Karşılıklı önyargılarımızı kırmamız şart
kuzey Irak'a gidiyorum' deyince dostum bunu önce şaka sandı; ciddi olduğumu anlayınca, "boşver gitme; oralar karışık" dedi. Sustum. Bunun üzerine, "sen bilirsin fakat gitmesen iyi olur; ne işin var oralarda" diye tedirginliğini bana bulaştırmaya çalıştı.
Hepimiz biliyoruz ki dostum, bu kanaatinde yalnız değil: Kuzey Irak'ta olup bitenler hakkında pek azımızın sarih bir fikri var; işin açıkçası seyahatten önce ben de bu topluluğun içindeydim; bu yüzden Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'ndan sevgili dostum Erkam Tufan Aytav'ın teklifini duraksamadan kabul ettim. Gezi programımızın odağında Erbil'de yeni kurulan Işık Üniversitesi'nin açılışı vardı, sonraki üç gün içinde Kerkük ve Süleymaniye'yi gidip görecek, oradaki gazeteci ve yazarlarla, yörenin siyaset adamlarıyla tanışıp sohbet edecektik.
Program, etrafımızda nelerin olup bittiğini bir de gözüyle görmek isteyen herkes için reddedilemeyecek kadar câzipti. Star Gazetesi'nden Ardan Zentürk, CNN Türk'ten Gürkan Zengin ve Suat Toptaş, Birikim grubundan Ömer Laçiner'in de katıldığı gezimiz, 21 Kasım Cuma günü sabahın ilk ışıklarıyla başladı. İki saat süren uçak yolculuğundan sonra üzerinde Irak Hükümeti'nin Bölgesel Kürt Yönetimi'ne (Kurdistan Regional Government of Iraq) ait bayrağın çekildiği havaalanı binasına yaklaşırken tedirginlik duymadığımı söylersem yalan olur; gümrük polisinin kontrolünden geçtikten sonra pasaportumdaki damgayı dikkatle inceledim: Türkiye Cumhuriyeti tarafından resmen tanınmamış olsa da, varlığı uluslararası camiada henüz tartışmalı görünse de, adında "Kürdistan" bulunan bir yönetimin hudutları içindeydik artık.
ÇOK BAŞLI, ÇOK PARÇALI BİR ÜLKE: IRAK
Adı ne olursa olsun, burası tarihçiler ve siyaset bilimcileri bakımından çok zengin bir laboratuar ortamı sunuyor. Adım attığımız her yerde rastladığımız tüfekli tabancalı güvenlik görevlileri, birbirine benzemez üniformaları ve vücut dilleriyle buralarda esaslı bir güvenlik ve otorite problemi olduğunu açıkça hissettiriyordu. Nitekim Kürdistan yönetimi, dışarıya karşı tek parçalı bir bütün gibi görünmesine rağmen şu anda Irak Cumhurbaşkanlığı görevini sürdüren Celal Talabani'nin Kürdistan Yurtsever Birliği (KYB) ile, özerk Kürt yönetiminin Cumhurbaşkanı Mesud Barzani'nin Kürdistan Demokratik Partisi (KDP) arasındaki koalisyonla yönetiliyor. Bizim anladığımız manada bir başkenti yok; bakanlıkların bir kısmı Barzani egemenliğinin açıkça hissedildiği Erbil'de, diğer kısmı ise Talabani'nin nüfuz bölgesinin en büyük şehri Süleymaniye'de bulunuyor. Bakanlıklar, müsteşarlıklar, genel müdürlükler, valilikler kabaca "bir senden, bir benden" esasına göre düzenlenmiş anayasa hükümleri gereğince unsurlar arasında paylaştırılmış. Tırnak içinde "Kürdistan"ın statüsü, Irak'ın Bağdat'taki merkezî hükümetiyle yakından ilgili. Kuzey Irak yönetimi şeklen hâlâ Bağdat'a bağlı bir otonom bölge özelliği göstermekle beraber, bölgede, "biz bayrağıyla, sınırlarıyla, milli parası, bürokratik düzeni ve ordusuyla aslında tam teşekküllü bir devletiz" havası açıkça hissediliyor. Kuzey Irak'ta açıkça dile getirilmese de en büyük endişeyi, Irak'tan çekilme arzusunu takvime bağlayan ABD'nin çekilmesiyle oluşacak otorite boşluğu teşkil ediyor; ikinci endişe ise Kerkük'ün statüsü. Merkezî Irak hükümeti, Kerkük'ün Kuzey'in etki sahasında kalmasına rıza göstermiyor; çünkü Kerkük petrolü vazgeçilmeyecek kadar değerli bir tabii kaynak. Kuzey Iraklı Kürtler ise şimdilik doğrudan kontrol ettikleri Kerkük petrolünden vazgeçmeye razı görünmüyorlar. Kerkük'ün durumu, Türkiye'yi de yakından ilgilendiriyor ve Türkiye, Irak'ın toprak bütünlüğü politikasını açık açık savunurken, Kerkük'ün Kuzey'e bağlanmasını hoş karşılamayacağını da önemle vurguluyor. Merkezle Kuzey arasına sıkışan Kerkük'ün hali tam içler acısı: Şehir, gördüğümüz diğer şehirlere nisbetle kabaca bakımsız bir mülteci kasabasını andırıyor. İmar ve altyapı çalışması neredeyse yok gibi bir şey. Kerküklü Türkmenler, Kerkük'ün demografik yapısına Kürtler tarafından müdahale edildiğini, Türkmenlerin mülkiyetindeki toprakların, tapu kayıtlarının tahrib edilmesiyle göçmen Kürtlere verildiğini, ötedenberi bir Türkmen bölgesi olarak tanınan Kerkük'ün kimliksizleştirildiğini öne sürüyorlar. ABD'nin çekilmesi, Irak için yeni bir sürecin başlangıcı anlamına geliyor. Önceki seçimleri boykot eden Sünni Arapların bu defa seçimlere katılacak olmasıyla Kürtlerin Bağdat yönetimi üzerinde kurduğu avantajların azalacağı hesabı, bu denklemin en önemli tarafını teşkil ediyor.
Bugüne kadar Erbil adıyla tanınan ama Kürt yönetiminin ısrarla Hewler diye isimlendirmeye çalıştığı Erbil'de ilk günümüz okul ziyaretleriyle geçti. Kuzey Irak bölgesinde 1992 yılından beri eğitim veren okullarıyla haklı bir şöhret kazanan Fezalar Eğitim Kurumları, bölgede 150'den fazla Türk eğitimcisini istihdam ediyor; Arap ve Kürt kökenli öğretmenlerle birlikte bu sayı ikiye katlanıyor. Fezalar grubunun okulları, öğretmenleri ve öğrencileri, bölgede Türkiye'nin itibarını en yüksek derecede temsil ediyorlar. Buna rağmen bölgede eğitim açığı, birkaç senede üstesinden gelinemeyecek kadar büyük görünüyor; yeni eğitim kurumlarına ve yatırımlarına duyulan ihtiyaç neredeyse gözle görünür durumda. Eğitim konusunda yurtdışına yatırım yapmak isteyen kurumlar için Kuzey Irak, çok câzip bir bölge. Erbil, çekirdeğinde eski toprak kalenin yer aldığı dairevi bir plana sahip. Hızla büyüyen bir şehir, Kuzey Irak toplumunun yeni ve huzurlu bir hayata hasretini de temsil ediyor. Çevreye doğru yayılan ve şehri kuşatan çember yolların etrafında büyük yatırımlarla yükselen toplu meskenler ve lüks binalar yer alıyor. Tarım ve hayvancılık alanlarından çektiği toplu göçlerle büyüyen Erbil'de imalat ve sanayi tipi üretim yok derecesinde az; buna mukabil şehrin bazı kesimlerinde farkedilen yeni alışveriş merkezleri, hatta villa tipi yapılar, nüfusun kabaca iki gruba ayrıldığını işaretliyor. Şimdilik sanatı ve mesleği olmayan yeni göçebe nüfus ve hayli yüksek standartlarda yaşadığı anlaşılan zengin bir azlık. 100 bine yaklaşan güvenlik görevlisi (asker, polis, koruma, peşmerge, vb.) Kuzey Irak'ta yeni bir sektör ve meslek oluşturmuş. Sokaklarda sıkça rastladığımız eli Kalaşnikoflu güvenlikçi manzaraları bu tabloyu doğruluyor.
NÂHOŞ HALDE OLANLAR NÂHOŞHANEYE!..
