İbn Teymiyyecilik Mezhebi
ESKİDEN Osmanlı devleti zamanında medreseler vardı sarıklı ulema yetiştiriliyordu. Okullarda çok ciddî din dersleri vardı. Hele, o devirde i’dadî ve sultanî denilen liselerde kuvvetli ve sağlam din kültürü veriliyordu. Din konusunda şazz (kural dışı) marjinal, aşırı, aykırı görüşler öğretilmiyordu. Devlet, Ehl-i Sünnet mezhebini ve yolunu benimsemişti.
Osmanlı’nın son zamanlarında Galatasaray Lisesi’nde, Nimet-i İslâm kitabının müellifi meşhur Hacı Mehmed Zihni efendi hazretlerinin sarığıyla cübbesiyle ders okuttuğunu söylemem yeterlidir sanırım.
Sonra medreseler kapatıldı. Onların yerine açılan İlahiyat fakültesi ve İmam-Hatip mektebi de kapatıldı. Çocuklara, gençlere din eğitimi verilmedi. CHP oligarşisinin yıkılmasından ve iktidara Demokrat Parti’nin geçmesinden sonra din eğitimi başladı ama meydana gelen büyük boşluk bir türlü doldurulamadı. Din eğitimi, din kültürü konusunda korkunç bir cahillik, yarı cahillik ve mürekkep cahillik oluştu.
Dinsizler, kötü niyetliler, Ergenekoncular, Dönmeler, gizli ifsad komitaları ciddî dinî konuları ayağa düşürdüler. Ramazanlarda birtakım gazetelerde, TV’lerde yapılan soytarılıkları hepimiz biliyoruz. Din bir magazin konusu olarak ele alındı. Birtakım adamlara astronomik ücretler verilerek tv ekranlarında dinî şovlar ve hokkabazlıklar yaptırıldı. Diyanet başkanı bunlara dayanamayıp ağır tenkitler ve uyarılar yaptı ama nafile...
Senenin 11 ayında dinsizlik, küfür, fuhşiyat, fısk ve fücur sergileyen bazı gazeteler Ramazan sayfaları hazırladılar, yalan yanlış bilgiler, fetvalar, akıl almaz derecede saçma yorumlar yayınladılar.
Bendeniz yakın zamanda Diyanet’e dinayet, tefsire tesvir diyecek kadar cahil Müslümanlar görmüşümdür.
Otuz kırk yıldan beri de dinimizi bozmak, yeni bir İslâm türetmeye gayretleri hız kazanmıştır.
Bir Ortadoğu devletinden gelen petro-dolarla Türkiye’de hakim ve geçerli olan Ehl-i Sünnet İslâmlığının rengi ve meşrebi değiştirilmek; İbn Teymiyyeci, Selefî, Vehhabî bir meşreb bilhassa genç nesillere aşılanmak istendi.
Orta yolda olan değerli Ehl-i Sünnet alimlerine değer ve yüz vermeyen, onları tercih etmeyen birtakım çevreler ve yayıncılar Arap dünyasındaki, Hint yarımadasındaki aktivist, aykırı fikirli, İslâm’ı bir ihtilal hareketi gibi algılayan aşırı fikirlilerin kafa karıştıran kitaplarını tercüme ettirip yayınladılar ve zihinlerin bulanmasına sebep oldular.
İmamı Gazalî, İmamı Süyutî, İmamı Rabbanî, Tâcüddin Subkî ve benzeri binlerce imama ve büyük alime iltifat edilmedi; İbn Teymiyye, Müslümanlara tek imam (din önderi) ve ışık tutucu olarak kabul ettirilmek istendi.
Sohbetlerini dinlediğim Sünnî din büyükleri, İbn Teymiyye’yi “ilmi kadar aklı olamayan” bir alim olarak tanıtıyorlardı. Onun talebesi İbn Kayyım el-Cevzî için de böyle söyleniyordu.
Ehl-i Sünnet büyükleri, İbn Teymiyye’yi gulüvve sapmış bir kimse olarak göstermiştir.
Sanırım 1970’lerde bir Ortadoğu ülkesinden, İbn Teymiyye’nin eserlerinin Türkçe’ye çevrilmesi ve yayınlanması için büyük miktarda para gönderilmişti. Birkaç cilt çevrildi ve kesintiye uğradı. Bu işin içyüzü çok karışıktır. Burada yazmam mümkün değildir.
Eskiden yok iken, ülkemizde Teymiyyeciler diye bir grup türedi. Bildiklerinden ve anladıklarından değil, bir moda gibi, bazıları da “teşvikler” dolayısıyla İbn Teymiyye’nin aşırı ve fanatik taraftarı kesildi.
Büyük Ehl-i Sünnet alimleri İbn Teymiyye’yi tenkit etmişlerdir. Cehennemin ebediliğini inkar ettiği iddia edilmektedir. Üç talak konusundaki aykırı fikirleri itirazlara yol açmıştır. İbn Teymiyye’nin en bariz (göze çarpan) tarafı aşırı, sert, kırıcı, tekfir edici, şirkle suçlayıcı olmasıdır. Şeyhülekber Muhyiddin Arabî için “O Şeyh-i Ekber değil, Şeyhi Ekferdir” (en kafir şeyhtir) demiştir.
İbn Battuta, meşhur Seyahatnamesinde, Şam’da bulunduğu sırada Emeviye Camii’nde minberde bir hatibin, “İşte ben şimdi nasıl bu minberin basamaklarından iniyorsam, Allahü teâlâ hazretleri de bunun gibi Arş üzerine istiva etmiştir” mealinde bir söz ettiğini yazar. Bu zat İbn Teymiyye’dir.
