Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Daha fazla bebek mi, daha fazla köpek mi?

Daha fazla bebek mi, daha fazla köpek mi?

Geçtiğimiz günlerde, “seçmen artışı” tartışmaları arasında güme giden “acı bir gerçek” vardı... Milletin dikkatleri, “seçmen sayısındaki artış”a çekilirken, “nüfus artış hızındaki düşüş” büyük bir ustalıkla gözlerden gizlendi... Doğruydu; Türkiye’de yapılan son iki nüfus sayımının sonuçları karşılaştırıldığında, nüfusu azalan illerin sayısı, artan illerden fazla idi... 2007 yılı nüfus sayımı sonuçlarına göre 37 ilin nüfusu artarken, 44 ilin nüfusu azalmıştı...
Nüfusu en çok artan il 2 milyon 555 bin kişi ile İstanbul olmuştu... Nüfusu 10 milyon 18 bin 735’ten 12 milyon 573 bin 836’ya çıkan İstanbul’u Ankara, İzmir, Bursa ve Gaziantep izliyordu...
Bütün bunlar, birer gerçekti... Ama bir gerçek daha vardı ki, üzerinde pek fazla duran olmadı!..
O gerçek şöyleydi:
“Bir taraftan nüfusu azalan illerin sayısı nüfusu artan illerin üzerindeyken, diğer taraftan da nüfus artış hızı düşüyor.
1998-2008 nüfus artış hızı düşüş eğiliminden yapılan projeksiyona göre, bu yıl yüzde 1.18 olarak hesaplanan nüfus artış hızı, 2010 yılında yüzde 1.11’e gerileyecek, 2015 yılına gelindiğinde ise yüzde 1’in altında olması bekleniyor.
2046 yılında nüfus artış hızı hemen hemen sıfır seviyesine düşecek ve nüfus 89 milyon 165 kişi olacak. 2050 yılına gelindiğinde ise yüzde eksi 0,000958’lik artış hızıyla ülke nüfusu 88 milyon 986 kişiye gerileyecek.”
İşte bu haberi televizyonlardan dinleyip, gazetelerden okurken, “Erdoğan haklı” dedim;
“Demek oluyor ki, en az 3 çocuk diye yırtınması boşuna değilmiş!.. Demek ki, nüfus artış hızı düşmüş!”
Peki, ne olur nüfus artış hızı düşünce?.. Belki bugün farkedilmez ama, bir süre sonra “nüfusun hızla yaşlandığı” görülür!..
Nüfusun hızla yaşlanması demek;
“Ekonominin durgunluğa girmesi” demek!..
Nüfus yaşlanması demek,
“Kucağı bebekli kadınlar”ın yerini, “kucağı köpekli kadınlar”ın alması demek!..
Nüfus yaşlanması demek;
Tıpkı Avrupa gibi, Türkiye’nin de bir “ihtiyarlar ülkesi” haline gelmesi demek!..

