Yaşar Kemal ve YAŞ kararları
04 Aralık 2008 Perşembe günü cumhurbaşkanımız Yaşar Kemal'a Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü verdi.
Vermeden önce de ezber bozan bir konuşma yaptı. Hak ihlallerine de temas eden cumhurbaşkanımız "Devleti affetmeyeceğim." diyen Yaşar Kemal ile devleti barıştırdı ve Kemal cumhurbaşkanına teşekkür etme mecburiyeti hissetti.
Bu tören ile hak ve hukuka riayet eden bir cumhurbaşkanı portresi çizen Abdullah Gül bey maalesef iki gün önce 24 kişinin hakkını dahi arayamayacağı bir belgeye imza atarak o güzel portreye affına sığınarak söylüyorum gölge düşürdü. Abdullah Gül bey başbakanlığı sırasında yine çok takdir toplayan hak ve hukuku gözeten bir uygulama başlatmıştı. Kararları yargıya kapalı olan YAŞ'taki ihraç kararlarına savunma bakanıyla birlikte şerh koşmuştu.
Başkaca yapacağı bir şey yoktu o gün için. Çünkü, seçilmişleri atanmışlar düzeyine ve hatta altına indiren 1612 sayılı YAŞ'ın Kuruluş ve Görevleri Hakkındaki Kanun bazı maddeleri itibariyle antidemokratik bir içeriğe sahipti hala da öyle.
1612 sayılı kanunu 2. maddesine göre YÖŞ üyeleri Başbakan, Genel kurmay Başkanı, Milli Savunma Bakanı, Kuvvet komutanları, ordu komutanları, Jandarma Genel komutanı, Donanma Komutanı ile Silahlı Kuvvetler kadrolarında bulunan orgeneral ve oramirallerdir.
12 Eylül'den bir ay sonra değiştirilen ikinci maddenin ikinci fıkrası, "YAŞ'ın başkanı başbakandır. Başbakan bulunmadığında Genel Kurmay Başkanı YAŞ'a başkanlık eder. YAŞ üyelerinin terfi işlemleri ile ilgili konulardaki oy hakkı ve değerlendirme notu eş değerdedir." şeklini almıştır. Yani attığı her adımın hesabını sandıkta seçmene veren başbakan ve savunma bakanı görevine atanmayla gelmiş olan generallerin seviyesine indirilmiştir. Başbakanın bulunmadığı toplantılarda başkanlığı genel kurmay başkanına vererek savunma bakanını atanmışların altına düşürmektedir. Düşünebiliyor musunuz başbakanın katılmadığı ama savunma bakanını katıldığı toplantıya genel kurmay başkanı başkanlık yapıyor ve milli iradeyi temsil eden ve genel kurmay başkanının atama kararnamesinde imzası bulunan bakan bey bir bürokrat gibi orada sıradan bir üye olarak oturuyor! Ordudan ihraç edilmesi kararlaştırılan ve yargıya itiraz yolu kapalı olan bu karara karşı başbakanın yasal olarak yapacağı bir şey yoktu sadece bir tavır belirleme ve hak ve hukuka riayeti hatırlatma bağlamında kararlara şerh yazıyorlardı. Son kararlara başbakan ve savunma bakanı aynı şekilde şerh yazma geleneğini devam ettirdi. Bence başbakan ve savunma bakanı üzerlerine düşeni yaptılar.
Burada asıl görev cumhurbaşkanına düşüyordu. Geçmişte başbakan iken bu kararlara şerh düşen cumhurbaşkanımızdan bugün o kararları iade etmesi beklenirdi. Başbakanken buna yetkisi yoktu ama cumhurbaşkanı sıfatıyla bu kararları iade yetkisi var. Öyleyse neden veto etmedi? Halefi olan Sezer'in işine gelmeyen kararları nasıl teamülleri bile aşarak veto ettiğini beklettiğini iade ettiğini hepimiz biliyoruz.
Sayın cumhurbaşkanımızdan Yaşar Kemal'e ödül verirken nasıl hak ve hukuka riayet edilmesini göstererek ezber bozdu ve o yürekliliği gösterdi ise aynı şekilde haklarını arama yolları dahi tıkanan ihraç kararları karşısında da aynı yürekliliği göstermesini beklerdik.
Efendim zaten arada görünmeyen bir ihtilaf var germeyelim ve benzeri gerekçeler kimse kusura bakmasın 24 kişinin ihlal edilen hakkını geri getirmiyor. Cumhurbaşkanı başkomutanı olduğu ordunun bu denli kararlarını iade edebilmelidir! Hele de başbakanlığı döneminde bu kararlara şerh yazmış bir cumhurbaşkanının bu kararları imzalaması, anlaşılması ve anlatılması zor bir tenakuzudur.
Öte yandan başbakanın şerh yazmak yerine ilgili yasayı değiştirerek yetkisini kullanmanın daha tutarlı olacağını düşünüyorum.
Aslında en doğru olan işlem YAŞ kararlarını yargı denetiminin dışında tutan anayasa maddesini değiştirmektir ve mutlaka yapılmalıdır. Ama anayasa değişikliği zor gelebilir. O yüzden basit olanı öneriyorum.
Yapılacak işlem son derece basit. 1612 sayılı yasada yapılacak değişiklik ile başbakan ve bakan YAŞ üyeliğinden çıkarılır, oy kullanmayan tabii üye olurlar, başkanlık Genel Kurmay Başkanına verilir, Milli Savunma Bakanı onay mercii yapılır. Milli Savunma Bakanının onaylamadığı karar geçersiz sayılır. Onay mercii müteselsilen başbakan ve cumhurbaşkanı da olabilir. Böylece hem başbakanı ve bakanı atanmışlar seviyesine ve hatta altına düşüren mevcut antidemokratik uygulamaya, hem de yargı yolu bile kapanan mağduriyetlere son verilmiş olur. Tabii ki cumhurbaşkanı da bu tenakuzdan kurtarılmış olur.
En fazla bir haftalık bir çalışma ile bu mesele halledilebilir!
Tabii bu sorumluluk sadece iktidar partisinin değildir, kanun teklifi vermeyen muhalefet partileri de aynı sorumluluğu taşımaktadırlar!
Not: Ben şahsen ihraçlara karşı değilim ordu disiplini bunu gerektirir. Ancak ihraç şura kararıyla değil yargı kararıyla olmalıdır, ya da kararlar yargı denetimine açık olmalıdır diye düşünüyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.