M. Şevket Eygi

M. Şevket Eygi

Bediüzzaman Bir Ehl-i Sünnet Büyüğüdür

Bediüzzaman Bir Ehl-i Sünnet Büyüğüdür

KALBİNDE İslâm, İman, Kur’ân, Ümmet, Şeriat, Sünnet, Mukaddesat sevgisi olan her Müslüman Bediüzzaman Said Nursî hazretlerini sever ve sayar, onu minnet ve teşekkürle anar. Çünkü bu muhterem zat, bütün ömrünü bu saydığım değerlere hizmet ile geçirmiştir ve Cenâb-ı Hakk’ın lütfuyla büyük fütuhata nail olmuştur.

Yakın tarihimizde Müslümanlar çok kara günler gördüler, çok ağır zulüm ve baskılara maruz kaldılar, çok eziyetler ve işkenceler çektiler. İşte o karanlık zulüm devrinde Üstad Bediüzzaman Said Nursi hazretleri bu halkın imanını kurtarmak için hasbeten lillah çalışıp çabalamıştır.

Ne kadar esef edilse azdır... Zamanımızda böyle mübarek bir zatın aleyhinde bulunan birtakım Müslümanlar görülmektedir.

Onlar merhum Üstad hazretlerini karalamak için çeşitli iftiralara baş vuruyor, yanlış yorumlar yapıyor.

Bendeniz bu yazımda elimden geldiği kadar Üstad hazretlerinin bazı özelliklerini anlatmak ve sıralamak istiyorum.

Birincisi: O bir Ehl-i Sünnet büyüğüdür. Kesinlikle hiçbir bid’atle, bozuk akide, fikir ve görüşle ilgisi yoktur. İtikatta sünnîdir, amelde sünnîdir.

İkincisi: Üstad hazretleri dinde reform, yenilik, değişiklik yapılmasına karşıdır. İslâm’ı bir bütün olarak kabul eder, İslâm’ı Ehl-i Sünnet imamlarının anladığı ve anlattığı şekilde anlatır ve öğretir.

Üçüncüsü: Zamanımızda bazı diyalogçular, İslâm’ın esaslarından, temellerinden, usûlünden tâvizler (ödünler) veriyorlar; “Üç ibrahimî din vardır, Ehl-i Kitab da Cennet’liktir, onlarla aramızda Âmentü konusunda ihtilâf yoktur...” şeklinde konuşuyorlar. Bu gibi yanlış ve bozuk fikir ve inançların Bediüzzaman hazretleriyle ilgisi yoktur. İslâm’dan tâviz vererek yapılan diyaloğu dinimiz kabul etmez. Böyle tâvizli bir diyalog, yapanın imanını tehlikeye atar.

Dördüncüsü: Üstad hazretleri dinde orta yolda cadde-i kübrada olmuş, cumhur-i ulemânın izinden gitmiştir.

Beşincisi: Üstad hazretleri Kur’ân’ın temel prensiplerinden olan “Allah katında din İslâm’dır” inancına sımsıkı bağlıydı. Onun bu inançtan ödün verdiğini iddia etmek büyük bir iftiradır.

Altıncısı: Üstad hazretleri İslâm’a, imana, Kur’ân’a hizmet konusunda Peygamberin (sallallahu aleyhi ve sellem) ahlâkı ve metodu ile çalışmıştır. İhlâs sahibi olmuş, Yaratan için yaptıklarından dolayı yaratıklardan ücret, maaş, hattâ hediye bile kabul etmemiştir.

Yedincisi: Üstadı, Cemalüddin Afganî taraftarı olarak göstermek hatâdır, iftiradır. Ondokuzuncu asrın sonlarında ve yirminci asrın başlarında Afganî’nin içyüzü bilinmiyordu. Şiî olduğu halde taqiyye yaparak kendisini Sünnî göstermesi, İranlı olduğu halde Afgan göstermesi (Bu yalanlar ve kendini gizlemeler Müslüman kardeşlerini aldatmak değil midir?), Masonluğun en azgın grubuna mensup olması, Halife-i Müslimîn Sultan Abdülhamid’i, bir İngiliz ajanı ile birlikte tahtından indirmek için çalışması ve daha başka kusurları, günahları ve bozuklukları bilinmiyordu.

Sekizincisi: Üstad hazretleri tarih boyunca birkaç kişiye nasip olmuş keskin bir zekâya, harikulâde bir akla, derin bir firasete, akılları hayrete düşüren güçlü bir hafızaya sahipti. Ondört yaşında şer’î ilimlerden icazet almıştır. Mâneviyat ve tasavvuf sahasında da derecesi yüksekti. Her gün ezkar ve evrad ile meşgul olurdu. Son derece yüksek bir ahlâka sahipti. Kötülükleri affeder, kendisine eziyet edenlerin hidayetine dua ederdi.

Böyle bir zatın aşırılıklara kaçması, cumhur-i ulemânın yolundan ayrılıp çıkmaz sokaklara, dar patikalara sapması mümkün değildir.

Diyalogçuların Bediüzzaman hazretlerini istismar etmekten vaz geçmeleri tavsiye ve temenni edilir.

Vehhabî meşrebli, aşırı uçlarda bulunan, gulüvve sapan, ifrat veya tefrite kaçmış kimselerin Üstad hakkındaki yersiz tenkitlerine kesinlikle kulak verilmemelidir.

27 Mayıs 1960’tan sonra bazı insî şeytanlar Üstad’ı karalamak için, merhum Şeyhülislâm Mustafa Sabri’nin yazmış olduğunu iddia ettikleri düzmece bir reddiye yayınlamışlardı. Merhum Eşref Edib beyin gayretleriyle ve araştırmasıyla bu risalenin sahte ve düzmece olduğu kesinlikle isbat edildi. Çünkü, içinde zikr edilen bir kaynağın basım tarihi, Mustafa Sabri’nin ölümünden sonrasına aitti!..

Kendilerini Nurcu gibi gösteren bazı kimseler, bozuk diyalog akideleri uğrunda Bediüzzaman’ı kullanmasınlar. Bediüzzaman’ın bozuk, sapık, aşırı inanç ve görüşlerle ilgisi yoktur.

Tekrar ediyorum: Bediüzzaman orta yolda giden, cumhur-i ulemâ cadde-i kübrasında yürüyen bir Ehl-i Sünnet büyüğüdür. Onda, bu târife aykırı düşen bir özellik ve noksanlık yoktur.

Kurban Kıyamet’e Kadar Kesilecektir

KURBAN kesmek dinimizin emirlerindendir. Biz Müslümanlar kurbanı İslâmî bir emir olduğu için keseriz. Bu konuda dinsizlerle tartışmayız.

Kurban, Allah’a mânen yaklaşmak için bir vesiledir.

Hz. İbrahim Halilullah Aleyhisselam Efendimiz, çok sevdiği oğlu İsmail’i, Allah’ın deneme ve imtihan emrine boyun eğerek kurban etmeye hazırlanırken, ona Hak’tan bir koç gönderilmiş, oğlu yerine onu kurban etmişti.

Kurban kesmek demek, gerektiğinde canını, malını, servetini, rahatını, dünyasını, makamını, mevkiini, ününü, nefsini Cenâb-ı Hak uğrunda, din yolunda fedaya hazır olduğunu beyan etmek demektir.

İslâm’da cihad emri vardır. Müslüman, gerektiğinde cihad fi sebilillah yapar, canını verir.

İslâm’da zekat ve sadaka vererek Allah’ın rızasını kazanmak vardır. Müslüman, ilâhî rızayı ve ebedî saadeti elde etmek için malını, servetini hayır hasenat yolunda harcar.

Bu devirde kurban kesmeye lüzum yokmuş, kurbanlığın parasını fakirlere hayır işlerine dağıtmak yeterliymiş... Hayır, böyle düşünmek yanlıştır. Kurban mutlaka kesilecektir.

Bazı cahiller ve gafiller keserken hayvana eziyet veriyor, cefa ediyormuş...Böyle bir eziyet ve cefa büyük günahtır. Müslüman ince ruhlu, merhametli, şefkatli bir insandır. Keserken, sürüklerken kurbanlığa eziyet verenler sorumlu olurlar. “Merhamet etmeyene merhamet edilmez” buyrulmuştur.

Horoz, kaz, hindi de kurban edilebilirmiş...Bunlar şarlatanca sözlerdir. Dini ve dindarları bağlamaz.

Kurbanın hikmeti nedir? Fakirlere et yedirmek mi?Hayır, kurban dinî bir emir olduğu için kesilir. Fakirlere et vermek için değil... Peygamber kesmiştir, bize de kesmemizi emr etmiştir, O’nun sünnetine uyarak Allah’ın rızasını kazanmak için keseriz. Bir kısım hikmetlerine aklımız erer, bir kısmına ermez... Biz vazifemizi yaparız.

Birtakım dinsizler, bayramda milyonla kurban kesiliyor ve hayvan kıyımı yapılıyor diyorlar. Bunlar ne cahil insanlardır. Mezbahalara gitsinler baksınlar, oralarda her gün yüz binlerce hayvan kesiliyor... O kesimler kıyım olmuyor da Müslümanların kestiği mi oluyor?

Beş vakit namaz kılınacak... Ramazan’da oruç tutulacak...Zekat (yerli yerinde) verilecek... Hacca gidilecek... Kurban kesilecektir...

Biz Müslümanlar bu gibi ibadetleri, dinî emirleri kafirlerle tartışmayız.

Kurban derilerinin, Şeriatın ve fıkhın uygun gördüğü şekilde kullanılması veya verilmesi gerekir.

İçkili ve danslı ziyafetler veya balolar tertipleyen fasık ve facir derneklere kurban derisi verilmez.

Kurbanın çağdaşlıkla ilgisi yoktur. Çağdaşlık aldatan bir sözdür. Bugün çağdaş, yüz sene sonra çağ dışı... Kurban ibadeti çağların üzerindedir.

Beş vakit namaz eskiden olurdu, bu devirde olmaz diyenler beyinsiz kimselerdir. Namaz farzı, Kıyamet’e kadar yürürlükte olacaktır.

Biz Müslümanlar sapık medeniyete değil, bizi kurtuluşa ve Cennet’e götüren Yüce İslâm dinine, onun Şeriat ve fıkhının ahkamına tabi oluruz.

Kurban kesmesi gereken ve kurbanını kesen herkesi tebrik ediyorum. Kendilerini mânen Allah’a yaklaştıran bu ibadeti boşa çıkaracak günahlar işlemesinler.


Önceki ve Sonraki Yazılar
M. Şevket Eygi Arşivi