DÜNYAYA KAMPANYA, ABD’YE ŞAMPANYA
Hemen ifade edelim: Daha önce de yazdığım gibi; Avrupa’yı, bir “ihtiyarlar kıtası” haline getiren olay, bir “Amerikan tuzağı” daha doğrusu “kendileri çoğalamayan” İsrail’in bir tuzağıdır!..
Avrupa’nın, ileride kendisine “rakip” olacağını düşünen Amerika, bir “Nüfus Planlaması” kampanyası başlattı ve bu kampanyanın başını da, Henry Kissinger gibi “Yahudi siyasetçiler” çekti!..
Amaç, “Avrupa’nın nüfus artış hızını düşürmek”ti!.. İsteniyordu ki; Avrupalı kadınlar, “kucaklarında bebeklerle” değil, “kucaklarında köpeklerle” dolaşsınlar!..
Uzatmayalım... Bu kampanyalar meyvesini verdi... Avrupa, “ABD tuzağı”na düştü!.. Batılı kadın, evinde “bebek” değil, “köpek” beslemeye başladı!.. Lâf aramızda, günümüz Türkiye’si de, Avrupa’dan pek geri kalmıyor!..
Peki, “ABD kıskacındaki Avrupa”da bunlar olurken, Amerika’da durum neydi?..
Prof. Dr. Toktamış Ateş; geçen Nisan ayında kaleme aldığı bir yazıda, bu soruya şu cevabı veriyordu:
“Nüfus planlamasının en hararetli savunucusu olduğum ve kimi ABD fonlarının da bunu desteklediği 1960’lı yıllarda; ABD nüfus idaresi, ABD’nin nüfusunun 200 milyon olduğunu bilgisayarda saptayınca derhal şampanyalar açılmış ve bu ‘mutlu olay’ kutlanmıştı. Doğrusu çok şaşırmıştım. ‘Acaba bize verir talkını, kendi yutar salkımı durumuyla karşı karşıya mıyız’ demiştim.”
Bu “tesbit” çok önemli!..
Düşünebiliyor musunuz;
Avrupa başta olmak üzere, bütün dünyada “nüfus planlaması” kampanyaları başlattıran ABD, kendi nüfusunun 200 milyon olduğunu görünce, bu “mutlu olay”ı, hem de “şampanyalar patlatarak” kutluyor!..
Yani;
Dünya ülkelerine “nüfus azalsın” diye “kampanya!”
ABD’de “nüfus artışı”na “şampanya!”
Gel de, Tayyip Bey’e hak verme!..

KISSINGER’DAN ŞEYTANCA PLÂN!
Şimdi de, “madalyonun öteki yüzü”ne bakalım..
Kendi ülkelerindeki nüfus artışını “şampanya”lar patlatarak kutlayan ABD, “başka ülkelerin nüfusu azalsın” diye, acaba nasıl “kampanya”lar düzenlemiş?..
İzninizle, birkaç yıl önce açıklanan ve ABD internet sitelerinde de yer alan bir “gizli rapor”dan söz etmek istiyorum!..
Efendim, olay şu:
1977’ye kadar “ABD Dışişleri Bakanlığı” görevinde bulunan ve “Yahudi kökenli” olmasıyla tanınan Henry Kissinger, ABD Hükümeti’ne “gizli bir rapor” sunmuş!..
Raporun başlığı şu:
“Dünyadaki nüfus artışının Amerika’ya olan olumsuz etkileri nedir, nüfus artışı nasıl önlenebilir?”
Evet, “gizli” damgalı raporun adı bu!.. “40 sayfalık” bir rapor!.. Henry Kissinger, özellikle “14 ülke”yi incelemiş... Bunlar arasında, Pakistan, Bangladeş ve elbette Türkiye gibi “halkı Müslüman ülkeler” ile, Meksika gibi, “ABD’ye sınır” ülkeler bulunuyor!..
Rapor, üzerinden “25 yıl” geçtiği ve “gizlilik” vasfı kaldırıldığı için, geçtiğimiz yıllarda açıklanmış!..
Efendim;
Henry Kissinger’ın “40 sayfalık raporu”nda, “hedef” seçilen ülkelerdeki “nüfus hareketleri” incelendikten sonra, şu “tavsiyeler”de bulunuluyormuş:
1- Kadının eğitimine ağırlık verilmeli!
2- Kadının çalışması teşvik edilmeli!
3- Kadınlara, doğum kontrol yöntemleri öğretilmeli!
4- Çocuk ölümleri azaltılmalı!
5- Yaşlılara sosyal güvence sağlanmalı!..
Biliyorum, siz de aynı benim verdiğim tepkiyi verecek, “Eee, ne var bunlarda?.. Bu tavsiyelerin neresi kötü” diyeceksiniz...
Amaaa... “Kazın ayağı” hiç de göründüğü gibi değil!..
Bu tavsiyelerin altında öyle bir “hinoğluhinlik” yatıyor ki; bırakın bir “insan”ın aklına gelmesini, “şeytan”ın bile aklına gelmez!.. Ne var ki, “Yahudi”nin aklına geliyor işte!..
1, 2 ve 3. maddedeki tavsiyelerin amacı belli... “Eğitimli kadın, az çocuk yapar” diye düşünülmüş!.. “Strateji” de bunun üzerine geliştirilmiş!..
Peki; hem “nüfus artış hızını engelleme plânı”, hem de “çocuk ölümlerini azaltma” çabaları bir “çelişki” değil mi?..
İlk bakışta öyle görünüyor...
Ama Henry Kissinger, özellikle “halkı Müslüman ülkelerdeki insanların inanç ve düşünceleri” üzerine oturtmuş stratejisini!..
Diyor ki;
“Adı geçen ülkelerde, çocuk ölümleri bir hayli çoktur!.. Ve bu ülke insanları, ‘Bu çocuğum da ölebilir’ düşüncesiyle ‘yeni bir çocuk’ yapmakta ve hatta ölen bir çocuğun yerine 2-3 çocuk yapılmakta, bu da nüfusları artırmaktadır!..
Çocuk ölümleri azaltılmalı ki; bu ülke insanları, garanti olsun diyerek, ikinci veya üçüncü çocuk yapma endişesinden kurtarılmalıdır!”
Gördünüz mü “hin”liği!.. Gördünüz mü “kampanyalar”ın temelinin nerelere uzandığını?..