Bölgenin yöneticileri, şehirli hayata geçen yeni nüfusu barındırabilmek için açıktan maaş ödemek, aylık gıda ve akaryakıt yardımında bulunmak gibi sosyal yardım politikalarına başvuruyorlar. Elektrik ve su bedava fakat günün her saatini kapsamıyor. Altyapı yatırımları büyük rakamlara ulaşsa da mesela elektrik şebekesi şehrin büyük bölümünde hayli iptidai görüntüler veriyor. Kaldırım kenarlarında kirli suların akıtıldığı su kanalları bizi hayli şaşırttı ama daha şaşırtıcı olanı, semt aralarında derme çatma kulübelere kurulan mazotlu jeneratörlerle komşularına günün belirli saatlerinde elektrik satan hür teşebbüs erbabı oldu. Bir Erbilli, sosyal yardım sisteminin Saddam zamanından beri böyle yürütüldüğünü söyledi. Gıda maddelerinde gümrük vergisinin sıfırlanması, diğer tüketim mallarında ise % 5'le sınırlandırılması çarşı-pazarda nisbi bir ucuzluk sağlasa da 200-300 dolar civarındaki sosyal yardımla ev geçindirmenin pek de kolay olmadığı aşikâr.
Erbil'de Türkler, yıllardan beri ticari faaliyetler yürütüyorlar; özellikle inşaat alanında. Erbil'in en iyi göz hastanesini yine Türkler kurup işletmekteler: Sema Nâhoşhânesi! Nâhoşhane, Kürtçe'de hastane anlamına geliyormuş. Göz yanında diğer kliniklerde de hizmet veren Sema Hastanesi'nin hizmet kalitesi takdir görünce bölge yönetimi yeni bina inşası için 10 dönümlük yeni bir arsa tahsis etmiş. Hastanenin başhekimi Dr. Ali Çolak, "Kerbelâ'dan bile bize hasta geliyor" derken haklı olarak gururlanıyor.
Kesin rakamlar olmayabilir fakat Kuzey Irak'taki otonom bölgenin % 80 civarında ihtiyacını Türkiye'den karşıladığı söylendi. Bölgede çalışan Türk işçilerinin sayısı ise 50 binden fazla imiş. Erbil ahalisinin Türkiye'ye büyük bir güven ve sempati ile baktığı ifade ediliyor. Mesela satıcılar bir malı satarken, -Ava asliyye, yani "hakiki midir, sahte değil midir?" diye sorduklarında satıcı, "Ava Türkî", yani "Türk malıdır, sahte değildir, kaliteli üründür" diye teminat veriyorlarmış ki bunları duymak bizim için çok güzeldi. Ortadoğu ülkelerinin çoğunda görülen abartılı, gösterişli, fiyakalı süsleme tarzı bölgede kendini hemen gösteriyor. Onda dokuzu iki katlı binalardan oluşan Erbil'de mimar elinden çıkmış çok yapı gördük, fakat içlerinde güzel diyebileceğimiz pek az örnek vardı. Iraklı mimarlar, bölgenin özellikleri ile mimarlığın gereklerini bir araya getirmeye çalışırken bol miktarda saçma-sapan projeye de imza atmışlar. Yeni inşaatların modern üslubu, galiba bu milli mimarlık arayışının önüne geçecek çünkü Batılı hayat tarzı sadece burada değil, dünyanın her yerinde gençler tarafından gıbta ile izleniyor ve taklit ediliyor. Gösteriş merakının bir başka unsuru ise otomobil plakaları oldu. Yuvarlak rakamlar ihtiva eden plakalar için binlerce dolar ödendiğini duyunca şaşırmadan edemedik. Sokaklardaki otomobiller başlıca iki sınıf: İkinci el Avrupa otomobilleri ve bir zamanlar Türkiye'yi de kasıp kavuran iri Jipler.
