Adana Büyükşehir Belediye Başkanı, ‘al atını, ver tımarımı’ tavrıyla partisinden istifa etmiş. Zaman oluyor bir parti tarafından Meclis’e gönderilen mebusların arasından kimileri göndericilerin hanesinden öfkeyle ayrılıp gidiyor... Anlaşılan necib Türk milletinin geleneğinde, ahlâkî temel ilkelerinde emanete riayet mecburiyeti yok.
Kapıyı vurup haneyi terk edip gidenler, siyasette temsilciliğin, cüz’e değil de, bütüne nisbet edilirliğine sığınıyorlar... Diyorlar ki; mebuslar, bakanlar ve başkanlar dar bölgenin amblemi belli bir azınlığını değil, Türkiye’nin ve Türk milletinin mebusudur, bakanıdır ve başkanıdır...
Adana Belediye Başkanı Aytaç Durak beyin ‘al atını, ver tımarımı’ üslubuyla partisi Adalet ve Kalkınma’dan istifa ederken, başkanlıktan da ayrılıp gitmesi gerekirdi... Amma hakkını yemeyelim, gelenekte böyle bir örnek tatbikat bulunmadığından, postunda sabit kalması doğaldır. Hem sonra Türk demokrasisi, lider demokrasisi değil mi?.. Vekil olacakları, bakan olacakları, başkanlık koltuğuna oturtulacakları hep liderler tesbit etmezler mi, bu postlar için tercih hakkı liderlerin değil mi?..
Şimdi Başbakan, büyükşehir belediye başkanlıkları için aday tesbitinde kalkıyor, yetkisini teşkilat ile paylaşıyor. Aslında teşkilatın işi ya da görevi, lider tercihlerini hayata geçirmek... Mebus seçimlerinde intihab-ı sani’lerin oylarıyla yaptıkları da bu değil midir?
Başkanlar listeleri hazırlar, ikinci seçmenler de tırnaklarını boyatarak sandık başı görevlerini yerine getirirler.
Pabucu yarım kıçı kırık teşkilatın post adayını belirlemesi, belirlenenler açısından tahammülü zor bir eziklik oluşturur. “Tekâmül yoklaması” yoklananları küçük düşürür...
*
Kemal Kılıçdaroğlu’na uzun ömür dilerim. Kendileri pek hoşuma gidiyor. Şunun bununla kanlı bıçaklı olması, benim işime geliyor. Şahsi arzu ve temennim, iddialarında tam isabet yakalaması... Attıklarının hedefi oniki’den vurması halinde, milli gelirden adıma düşecek payda bir arpa tanesi vezninde de olsa bir değer artışı meydana gelecektir.
Umud, fakirin ekmeği imiş derler. Kılıçdaroğlu vurduğunu oturtabilirse, hiç şüphem yok doyacağım... Pabucum birken bakmışsınız ikileşivermiş. Kamu hesabından doktora gittiğimde de aspirinin yanında doktorum, bir tüp de piramidon verebilecek...
Ya umudum kayalara toslarsa... Korkum, Kılıçdaroğlu’nun iddialarında, suçlamalarında yalancı çıkması. Numara yapıp rakiplerini siyaseten karalamaya kalkışıyor ise, kendisine hakkımı hiç mi hiç helal etmeyeceğim. Meclis lokantasındaki yemek fiyatlarının düşüklüğünün hesabını hakkım olarak, öte dünyada soracağım. Çünküm,
İthamları, suçlamaları ve yolsuzluk diye öne, ortaya attığı dosyaları hava gazı çıkarsa, geleceğin dosyacılıkları da yalamaya dönüşür. Yalama da yolsuzlukları mecrasından taşırtır.
Kılıçdaroğlu iş olsun, ortalık karışsın ve bu karambolden de CHP torbaları dolu çıksın için dosyacılık yapıyor ise, onu bunu çengelliyor ise, yandı gülüm keten helvam. Aspirini yazan doktorum, iş piramidon’a geldiğinde eli titrer yazamaz, yazsa da Maliye ile Sosyal Güvenlik verdirmez...
*
Metal işkolunda hummalı bir telaş almış başını coşup taşıyor. Asil Çelik’te grev kararı alınmış. Karar bugün yarın ilan tabelasına asılacak ve “yüzde otuzluk zam” talepleri kabul edilmeyen işçiler düğün bayram, davul zurna grev çadırına girecekler...
Maliye ve Çalışma Bakanları piyasa durgunluğuna çare ararken handiyse akıllarını kaçıracaklardı. İşverenlere destek kredisi için, işsizlik sigortasına işve edip durdular. Asil Çelik’teki merhem gibi ilan edilen grev, model kaynak olarak ortada duruyor. İşçileri greve sevkediverseler, işsizlik önlenecek, gökte aradıkları kaynaklar da sendika kasalarından yerlere saçılacak.
Yüzde otuzluk zam şu birkaç yıldan bu yana nerede görülmüş?.. Talep ettirilir de talep yerine getirilmezse, bu ilişkiden nurtopu misali bir grev dünyaya gelir.
Adına da merhem gibi grev denilir...