Bizdendir bizdeen!

Bizdendir bizdeen!

Şimdi anlıyorsunuz değil mi Baykal'ı niçin sevdiğimi; onu tenkid vadisinde diğerlerinden ayırdederek nasıl kayırıp kolladığımı?..Ayol o bizden birisi... Gözümün içine bakınız, ne demek istediğimi anlayacaksınız; "bizden" diyorum; öyle demekle de yetinmiyor, üstüne üstlük mânidar bir şekilde göz kırpıyorum.

Bizdendir bizdeeen...

İfşâ ediyorum: CHP'yi içerden ele geçirme planımızın en önemli parçası Deniz Bey'di; şu günlere dek iç ve dış vaziyetler pek müsait olmadığı için CHP'yi muhafazakârlaştırma, demokratikleştirme ve liberalize etme projesini gizli gizli yürütmek mecburiyeti vardı. Aslında Deniz Bey'e kalsa çook önceden CHP'yi sağa yanaştırıp bağlayacak ve parti içindeki radikal unsurları tasfiye edecekti fakat şartlar olgunlaşmamıştı. Meselâ geçen yılın 27 Nisan curnatasında Deniz Bey'in, "dayanamıyorum; böyle saçmalık olmaz; haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır" diye yekinip darbecilerin hevesini kursaklarında bırakma celâdetini yatıştırana kadar akla karayı seçmişizdir; nerden bileceksiniz?

2002 seçimlerinde Deniz Bey'in, -aslında merhum romancımız Tarık Buğra'nın kaleminden çıkmış olmakla beraber- Şeyh Edebâli'nin öğütleri diye bilinen posterleri parti teşkilatına astırması, ilahiyat camiasının en asitli hocasını devşirerek kestane fişeği gibi yanında gezdirmesi, bayram namazlarını sektirmemesi mânidar işaretlerdi. Deniz Bey, partinin nasıl bir çıkmaz yola girdiğini, retorik itibariyle nasıl bungunlaştığını, bu gidişatla asırlık kocca partinin nasıl tükeni-tükenivereceğini gibi devirivereceğini elbette görüyordu; o bir siyaset bilimi doçentiydi, her şeyin farkındaydı ama bugüne kadar "huysuz bürokratlar lokali" olarak ün yapmış CHP'yi hakikaten halkın partisi haline getirmenin kolay bir şey olmadığını da iyi biliyordu.

Önder Bey'in tek tuşlu telefonu meselâ; o da bu plânın bir parçasıydı. Bugünlerde, "bu adam bir daha beni ömrü billah listeye koymaz" diye isyan bayrağı çeken hanım profesör vekilin tezindeki intihal şüphesi de lâf olsun diye şüyû bulmamıştı...

Deniz Bey, bu uğurda antidemokratik bir lider görüntüsüne bürünmeyi bile içine sindirmek zorundaydı; kurultaylarda zırh gibi Deniz Bey'in lehine hareket eden delege blokları, Deniz Bey ilânihâye genel başkan olsun diye değil fakat, şu fani dünyada CHP bir kerrecik olsun adam gibi bir seçim kazanabilsin diye katlanılan muazzam fedakârlıkların bir yansımasıdır.

Ben durumu başından beri biliyordum elbette; çaktırmayalım diye CHP'yi ve Deniz Bey'i hırpalıyor gibi yapıyordum; evet eleştiriyordum ama incitmeden, örselemeden, Latin atasözünde geçtiği gibi, "Beyaz dişlerle..."; çünkü o, sadece CHP'yi değil, Cumhuriyet'i de demokratikleştirmek gibi şanlı ve ulvî bir ıslahat projesini kuvveden fiile çıkarabilecek yegâne adamdı.

Evet, bazıları üzülecek olsa da artık açıklamak zorundayım ki, Türkiye'de Ahrar Fırkası ile başlayıp, Hürriyet ve İtilaf Fırkası ile sersem-sepelek yoluna devam eden, TCF ile yeniden atağa geçecek iken Serbest Fırka ile hayal kırıklığı yaratan, ardından DP ve AP ile iktidara geldikten sonra ANAP ve AK Parti ile devam edegelen ilerici, inkılapçı, sağcı, muhafazakâr ve demokrat partilerin teşkil ettiği damar, Deniz Bey'in çarşaf ve şalvar atılımı ile sona ermiş bulunmaktadır; gelecek CHP'nindir. Bundan sonrası için AKP ve sair sağ partilere düşen misyon, derhal bir program değişikliğine giderek Sosyalist Enternasyonal'e âzâ yazılmak ve Türkiye'de ilk defa halkçı, sosyal adaletçi ve sömürüye karşı gerçek bir solcu parti haline gelip, bir dahaki seçimlerde Türkiye'de solu iktidara taşımaktır.

Böylece kehânetlerim doğrulanmış ve Türkiye'de ilk sahici sol partiyi sağcılar kurarak iktidara getirmiş olacaklardır.

Not: Komünist Parti'nin de önü aydınlık görünüyor ama şimdi açıklayamam; toplum henüz hazır değil!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi