Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Suçlu kim... İşi yapan mı, sızdıran mı?

Suçlu kim... İşi yapan mı, sızdıran mı?

Zaman zaman bu çelişkiye düşüyoruz... Normalde, “olayın kendisi”ni tartışmak yerine, “yankı”larını tartışıyoruz... Tıpkı, “insanın kendisi”ni tartışmak yerine, “gölge”sini tartışmak gibi!.. Evet, sık sık bu “çelişki”ye düşüyoruz... Meselâ, “Önder Sav olayı”nda da aynı çelişkiye düşüldü... Ne yaptık; “Önder Sav’ın, Vali ile görüşmesi”ni tartışmak yerine, “telefonunun nasıl dinlendiği”ni tartıştık... Oysa, tartışılması gereken, “olayın kendisi”ydi... Çünkü “skandal” olan, “rezalet” olan oydu... Öyle ya; bir vali, hem de “mesai saatleri” içinde bir “parti genel merkezi”ne niye gider?.. Hadi, gitti diyelim; orada nasıl “siyasi konuşmalar” yapar?.. Dahası; “CHP’nin Bolu’da seçimi kazanabilmesi” için, nasıl “siyasî taktik”ler verebilir?..

ASIL TARTIŞILMASI GEREKEN NEYDİ?
O zamanlar da söylemiştik... Asıl konuşulması, tartışılması gereken, “olayın bu yönü”ydü... Evet, CHP Genel Sekreteri Önder Sav ile Vali M.Ali Serindağ’ın “CHP Genel Merkezi”nde görüşmeleri!.
Ama; gerek Deniz Baykal, gerek Önder Sav ve gerek “CHP yandaşı gazeteler” ne yaptı?.. “Skandalın kendisini” tartışmak yerine, “bu görüşmenin dışarıya nasıl sızdığını” tartışmaya başladılar!.
Tabiî, tartışmalar bu mecraya kayınca, işin içine “dinleme teknikleri” girdi!.. Vakit’in, “görüşmeyi teşhir ve deşifre eden” haberi acaba nasıl elde edilmişti?..
“Telefon dinlemesi” yapılarak mı,
“Ortam dinlemesi” yapılarak mı?..
Malûm; sonunda ortaya çıktı ki; ne “telefon dinlemesi” vardır, ne de “ortam dinlemesi!”
Önder Sav, kendisini arayan muhabirimize, “Bir dakika...” demiş, “Vali ile görüşmeye” devam etmiş ama bu arada “telefonu açık bıraktığını” unutmuştur!.. Yani olay, “telefon kullanma özürlü” olmaktan kaynaklanmış, muhabirimiz de, duyabildiği kadarıyla Sav-Serindağ görüşmesini not etmiştir!..
Sizin anlayacağınız;
Vakit’in sürmanşetinde, “Sanki CHP Valisi” başlıklı haber yayınlanmamış olsaydı, bu “skandal”dan kimsenin haberi olmayacak, kimbilir belki de bu “yasadışı ilişkiler” devam edecekti!..
Ama, öyle veya böyle;
Görüşme deşifre oldu...
Ve, Vakit’te sürmanşet oldu!..
Peki, tekrar soralım:
Önemli olan, “Ayıp!.. Etik dışı!.. Yasadışı” olan bu görüşmenin “yapılmış olması” mıdır, yoksa “gazetede haber” yapılmış olması mı?
Evet, “olayın kendisi” mi,
Yoksa “dışarıya sızması” mı?..

MOBESE VE EDS’LER NİYE VAR?
Geçmişteki bir olayı yeniden kaşımaya çalıştığımı zannetmeyin... Amacım, “telefon özürlü” oluşunu yeniden hatırlatıp, “Önder Sav’ı strese sokmak” değil... Amacım, bu olaydan hareketle, konuyu yeniden gündeme getirmek!..
Konu ne?..
Tartışılması gereken; “olayın kendisi” mi olmalı, “dışarıya sızması” mı?..
“Doğru” olan hangisidir?..
Eğer “doğru” olan “olayın kendisi” değil de “dışarıya sızması” ve dolayısıyla herkesin haberdar olması ise, sorarım o zaman;
“Biz sokak ve caddelere, ya da meydanlara Mobese kameralarını niye koyduk?.. EDS cihazlarını hangi niyetle ve amaçla kullanıyoruz?”
Cevabı gayet basit:
Hem “trafik kuralları”nı iplemeyen “sürücü”leri tesbit için, hem de “hırsız”ları, “gaspçı”ları ve “katil”leri yakalamak için!..
Demek oluyor ki;
“Muhtemel olaylara” karşı hazırlıklıyız!..
Peki, meselâ bir “hırsız” veya “gaspçı” diyebilir mi ki; “Benim görüntümü niye çektiniz?..”
Hırsız veya gaspçı nasıl ki “Benim görüntümü niye çektiniz?” diye sormak gibi bir lükse sahip değilse, “suçlu” olan bir kişinin de, “Benim fotoğrafımı niye gazeteye bastınız?.. Benim yaptığım gizli görüşmeyi niye haber yaptınız” deme lüksü yoktur!..
Hele de o görüntüler “özel hayat”a girmiyorsa!.
Ortada bir “suç” veya “yamuk” durum varsa, burada tartışılması gereken konu, “suçun oluş şekli”dir!..
“Suçun, niye ve nasıl yansıdığı” değil!..
Eğer “cezalandırılması” gereken bir kişi varsa, bu, “suçu işleyen veya yamuğu yapan kişi”dir!..
Onu “deşifre eden” kişi değil!..

GENELKURMAY’DAKİ TOPLANTI!
Tüm bunlardan sonra, önceki gün Hürriyet’te yer alan bir habere ve aynı gün Genelkurmay Karargâhı’nda yapılan “Birleştirilmiş Komutanlar Toplantısı”na değinmek istiyorum.
Hürriyet’in haberine göre;
Türk Silahlı Kuvvetleri’nden son aylarda sızdırılan bilgi, belge ve çeşitli ses ve görüntü kayıtlarıyla ilgili ‘köstebek avı’ ilk sonucunu vermiş!.. Genelkurmay Başkanlığı’na atanmasının hemen öncesinde, Orgeneral İlker Başbuğ’un Kudüs’te ‘Ağlama Duvarı’ önünde çekilmiş fotoğraflarını sızdıran astsubay yakalanmış!..
Foto Film Dairesi’nde görevli, adı açıklanmayan astsubayın dış bağlantıları araştırılırken tüm karargâhlara gizlilik ve istihbaratla ilgili, yeni ve sıkı emirler gönderilmiş!..
Devam ediyor haber:
“Tüm karargâhlara, gizlilik ve istihbarat kuralları ile ilgili yeni emir ve yönetmelikler de gönderildi. Personelden, telefon konuşmalarından yazışmalarına dek tüm karargâh faaliyetlerinde daha özenli ve dikkatli olması istendi. Daha önce çok konuşulan ve Genelkurmay Elektronik Sistemler Komutanlığı’ndan (GES) dışarıya sızan birlik komutanına ait ses kaydı ile ilgili olarak da bazı askeri personel sorgulandı.”
Yine aynı şeyi söyleyeceğim:
Burada “araştırılması ve soruşturulması” gereken konu “fotoğrafları sızdıran kişi” midir, yoksa “fotoğrafa konu olan kişi” midir?..
“Fotoğrafa konu olan kişi”lerin yaptığı bir “suç” veya “yanlış bir iş” değilse, “fotoğrafların yayınlanması”nda bir sakınca olmamalı değil midir?..
Ama, “fotoğraftaki kişi”nin yaptığı bir “suç ve yanlış” ise, o zaman da, “fotoğrafı sızdıran kişi”den önce, “eylemi gerçekleştiren kişi”nin yakasına yapışılmalıdır diye düşünüyorum.

ASKERİ HELİKOPTER İLE PİKNİK!
Örnek verecek olursak;
Genelkurmay İkinci Başkanı Org. Hasan Iğsız, teröristlere yönelik harekatta kullanılması gereken “askerî helikopter” ile, “ailesiyle birlikte pikniğe gitmiş”tir!..
Ya da;
Askerler, canları pahasına Aktütün Karakolu’nu savunurlarken, Hava Kuvvetleri Komutanı Org. Aydoğan Babaoğlu, Antalya’nın Serik ilçesinde “golf” oynamaya devam etmiştir!..
Veya;
Şırnak Akçay 6. Motorlu Piyade Tugay Komutanı Tuğgeneral Ferhat Özgen; Ergenekon tutuklusu Kuvay-ı Milliye Derneği Genel Başkan Yardımcısı Durmuş Ali Özoğlu’nu makamında ağırlamış, dahası ne idüğü belirsiz bu şahıs karşısında “esas duruş”a geçmiştir!..
Ve bu haber/fotoğraflar, Vakit de dahil, çeşitli gazetelerde ve internet sitelerinde yer almıştır!..
Peki, yapılması gereken nedir?..
“Bu fotoğrafların nasıl sızdığını” veya “kimin sızdırdığını” araştırmak mı, yoksa “suç veya yanlış bir iş” sayılan bu eylemleri gerçekleştirenlerin yakasına yapışmak mıdır?..
Biraz önce dediğim gibi;
Ortada bir “suç” yoksa, fotoğrafların basına sızmasından dolayı gocunmaya hiç gerek yok!..
Ama, “suç” varsa; “suçu işleyenler”in yakasına yapışılmalı diye düşünüyorum!..

KOL KIRILIR... ÇOLAK KALIR!
Tabiî, “suç ve suçlu”nun peşine değil de “sızma”nın ve “sızdıran”ın peşine düşülürse, belki o fotoğrafların dışarı sızması önlenebilir!.. Ama, o zaman da “suçlar işlenmeye” devam etmiş olmaz mı?..
Peki, biz “suçların işlenmesi”ni mi önleyeceğiz, “suçun fotoğrafı”nın sızdırılmasını mı?..
Atalarımızın bir sözü vardır:
“Kol kırılır, yen içinde kalır!”
Doğrudur... Kırılan kol, gerçekten “yen içinde” kalır, ama “çolak” kalır!..
Çolak kalmaya razı isek; niye Mobese kameraları ve EDS cihazları kullanıp “trafik canavarları”nın, “hırsız, gaspçı ve katil”lerin peşine düşüyoruz ki?!?..
Bırakalım, yapanın yanına kâr kalsın!..
Ne dersiniz, öyle değil mi?..
================
Köksal Toptan’ın özrü!
Hani, hep duyar ve okuruz ya... “Yönetim makamı”ndaki kişiler; “doğum, ölüm, evlilik, hastalık ve yıldönümü” gibi durumlarda, ya “mesaj” yayınlarlar, ya da “telgraf” çekerler ya... Bunların çoğu “hikâye”dir!.. Çünkü, çoğu “mesaj ve telgraf”tan yönetici kişinin haberi bile olmaz!.. O işi, “yardımcıları” yapar!..
Yapar yapmalarına da, bazen baltayı taşa vururlar... Meselâ, TBMM Başkanı Köksal Toptan adına DTP Grup Başkanvekili Fatma Kurtulan’a bir “yemek davetiyesi” gönderilir... Yanına da, “not” düşülür: “Eşinizle birlikte bekliyoruz!”
Eyvaahh... Öyle ya; Fatma Kurtulan’ın eşi “dağda”dır!.. Ya Kandil’de, ya “Kuzey Irak dağları”nda!..
Anlayacağınız, Köksal Toptan’ın adamları, farkında olmadan “teröriste yemek davetiyesi” çıkarmışlardır!..
Neyse ki, durum sonradan anlaşılır ve TBMM Başkanı Köksal Toptan, “kamuoyundan özür” dilemek zorunda kalır!..
Temennimiz; yönetim makamındaki kişilerin “yardımcıları”nı seçerken, dikkatli olmaları!.. Aksi halde, sık sık “özür” dilemek zorunda kalabilirler!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi