tam Filistinlilerin katledildiği bir zamanda bu iş yapılıyordu.
2. Katliam silahlarının kaynağı olan İsrail devlet şirketi IMI tam bir mali krizdeydi ve Türkiye'den alınacak ihale ölüm kusan tanklara ilaç olacaktı.
3. İhale şaibeliydi. Komisyoncular, aracılar ve sivil ile askeri şaibeler. Eski bir tankın modernizasyonu için İsrail'e verilecek para neredeyse yeni nesil bir tankın fiyatı kadardı. İtiraz eden kimi görevlilere el çektirilmişti.
O zaman, ihale bedeline konan belirsiz bir miktarı da hesaplamış ve "yüzde"yi de yazmıştım.
4. Bu işin pekala yerli firmalarla da yapabileceği belirtiliyordu. Yan sanayi de dahil.
Kıvrık oğlu
Bu ısrarlı karşı çıkışlara dönemin Genelkurmay Başkanı'nın cevabı çok ağır, çok incitici, aslında tam hakaret davalıktı.
Hani, halefi komutanın kadehinde şarap mı kola mı olduğuyla çok ilgili, hani "yirmisekizşubatbinyıl"cı Genelkurmay Başkanı Kıvrıkoğlu, "Bu ihaleye karşı çıkanlar Yahudi düşmanı doğmuş" deyiverdi.
Ama ihalenin kamu vicdanındaki yaralarını, ihaledeki şaibeleri dert etmedi.
Mesela, "ihale"yi savunan yazısında Ertuğrul Özkök' ün aktardığı gibi...
"Filistin'de durum kötüleşiyor. Böyle bir dönemde ihaleyi İsrailli şirkete vermemiz doğru mu?" diye tereddüt eden Ecevit'e, Özkök'ü sevinçli bir telaşla yazısına "O soru soruldu, cevabını asker verdi" aşlığını attıran ve vicdanı muhtemelen sızlayan Başbakan'ı da ezen cevabı vurmuştu.
Ayıptır
O dönemden arşivde iki "karşı tavır" daha var.
1. "Tank ihalesi askıya alınmalı. Dışarıdan gelen paranın adresi birileri tarafından belirleniyor, bu yüzden ihale İsrail'e veriliyor. İhale askıya alınmalı."
2. "Tank modernizasyonunun Türkiye'de yapılmaması büyük ayıp. Böyle bir ortamda İsrail'e tank ihalesi verilemez. Bir an önce askıya alınmalı. Türkiye'nin bu ihaleyi iptal etmemesi ayıp. Bu, ülkemiz için kanayan bir yaradır. İSRAİL SALDIRGANLIĞINA ONAY VERMEK VE GÖRMEZLİKTEN GELMEK ANLAMINA GELİR. Ayıptır, basiretsizliktir."
Askıya ya!
2002 yılı nisan başlarındaki bu demeçlerin iki sahibi bugün başka konumlarda.
1 Numara, yine o günkü gibi AKP Genel Başkanı ve bugün Başbakan.
2 Numara, o günkü AKP Genel Başkan Yardımcısı, bugün Cumhurbaşkanı.
İkisi de, eminim ki içtenlikle, İsrail'in bugün de ölüm kusmasına tepki duyuyor.
Ama ikisi de bugün "iktidar ve devlet"; eminim ki, önceki hükümete atıp tuttuklarını kendilerine söyleyemeyecekler.
Ayna önünde kendileriyle hesaplaşmayacaklar. Partilerinde bu yönde bir eleştiriye maruz kalmayacaklar; kimse gıkını çıkarmayacak.
Henüz daha yeni verilmiş 167 milyon dolarlık bir ihale var İsrail'e, Gazze'ye saldırıdan hemen önce, İsrail Başbakanı Ankara'yı uyuttuğu veya hipnotize ettiği sırada; askıya alsalar ya!
Şu anda İsrail'in lehine 2 milyar dolara yaklaşmış silah ticaretimiz var; skıya alsalar ya!
Yine kendileri Erbakan iktidarı üyesi iken, İsrail'e verilmiş imtiyazlar var; serbest ticaret ve ölüm kusucu İsrail uçakları ile bizim topraklardaki kankalık gibi; askıya alsalar ya!
Aynen öyle
Bize diyebilirler ki... "Devlet işi başka".
Biz de diyebiliriz ki... Bunu, öldürülen Filistinlilere, ablukada açlıkla, korkuyla, travmayla zaten yarı ölü iken, tankımıza kanka tanklar ve uçaklarımıza kanki uçaklarla yüzde yüz öldürülen çocuklara anlat Amca!
Kim demişti, "İsrail saldırganlığına onay vermek ve görmezden gelmek" diye.
Kim demişti, "Ayıptır, basiretsizliktir" diye.
Kim demişse, bugün de aynen öyle! Aynen iade!
Mutfakta kayıplar
Onlar benim meslek hayatımın en hareketli, en yoğun, en keyifli günlerinin yol arkadaşlarıydı.
Milliyet yazı işleri mutfağının aynı dönemdeki isimsiz kahramanlarıydı. İmzalarıyla, künyede isimleriyle, TV'de cisimleriyle tanınmadılar. Ama nice imzanın, nice manşetin, nice haberin, nice şöhretin, nice tirajın, nice gazeteci, yönetici ve patronun yollarını açık tuttular.
Kısa süre içinde, bir zamanların Milliyet mutfağının üç emekçisi ayatını kaybetti.
Üçüncüyle birlikte üçünü birden burada bir kez daha, rahmetle, minnetle, herhalde pek gösteremediğimiz vefayla, meslek hayatıma eşlik etmiş emeklerine saygımla, belki kötü zamanlarına yakın olamamanın utancıyla, iyi kalplerine, gülen yüzlerine ve nihayetinde mesleki yalnızlıklarına hüzünle anmak istedim.
Ömer Avan' ı bir buçuk yıl önce 64 yaşında kaybetmiştik.
Sonra geçen ağustosta 60 yaşında Erdal Çetin veda etti.
Şimdi de henüz 52'sinde, çok sevdiğim Fettah Yazar.
Üçünün de özellikle Milliyet'te hepten unutulmaması dileğimle...
İyi ki vardınız ve kim bilir nasıl yorgundunuz, nasıl kırgındınız da bu kadar erken gittiniz sevgili kardeşler.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.