YAŞLILARA GÜVENCE... NİYE?
Şimdi de gelelim 5. maddeye...
Yani, “yaşlılara sosyal güvence” sağlama çabasının perde gerisi sebebine!..
İlk bakışta, “nüfus kontrolü” amacına, bu tavsiye de ters gibi görünüyor!..
Öyle ya;
Madem “nüfusu azaltmak” istiyorlar, o halde “yaşlı”lara niye “sosyal güvence” verilsin?!?
“Bırak ölsünler, böylece nüfus da düşsün!” diye düşünmeleri gerekmez mi?..
Hayır, öyle düşünmüyorlar... “Gerekçe”sini de şöyle açıklıyor Henry Kissinger:
“Özellikle geri kalmış ülkelerde, çok çocuk, anne-babalar için bir gelecek güvencesidir!.. Çocuklar büyüyünce, anne-babalarına bakarlar!.. Bu da, anne-babaları, çok çocuk yapmaya sevk eder!.. Nasıl olsa, içlerinden biri-ikisi bize bakar diye!..
Eğer, hükümetler yaşlılara sosyal güvenceler sağlar ve onları gelecek endişesinden kurtarıcı tedbirler alırlarsa, bu durumda, anne-babalar da çok çocuk yapma düşüncesinden vazgeçer!.. Çünkü; geleceğinin güvencesi, artık çocukları değil, devlettir!”
Evet, aynen böyle;
Bakar mısınız; adamlar, “neyin hesabı”nı yapıyor ve nereden yakalıyorlar insanları?..
Özellikle de “biz”leri!..
Herhalde fazla söze hacet yok... Sizi bilmem, ama şahsen ben; “29 yıl önce” hazırlanan bu “rapor”a bakıp, Türkiye’de uygulamaya konulan “nüfus”la ilgili kampanyaların ve “çocukları yaşatalım” söylemlerinin, pek de “masum olmadığını” ve kökeninin “nerelere dayandığını” daha iyi anlamaya başladım!..
Meğer, bu kampanyalar da “Henry Kissinger mahsûlü”ymüş!..
Sizce de enteresan değil mi;
Kendi ülkelerindeki nüfus artışını “şampanya”larla kutlayan ABD’nin Dışişleri Bakanı, bizim gibi ülkelerde, “az çocuk” için “kampanya” yürütmüş!..
Bana çok ilginç geldi, çoook!

ONLAR NİYE ÇOK ÇOCUK YAPMADI?
Hayır, Henry Kissinger denilen herife hiç kızmıyorum... O, elbette “görev”ini yapacak!..
Benim kızdığım, içimizdeki uşaklar!..
Onlar diyorlar ki;
“Daha çok işsiz, daha çok yoksul, daha çok muhtaç bir toplum mu istiyorsunuz, o zaman çoğalın... Zengin, verimli bir toplum mu istiyorsunuz, o zaman bakabileceğiniz kadar çocuk yetiştirin.”
Şu söz de onlara ait:
“Bakabileceğiniz kadar çocuk yapın!.. Daha fazla çocuk, daha fazla serseri, daha fazla tinerci demek!”
Sadece şu kadarını söyleyeyim:
Herkesin “bakabileceği kadar çocuk” yapması gerekiyorsa, Sabancı’ların veya Koç’ların ya da Şahenk’lerin veya Eczacıbaşı’ların “en az 150-200 çocuk” yapmaları gerekmez miydi?..
Hadi, fakir-fukara o kadar çocuğa bakamaz, bu zenginlerimiz de mi bakamaz?.. O halde, niye “bakabilecekleri kadar çocuk” yapmadılar?..
Hiç olmazsa, ortalamayı yükseltirlerdi!..