İbn Teymiyye’de, Ehl-i Sünnet alimleri tecsim, Allah’ı bir cisim gibi göstermek bozuk akidesi olduğunu iddia ederler.
Bilindiği gibi Arabistan’daki Vehhabiler, imam olarak İbn Teymiyye’yi kabul ederler.
Merhum Celal Hoca (Celal Ökten) “İbn Teymiyye’nin vur dediğini Vehhabîler öldürdü” derdi.
Sağlam bir din kültürüne sahip olmayan Müslümanlar İbn Teymiyye’nin kitaplarını okuyarak aydınlanmazlar, aksine şaşırır ve yanlış inanç ve düşüncelere kapılırlar.
İbn Teymiyye’nin büyük aşırılıklarından biri de tevessül ve istigase konusundadır.
Tek cümle ile özetlemek gerekirse: İbn Teymiyye’nin aşırılıkları ve yanlışlıkları göz önüne alınarak; onun kitaplarını, dinî bilgileri ve kültürleri yetersiz olan avama okutulmamalıdır.
Bendeniz, Müslüman bir yayıncı olarak, milyonlarca dolar verseler büyük destek sağlasalar bile bu zatın kitaplarını tercüme ettirip yayınlamam. Çünkü böyle bir şeyin büyük vebali vardır. Bunları okuyan birisi sapıtırsa bunun hesabını veremem.
İbn Teymiyye’yi, onun yolundan gidenleri en etraflı şekilde tenkit eden kitap Arapça yazılmış olan “Beraatü’l-Eş’ariyyîn min Akaidi’l-Muhalifîn” adlı kitaptır. Bendeniz bu değerli ve uyarıcı eseri Türkçe’ye tercüme ettirdim ve EHL-İ SÜNNET’İN MÜDAFAASI adı altında yayınladım. (Mütercimi eski müftülerden merhum Hasip Seven hocadır. Büyük boy, 656 sayfa.)
İbn Teymiyye’yi ve Türkiye’deki bugünkü çömezlerini tenkit eden ve Müslümanları uyaran diğer değerli bir eser de, büyük din alimlerinden Sahih-i Müslim şârihi, büyük mücâhid (Bulgaristan’da ve Türkiye’de zindanlarda yatmıştır) merhum Üstad Ahmed Davudoğlu hocaefendidir. Kitabın ismi: DİNİ TÂMİR DÂVASINDA DİN TAHRİPÇİLERİ’dir.
Haram Rantlar Yiyen Pislik Böcekleri
TÜRKİYE bir rantlar ülkesidir. Rant ne demektir? Bunu bir örnekle açıklamak istiyorum: Büyük bir şehrin, mesela İstanbul’un kenarında 100 dönümlük bir arazi var. İnşaata, yapılaşmaya açık değil. Biri bu araziyi çok ucuza alıyor. Ardından gizli kapaklı faaliyetler başlıyor. Allem ediyorlar kallem ediyorlar, araziyi inşaata-yapılaşmaya açtırıyorlar. Kıymeti bir anda 1’den 100’e fırlıyor. Birileri hiç zahmetsiz büyük servetler, voliler vuruyor, köşeyi dönüyor.
Ahlaksızlık, kanunsuzluk bunun neresinde?.. Onu da anlatayım:
Oluşan rantın birkaç kişi tarafından paylaşılmasında. Arazinin, birilerine rant oluşturmak için kanunları nizamları zorlayarak yapılaşmaya açılmasında.
Rant; toplumun, şehir halkının tümünün hakkıdır. Onda saçı bitmedik yetimlerin hakkı vardır. Bir veya birkaç kişinin bu yolla zenginleşmesi ahlaksızlıktır, suçtur, vatana ihanettir.
Son birkaç yıl içinde İstanbul’da binlerce büyük rant oluşturulmuş ve birileri zengin edilmiştir.
Böylece bir İslâm burjuva sınıfı meydana çıkacakmış.
Böyle haram, ahlaksız, faziletsiz rantlarla oluşacak burjuva sınıfı olmaz olsun.
Rantları çoğaltmak için İstanbul’u 40 milyonluk korkunç bir şehir haline getirmek istiyorlar.
Gerçekten dindar, vicdanlı, ahlaklı, faziletli, Allah’tan korkan, Peygamber’in Sünnetine bağlı Müslümanlar haram gelirlerden haram rantlardan uzak dursunlar. Bu onlar için hem dünyada, hem ahirette hayırlı olur.
Allah’a, Peygamber’e, Kur’ân’a, Sünnet’e iman eden haram yemez, gayr-i meşru rantlar peşinde koşmaz.
Müslüman pisliklerden kaçar. Müslüman asla pislik böceği durumuna düşmez.
Rant konusunda ne korkunç dolaplar dönüyor. Bin türlü ranttan biri moloz rantıdır. Eline büyük bir arazi geçirecek, oraya moloz döktürecek ve zahmetsiz, sermayesiz şekilde kısa zamanda milyonlarca dolar vuracak. Ne milyonlarcası... On milyonlarca.
Moloz rantı konusunda bazı belediye başkanlarına yapılan iğrenç baskıları anlatsam şaşkınlıktan aklınız başınızdan gider.
Türkiye’mizi bu gibi pisliklerden mutlaka temizlememiz gerekiyor.
Temiz ve şeffaf bir ülke istiyoruz. Faziletli bir ülke...