YA APO EVLENİRSE!

YA APO EVLENİRSE!

Her şey TBMM insan Hakları Komisyonu’na gelen iki mektupla başladı…

Mektupların birinde şöyle deniyordu;

“Size bu mektubu İzmir Cezaevi’nden yazıyorum. İnsanız ve yaşıyoruz. Daha kısırlaşmadık. Eşim ziyaretime geliyor ve camdan hayvanat bahçesini seyreden biri gibi bakıyorum. Lanet olsun, ben insan olmak ve insanlara faydalı olmak istiyorum. Eşimle başbaşa yalnız kalmak ve bize cinsellik hakkı verilmesini istiyorum. Bu konuda bir çalışma yapacağınıza inanıyor ve size güveniyorum.”

Diğerinde ise şöyle deniyordu;

“Yeni evli olmam nedeniyle eşimin ve benim isteğimiz çocuk sahibi olmak. Bu konuda olumlu ve insan yararına bir düzenleme yapmasını ve eşimle özel görüşme yapmayı talep ediyorum.”

Bu iki mektupla birlikte Türkiye bu konuyu tartışmaya başladı…

Mektuplar masumane ve insani bir talep içerirken bizim malum medyamız her konuda olduğu gibi bu konuyu da hemen magazinleştirerek olayı Sedat Pekere’e oradan Abdullah Öcalan’a kadar götürdü…

Adalet Bakanımız da hemen cevap verdi;

“Bir defa böyle bir talepte bulunması mümkün değil.Kendisi bekar.”

Abdullah Öcalan bekardı ve şu anda onunla ilgili bir sorun yoktu!
Adalet Bakanı öyle söylüyordu gazetecilerin sorusuna…

Ama yarın evlenirse ne olacaktı?

İşte bu belli değil!

Komisyon Başkanı Zafer Üskül ise;

"Mahkûmların hürriyetleri kısıtlanır. Hürriyeti bağlayıcı bir cezadır. Dolayısıyla mahkûmların mutlak hakları olduğundan söz etmek kolay değil. Ancak, bazı kriterler aranır. İyi halli mahkûm gibi. Böyle bir iznin verilmesinin olumlu yönde olacağı yönünde düşünceler de var. Mahkûmun ıslah edilmesine yarayacaksa, mahkûmiyetinin düzgün hakkın kullanıldırılmasında koşullar araştırılabilir."

Bunun uygulandığı ülkeler de vardı uygulanmayan ülkeler de…

Ama asıl islam hukuku bu konuda ne diyordu?

Bunun geçmiş dönemlerde bir uygulaması olmuş mudur?

Önemli olan bu soruların cevabıydı!

Bu konuda din bilginlerinin konuşması ve işin gerçeğini ortaya koyması lazım ki yasal düzenlemeler de bu çerçevede düzgün bir yere oturtulsun…

Şimdi bunu dedim diye “laikçiler” kızabilir…
Burası “Laik Türkiye Cumhuriyeti Devleti” diyebilirler…

Ama onlara da şunu derim;
Türkiye Cumhuriyeti Devleti laik bir devlet olarak yasal güvence altına alınmış olsa bile pratikte bu geçerli değil…

Bir çok uygulamayla din ve devlet işleri karışmış durumda…

Durum böyle iken yasa düzenleyicilerin toplumla ilgili bir düzenleme yapacağı zaman islam hukukunu da araştırarak düzenleme yapması insan fıtratına daha uygun olacak ve çıkarılan yasalar daha uzun ömürlü olacaktır…

Hem zaten bu konuda görüş isteyeceğiniz kurum zaten devletin kurumu;

“Diyanet işleri Başkanlığı”…

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bu konuda açıklama yapması gerekir…

Bu açıklama doğrultusunda Adalet Bakanlığı’nın da gerek görürse yasal bir düzenleme yapması lazım…

Merak etmeyin laiklik elden gitmeyecek!

Sadece müslüman Türk halkının fıtratına uygun bir düzenleme yapılmış olacak!

Eğer uygunsa tabii!


GÜNÜN SÖZÜ

Önce doğruyu bilmek gerekir;doğru bilinirse yanlış da bilinir,ama önce yanlış bilinirse doğruya ulaşılamaz.

FARABİ

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi