Türkiye Kurtulur mu?
SORU: Müslüman haram yer mi, yolsuzluk yapar mı, kokuşmaya bulaşır mı?
CEVAP: Kesinlikle böyle işler yapmaz, pisliklere bulaşmaz.
S. Peki, zamanımızda, yakın tarihimizde birtakım Müslümanlar haram yediler, pisliğe battılar, bu nasıl oldu?
C. Onlar gerçek Müslüman değildi. Bozuk, kalitesiz, ahlâksız, sahte Müslümandı. Lütfen çok rica ediyorum, gerçek Müslüman ile sahtesini, bozuğunu, münafığı birbirine karıştırmayalım...
S. Dıştan dindar görünen bir kimsenin gerçek Müslüman mı, sahte mi olduğunu nasıl anlarız?
C. Bunun birinci göstergesi, o zatın parayla, zenginlikle, servetle olan muamelesidir. Şöyle buyrulmuştur: “Sakın kişinin namaz ve orucu sizi zarara uğratmasın. Siz onun parayla pulla olan muamelatına bakınız...” (Bu hikmetli sözün Arapça metni merhum Hattat Hamid bey tarafından sülüs hatla yazılmış, levha halinde bastırılmıştır. Bulursanız alınız, camlatıp çerçeveletip görünür bir yere asınız.)
S. Gerçek ve vasıflı Müslümanın parayla, dünya ile, zenginlikle ilgisi nasıldır?
C. Kısa kısa sayıyorum: (1) Dünyayı sevmez. (2) Ahirete dönüktür. (3) İhtiyaçlarını çoğaltmaz, kendisine yetecek kadar gelirle iktifa eder (yetinir). (4) Kesinlikle haram yemez. (5) Şüpheli ve şaibeli kazançlardan uzak durur. (6) Malı mülkü parası çok olsa da mütevâzı, kanaatli, ölçülü yaşar. (7) Lükse, şatafata, aşırı tüketime, aşırı konfora, gösterişe, gurur ve kibir verici şeylere kaçmaz ve yönelmez. (8) Para, gelir, mal konusunda açık, temiz ve şeffaftır (saydamdır).
S. Gerçek ve vasıflı Müslümanın diğer bazı vasıflarını ve özelliklerini sayar mısınız?
C. (1) Sahih bir itikada sahiptir. (2) Beş vakit namazı kılar. (3) Cemaat ehlidir. (4) İnsanlar onun elinden ve dilinden selamette olur. Bilhassa gıybet ve nemîme konusunda temiz kimsedir. (5) Emr-i mâruf ve mehy-i münker yapar. (6) Kendisiyle ülfet ve ünsiyet edilir. (7) Kötülüğü iyilikle def eder. (8) Nefsinin istediklerini yapmaz, istemediklerini yapar. (9) Büyüklere hürmetkâr, küçüklere şefkatli ve merhametlidir. (10) Allah ile ezelde “Bezm-i Elest’te” yapmış olduğu ahd ü misaka ve Resulullah ile olan biatına sadıktır.
S: Siz kendinizi iyi ve vasıflı bir Müslüman olarak görüyor musunuz?
C. Gerçek mü’minim, başka vasfım ve faziletim yoktur.
S. Bugün Türkiye’de iyi, vasıflı, gerçek Müslüman yetiştiren kurumlar, merkezler, mektepler var mıdır?
C. Hem vardır, hem yoktur. İyi ve gerçek Müslümanlar medâris-i İslâmiyede, tekke ve dergâhlarda, lonca teşkilâtında, ahîlik müessesesinde, fütüvvet ocaklarında, İslâm ailesi hariminde, İslâm toplumunda yetişir. Bunlar ayakta mıdır?
S. Yeni nesiller (kuşaklar) İslâmî bakımdan iyi yetiştiriliyor mu?
C. Küçük istisnalar dışında yetiştirilemiyor.
S. Osmanlılar zamanında bozuk insanlar yok muydu?
C. Olmaz olur mu?.. Lakin iyi, vasıflı, ahlâklı, faziletli Müslümanların sayısı yeterli derecede idi ve onlar kötüleri ve kötülükleri dengeliyordu. Yakın tarihimizde ve zamanımızda bu denge bozulmuştur.
S. Sizce Müslümanlar uyarılıyor mu, onlara gerekli öğütler veriliyor mu?
C. Yeterli derecede uyarılmıyor ve öğüt verilmiyor. Uyarı ve öğütlerin etkili (tesirli) olması gerekir. Bir de, yeterli miktarda ve kalitede olması gerekir.
S. Bütün kötülüklerin başı nedir?
C. Dünya sevgisidir... Para hırsıdır... Zenginliğe duyulan aşk derecesindeki muhabbettir... Lüks ve gösterişli yaşamak ihtirasıdır.
S.Bundan kurtulmak mümkün müdür?
C. Elbette mümkündür. Bunun için İslâm’ın kanaat ahlâkına dönmek gerekir. Lükse ve israfa yönelik bir aile mesela bin lira ile kesinlikle geçinemez ama, İslâm’ın kanaat ahlâkıyla geçinebilir. Hem israf etmediği için, hem de kanaatin bereketi ve feyzi ile...
S. Bütün bu kötülüklerden kitap okuyarak kurtulmak mümkün müdür?
C. Mümkün değildir. Faydalı, kıymetli kitaplar elbette yararlıdır ama sırf onlarla meseleyi halletmek mümkün olamaz. Mutlaka kâmil mürşidlerin, ‘âmil alimlerin, öğütleri tesirli nâsihlerin ve vaizlerin fertleri ve toplumu uyarmaları, aydınlatmaları, bilgilendirmeleri gerekir.
S. Bu ülke kurtulur mu?
C: Bu ülkenin halkının çoğunluğu Müslümandır. Müslümanlar düzelmezse kurtulmaz.
Korkunç Edep ve Görgü Eksikliği
GERÇEKTEN üzülüyorum. Hem de utanıyorum. Halkımızın bir kısmında edep, terbiye, görgü eksikliği var. Müslümanlarda da...
Kibarlığın, nezaketin, efendiliğin pabucu dama atıldı.
Tabiî ki, herkes için söylemiyorum bu sözleri. Edepli, terbiyeli, nazik, kibar, efendi, görgülü vatandaşlarımız da var. Acaba bunlar yüzde kaçtır?
İnternette yayınlanan yazılara gönderilen e-maillerin bazısını okuyorum ve birilerinin yerine yerin dibine geçiyorum. Medenî insan, paylaşmadığı bir fikri, görüşü, inancı elbette protesto ve tenkit edebilir ama medenî ve olgun şekilde eder.
Küfr etmek, hakaretler savurmak, âdi ve bayağı bir üslup kullanmak, seviyesizlik yapmak Müslümana yakışmaz.
Diyelim ki, medenî ve olgun bir Müslüman yanlış yazan bir zatı tenkit edecek. Şöyle bir üslup kullanmalıdır:
“Muhterem beyefendi (veya sayın bay)... Yazınızı okudum ve bu kadar kısa bir metne bunca yanlışı nasıl doldurabildiğinize doğrusu şaştım. Elbette düşünce hürriyeti vardır ama siz anladığım kadarıyla bile bile yanılıyor ve yanıltıyorsunuz. Acaba bu yazdıklarınıza kendiniz inanıyor musunuz?.. Madde madde yazarak ve gerekçe göstererek, yazınızdaki on yanlışı aşağıya sıralıyorum. Acaba bunlardan dönmek faziletini gösterebilir misiniz? Saygılarımla...”
Birçok vatandaşın e-maillerinden anlaşıldığı üzere halkımızın bir kısmı imla ve gramer kurallarını bilmiyor.
Liselerimizden mantık derslerinin kaldırılması bir felaket oldu. Bu da kolayca anlaşılıyor.
Kimse açık isim ve adres, telefon no.su vermiyor.
İnternet aleminde korkunç bir kirlilik hüküm sürüyor.
Bendeniz bazen bayram haftası diyorum, biri bunu sandal tahtası olarak anlıyor ve verip veriştiriyor. Anlama, idrak noksanlığı var.
Söylemediklerimden, yazmadıklarımdan dolayı suçlanıyor ve mahkum ediliyorum. Peşin yargılar...
Niçin daha insaflı, daha âdil, daha mantıklı, daha edebli ve terbiyeli, daha nazik, daha olgun, daha medenî hareket edemiyoruz?
Şayet yanılmışsak, bunu tahkir ederek değil, terbiyeli ve görgülü bir şekilde uyararak düzeltilmemiz gerekmez mi?
Niçin iyi Müslüman, iyi vatandaş, iyi insan olarak sahnede boy gösteremiyoruz?
Bazılarımız vur denilince öldürüyor.
Ah kemal (olgunluk) nerelere gittin?.. Bizi yetim bıraktın...