Katil ya da katiller!
Bir insandan Allah korkusunu alırsanız, geriye et yığınından başka bir şey kalmaz. Atalarımız “Kork, Allah’tan korkmayandan” sözünü boşuna söylememiş.
Şu kadar yıldır dine ve dindarlara yapılan baskı, Türk milletinin hepsini olmasa bile, önemli bir kısmını, maalesef çok kötü bir noktaya getirdi.
Adeta, Müslüman Türk milletinin genleriyle oynadılar.
İnsandan çıkan, yine insana gelir. Belaya “nereye gidiyorsun” diye sormuşlar, “çıktığım yere” demiş. Böyle bir şey…
Her gün, tahammül sınırlarını aşan yeni bir cinayetle sarsılıyoruz. Abla kardeşini öldürüp bir ay boyunca sandıkta saklıyor, manyağın biri anne ve babasını keserle yontuyor, eşlerden biri diğeri öldürmek için kiralık katil tutuyor vs.
İki tane çocuğu öldürüp tanınmasın diye yakmalar, adamı öldürdükten sonra varilin içine koymalar, sonra üstüne beton dökmeler, on altı yaşındaki kızı on altı parçaya ayırmalar, fidye için öz yeğenini kaçıran dayılar… Neler ve neler…
Sadece büyük şehirlerden değil, kendi halindeki küçük şehirlerden de kötü haberler geliyor. Mesela Çarşamba günü Zonguldak’tan gelen feci haber şuydu: “Evinde uyurken, yatak odasının camı kırılarak kaçırılan üç yaşındaki Sümeyye’nin, boynu kesilmiş halde çuval içerisinde cesedi bulundu. Minik kızın fidye için kaçırıldığı ortaya çıktı.”
Altı ay kadar önce, evimizin üç-dört yüz metre ilerisinde, korkunç bir cinayet işlendi. Hatırlayın: Bir evden, caddenin ortasına kesik bir kadın başı fırlatılmıştı. Sonra cinayet aydınlatıldı: Bunu yapan, zavallı kadının öz evladıydı.
Geçtiğimiz pazartesi günü de, anne ve iki çocuğu, evlerinde ölü bulundu. Talihsiz anne ve iki çocuğu, defalarca bıçaklanmıştı. (Yusuf dört, İnci Melek ise henüz bir buçuk yaşındaydı.) Evimiz ile bu ev arasındaki mesafe, iki yüz metre bile değildi.
Peş peşe patlak veren bu kıyametler, “kötülük yayılmacıdır” sözünü doğrular nasıl da doğruluyor.
“Nasıl yaşayacağız” bahsini bir kenara bırakıp “kime kızmalıyız” sorusunu soralım. Sadece Allah’tan korkmayan bu canilere kızmak, sorumluluğumuzu azaltacak mı?
*
Ankara Büyükşehir Belediyesi, Kur’an kursları ve öğrenci yurtlarına yardım yapma kararı aldı. Biliyorsunuz.
Danıştay ise, belediyenin bu kararını bozdu. Danıştay, “Kur’an kurslarına yardım yapmak, kamu yararına değildir” diye bir gerekçe açıkladı. Birçok gazete ve televizyonun bu haberi veriş şekli de gerçekten ilginçti: “Melih Gökçek, Kur’an kurslarına yardım yapamayacak!”
Ünlü eğitimci İsmail Hakkı Baltacıoğlu, “İnsan vücudunda kan neyse, toplum için din de odur” diyor ve ekliyor: “Dinsiz ne millet olur, ne de milli kalkınma…”
İşte buna dikkat etmezseniz, hem milli birlik ve beraberliğiniz her geçen gün zayıflar, hem de kalkınmayı rüyanızda görürsünüz.
Türk milletinin ve Türk ekonomisinin geldiği yer, İsmail Hakkı Baltacıoğlu’nu ne kadar da haklı çıkarıyor.
Her toplumda elbette hastalıklı halkalar olur. Toplumumuzda ise hastalıklı halkaların bu kadar çok olması, biraz da eğitim sistemimizden ve resmi kuruluşların yanlış yaklaşımlarından kaynaklanıyor, diye düşünüyorum. Sistem hem hastalık üretiyor hem de şifa dağıtmak isteyenleri engelliyor.
“Dâhilî ve haricî bedhahları” ise hiç saymıyorum bile! Bir de onların Türk insanına yaptığı ve yapmaya devam ettiği fenalıklar var.
*
Her fırsatta “İslamsız saadet olmaz” diyoruz. Bunu, Saadet Partisi’ni çağrıştırdığı için, siyasi söylem olarak görenler de var. Hatta kelime oyunu yaptığımızı düşünenler de…
Adım adım toplumsal cinnete gidildiği, güzelliklerin horlanarak çirkinliklerin teşhir edildiği, inançsızlığın kronik hale getirilmeye çalışıldığı bir devirde, İslam’a ne kadar da ihtiyacımız var. Gerçekten de İslamsız saadet olmuyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.