AZ BİLGİ, BOL ÖNYARGI
İlk günün akşamı, Türkiye'den gelen Türk parlamento heyeti ve gazeteciler grubunun da davet edildiği yemekli bir toplantıda, bölgedeki Kürt aydınları, gazeteciler, KDP'li yöneticiler bir araya geldiler. Takriben 50 kişinin katıldığı toplantı, iki ülke arasındaki anlayış ve samimiyetin pekiştirilmesine hizmet etmek amacıyla düzenlenmişti. Açılış konuşmalarında gerek Kürt, gerek Türk sözcüleri tutuk ve temkinli konuşmayı tercih ettiler ve yapıcı davranmaya dikkat gösterdiler. Toplantının yemek kısmı daha samimi görüşmelere ve tartışmalara sahne oldu. Bu toplantıdan çıkardığım en mühim dikkat, toplantıya katılanların büyük çoğunluğu itibarıyla (ki bunların arasında ben de varım) komşusu hakkında pek az sahici bilgiye sahip olduğu idi. Buna hayret etmemek gerekiyor çünkü Kürt otonom yönetimi ve Türkiye arasındaki ilişkiler, PKK terör örgütünün puslandırdığı ve zehirlediği bir ara bölgenin baskısı altında. Önyargılar, bilgiden daha fazla. Oysaki Kürtler ve Türkler bin seneden beri yan yana, iç içe yaşıyorlar ve birbirleri hakkında şimdiye kadar daha sağlam kanaatler geliştirmiş olmaları gerekirdi. Bu toplantıda söz alan her konuşmacı, sanki Güneydoğu'muzdaki kanlı terör olaylarının baskısını bir şekilde hissetti. Önümüzdeki günlerde bu gibi karşılıklı toplantı ve temasların sürdürülmesi, kesinlikle çok faydalı olacaktır, zira önyargıyı ortadan kaldırmanın tek yolu, kesin ve açık bilgiden ibaret.
İlk günün intibalarını şu cümleyle bağlamak isabetli olacak: Orada, Kuzey Irak'ta, otonom da olsa, Bağdat'a anayasal planda bağımlı da olsa bir kamu yönetimi tesis edilmiş ve bu yönetim kendini Kürdistan olarak isimlendiriyor. Kürdistan kelimesi, biz Türklerin zihninde ne yazık ki kötü çağrışımlar uyandırıyor. Bu kavramın her tekrar edilişinde, Güneydoğu dağlarında şehit düşen askerlerimizin hâtırasına saygısızlık edildiği hissine kapılıyoruz. Kuzey Irak'ta veya Türkiye'de hayatlarını sürdüren Kürtler ise başta Türkiye olmak üzere, tarihten, bölge coğrafyasından ve dünya kamuoyundan "alacaklı" olduklarını düşünüyorlar. İki zıt hisleniş biçiminin artık iyiniyet ve karşılıklı anlayış çerçevesinde düzeltilmesi lâzım. Bu, çok uzak ve imkânsız bir hedef değil.
GEÇİMSİZ KARDEŞLERİ PHOTOSHOP BİRLEŞTİRDİ
� Kürt yönetimi, mümkün olabilecek ilk fırsatta İslâm harflerini terkederek Kürtçe'nin yazılışını, aynen bizim yaptığımız gibi Latin harflerine dönüştürmeyi planlıyor; buna bağlı olarak bölgede İslâmi hayat, gündelik hayat ve halk katında hayli canlı görünmesine rağmen rejimin Laikliği üzerinde ittifak edildiği söylenebilir.
� Resmi sıfat taşıyan her yerde Talabani ve Barzani'nin birlikte çekilmiş poster fotoğraflarını asmak adet haline gelmiş. İşin içyüzünü bilenler, Barzani ile Talabani'nin yan yana gelerek asla böyle bir fotoğraf çektirmediklerini söylüyorlar; iddialara göre poster, Photoshop mahsülü imiş.
� Kuzey Irak yönetiminin resmen çift bayrakla temsil edilmesi kabul edilmesine rağmen, resmi binalarda merkezî Irak yönetimini temsil eden yeşil-siyah, beyazlı bayrak yerine kırmızı-yeşil-sarılı bölge bayrağı çekilmiş; bu da milli hassasiyetin yükseklik derecesini gösteriyor.
� En lüks lokanta, otel ve işyerleri şimdilik sadece bizim taşramız seviyesinde fakat dışardan da yatırım alan Erbil ve Süleymaniye gibi şehirlerdeki birbiri ardısıra yükselen gökdelenler, manzaranın kısa zamanda değişeceğini işaretlemekte.
� Erbil, Irak çapında sermaye ve insan cezbeden, güvenlik standardı hayli yüksek bir cazibe merkezi; ne var ki Bağdat'ın huzura kavuşmasıyla cazibesini bir miktar kaybetmesi beklenebilir.