AVRUPA UYANDI... DARISI BAŞIMIZA!
İşin esprisi bir yana; Türkiye, hâlâ “nüfus kontrolünün kıskacında” kıvranırken, bana öyle geliyor ki, Avrupa uyanmaya başladı.
7 Aralık 2008 tarihli gazetelerde yer alan bir haberi sizlerin de dikkatinize sunmak istiyorum:
“Berlin’de dünyaya gelen babası Türk, annesi Polonyalı olan altız bebeklerin hikâyesi, Alman ZDF televizyonundaki programda ekrana geldi.
Almanya’da 20 yıldır ilk defa altız dünyaya geldi. Ünlü sunucu Thomas Gottschalk, altızları hastanede ziyaret ederek Türk baba ve Polonyalı anneyi tebrik etti. Çiftin daha önce bir kızları vardı. Altızların doğumundan sonra ailenin çocuk sayısı 7 oldu.”
Görüyorsunuz değil mi;
“6 çocuk doğurdu” diye, bir kadın “Almanya’nın gururu” oluyor ve “olağanüstü ilgi” görüyor!..
Alman kadınlara adeta deniliyor ki;
“Sizler de çok çocuk doğurun... Çok çocuk doğurun ki, sizleri de ekranlara getirip, Almanya’nın gururu ilân edelim!”
Bana öyle geliyor ki;
Bu olay, özelde Almanya’nın, genelde bütün Avrupa’nın “ABD tuzağı”nı farkettiğinin bir ifadesidir!..
Avrupa, geç de olsa “hata”sını farketmiş ve “özendirici kampanya”larla “çok çocuğu teşvik” etmeye başlamıştır!..
Dilerim, “Batı’dan daha Batıcı” olan Türkiye de “Henry Kissinger’in tuzağı”nı farkeder ve “nüfus artış hızı”nı yeniden yükseltir!..
Yoksa, 30-40 yıl sonra, bütün kadınlar yaşlanır ve “çocuk doğuracak kadın” kalmaz!..
Kucaklar, “köpek”lere kalır!..
Onlar kimin kanalı?
RTÜK Kanunu’nun 4. maddesinde; “Yayıncılığın, gerek yayın organı, gerekse hisse sahipleri ve üçüncü derece dahil olmak üzere üçüncü dereceye kadar kan ve sıhri hısımları veya bir başka gerçek veya tüzel kişinin haksız çıkarları doğrultusunda kullanılmaması” deniyor.
İşte bu maddeyi kendisine dayanak yapan CHP’nin Ankara Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Murat Karayalçın, Ankara’daki bir televizyon kanalının “Melih Gökçek’in borazanlığı”nı yaptığını ileri sürüyor... Karayalçın’a göre; bu kanal “10 gün boyunca ve 30 saat süreyle” Görkçek’i ekrana çıkartmış!..
Karayalçın soruyor; “Böyle bir kanal olur mu?”
Bay Karayalçın’a sormak lâzım: Vakt-i zamanında “Tuncayım Özkanım’ın kanalı”na niye bir tek lâf söylemediniz?..
Bir soru daha: Şu anda Kanal D’den Star’a, Star’dan CNN Türk’e varıncaya kadar, “Hükümet lehinde bir tek haber” gösterin de, dişimi kırayım!.. Peki, Bay Karayalçın, onlar için de “RTÜK Yasası”nı hatırlayacak mı?..
Yoksa, “Onlar CHP’ye çalışıyor” deyip, geçecek mi?..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi