Baykal’dan bekliyorum
Dünya Özürlüler Günü. Bir grup özürlü ve aileleri Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’yla birlikte Anıtkabir’e gidiyorlar. Dua etmek için gidildiyse ne âlâ, ama ziyaret edilenden medet ummak için gidildiyse yanlış. Ama ülkemizde çok yanlış şeyler var zaten, bu da eğer ikincisi için yapıldıysa, onca yanlışa eklenen bir yanlış daha. Ama asıl konumuz bu değil. Anıtkabir’e giden iki özürlü çocuk annesinin başları örtülü oldukları için içeri alınmamaları konu. Şimdi bunu değerlendirelim: İki anne, çocukları yanlarında, kalabalık heyetin içinde Anıtkabir’e gidiyorlar. Kapıda görevli “Böyle giremezsiniz” diyor. Neymiş? Çene altından bağlanacakmış başörtüleri. Kim demiş bunu? Kapıdaki görevli. Bu görevli kanun yapıcı mıymış? Hayır. Neye dayanarak bunu talep ediyormuş? Koskoca bir hiç. Hani desem ki bu adamlar, yani kapıdaki adamın arkasındaki büyük adamlar türban dedikleri (adını da kendileri koyar, bize empoze ederler!) şeyi istemezler, başörtüsüne göz yumarlar, öyle de değil. Tesettüre karşılar. Kim mi? Malum yasağı bugün ilahi buyruk gibi göğüslerini gere gere uygulatanlar. Adamlar tesettürün tamamına karşılar. Kadını geri bırakıyor ya (!) ondan! Malum argümanlar… Ben diyeyim elli, siz deyin altmış, yetmiş senedir kafamızı ütüleyen argümanlar. Gelişmişlik, zira tek türlü oluyor. Hangi yön diye sorsanız cevap veremeyeceğim, kusura bakmayın. Zira herkesin gittiği yön değil bu. “Onların” tayin ettikleri kendi yönleri. Ne ise o. Açıklama yok. ‘Biz yaptık oldu’ türünden. Nev’i şahsına münhasır bir düzen kurmuşlar gidiyor.
Bizim kadıncıklar bekleyedursun Anıtkabir’in kapısında. Soğukta. Engelli çocuklarına bakmakla yeterince sabır taşına dönmemişler de bir sabır imtihanından da burada geçsinler. İşleri ne! Kapıdaki beğenmedi kıyafetlerini. İşte bu kadar… Hak etmiyorlar içeride olmayı. İçeridekilerden eksiklikleri(!) var çünkü! Onlar bekleyedursun, Bakan hanım ve hazirun diğer engelli aileleriyle içeri süzülmüş. Tahminim Bakan fark etmedi durumu. Eğer fark etti de hâlâ içeri girdiyse çok yanlış. Ama herhalde fark etmemiştir diye düşünüyorum. Yine de yanındaki yardımcı zevatı fark etmeli, olaya müdahale etmeli idiler.
Şimdi… Neresidir burası? Anıtkabir. Kabir. Kabir değil mi? Kabir. Hayatın değil ölümün anıldığı yer burası. Ölen kim olursa olsun kabir burası. Kabir. Kabir başında bu milletin dininin gereği örtülen başörtüsünü yasaklıyor bu adamlar. Hani bir de kabrine gittikleri bu ülke insanının kıyafeti, geldiği memleketi, şu veya bu sebeple hakir görülmemesi gerektiğini savunmayan bir zat olsa içim yanmaz… Baykal’ın hatırlattığına geliyor: Aşık Veysel’i de onunla görüştürmeyen zihniyet bu.
Peki şimdi? Müslüman geçinenlere bir çift söz: Bu böyle devam ederse, yarın kadınlarınızı başka yerlerden de sürüp çıkaracaklar. Bugün Anıtkabir, yarın ailenizin kabristanı! Düşünebiliyor musunuz? Başörtülü kadının kocası ölecek, babası ölecek, annesi, kızı… Kadın, mezarlarını ziyaret edemeyecek. Bu tezime “Olmaz öyle şey, yok daha neler?” diye cevap verme cesaretini gösterecek var mı!? Zannetmem. Olanlar olacakların habercisi çünkü. Gün gelir başörtülü kadını kendi mezarına koydurtmaz bu zihniyet.
Sayın CHP Genel Başkanı girdi bir yola. Temsil ettiği zihniyetin tesettürlü kadınlara yaklaşımıyla ilgili bazı özeleştiriler yaptı. Şimdi bu yolda ilerlemeli. İlerlemeli ki eleştiri yapıldığıyla kalmasın, aksiyona dönüşsün. Samimiyetini görelim. Mesela Baykal özürlü çocukların annesi olan o iki başörtülü kadından temsil ettiği zihniyet adına özür dilesin. Değişime öncü olsun. Bunu bekliyorum Baykal’dan.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.