Vural Savaş’ı arar olduk!..
Birkaç kez ifade ettim;
Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Osman Paksüt ile;
“Başkan meselesi”nden dolayı hayli temasımız oldu!..
Bu temaslar sırasında kendisinin ne kadar “iş bilir” bir hukukçu olduğunu müşahade imkânı bulduk!..
Sayın Başkan’ın “yeniden aday” olabileceğine dair “tahminimi” sırf bu temasların etkisiyle dile getirdikten sonra...
Geleyim, şu son hadisedeki “iş bilmezliği”ne!..
Ve yargının “içler acısı” haline:
Meseleyi takip etmişsinizdir:
Merhum Özal’ın atadığı Haşim Kılıç; “Danıştay ve YSK’nın kararları, Anayasa Mahkemesi’nin kararını hiçe sayıcı mahiyette olmamalıdır!.. Anayasa Mahkemesi kapatılan belediyelerin seçime giremeyeceklerine hükmettikten sonra, iş bitmiş olmalıdır!.. Hiç kimsenin kararlarımızı ‘takmama’ gibi lüksü yoktur” yollu bir açıklama yaptığında...
A. Necdet Sezer’in atadığı Osman Paksüt çıktı ve; “Kılıç kendi adına konuşuyor, açıklamaları Mahkeme’yi bağlamaz”a getirdi.
Kılıç, bunun üzerine; “Açıklama, 6 arkadaşımızın arzu, onay ve isteği doğrultusunda yapılmıştır” karşılığını verince...
Paksüt, mealen şöyle bir açıklama yaptı:
“Biz sekiz üyeyiz ve hepimiz aynı görüşteyiz!”
Ne biçim bir manzara değil mi?.. Mahkeme’de sanırsınız ki “iki parti” var!..
Ve “hukuk”la değil de “politika”yla uğraşıyorlar!..
İşin bu tarafı bir yana; bir “tarafsız” gözlemci olarak “Kılıç ile Paksüt” arasındaki çekişmeye gelecek olursam...
Mahkemenin topu topu 11 üyesi bulunuyor.
Kılıç’ın 6’sı ile Paksüt’ün 8’ini topladığımızda ise ortaya 14 rakamı çıkıyor...
Ya birisi rakamı yükseltmiş ya diğeri, ya da her ikisi!..
Bakıyoruz;
Kılıç’ın eli sağlam...
Kaç üyenin “onun tarafında” olduğu “karardaki” imzalardan belli...
Paksüt ise, “yedek üye” takviyesiyle elindeki “5”i “8” olarak göstermiş oluyor, bu durumda...
“Yedek”leri “asil”miş gibi “sunmak”
ve cümle alemin buna “inanacağını” sanmak biraz “acayip” bir tavır değil mi?..
Millet adına karar verdiğini iddia eden Yargı organlarının başındakiler, bu büyük milleti “aptal” yerine mi koyuyorlar!..
“Biz karara katılmayan beş asil üyeyiz, alayına yeteriz” tavrı yerine “Beş artı üç” formülüyle “ekseriyet” havası vermeye çalışmak...
Nemenem bir tavırdır!..
Hadi o öyle;
Danıştay’daki bir grubun anlayışını da biliyoruz...
Öğrencilere burstan, Kur’an kurslarına yardıma kadar ne kadar “hayır” işi varsa, karşı çıkıyor...
“Bir okul idarecisi pazardan patates soğan alırken bile örtünemez” diyor!..
Tamam, siyasi irade Anayasa Mahkemesi’nin “üyelik yapısını” eline mükemmel fırsatlar geçmiş olmasına rağmen değiştir-e-medi...
Danıştay’da da kökleşmiş bir “klik” var!..
Ya YSK’dakilere ne oluyor?..
Şu hale bakın,
Paksüt’ün “birkaç asil”e “birkaç yedek” ekleyip, “eklememiş gibi” göstermek suretiyle gerçekleştirdiği “abra kadabra”ya efsunlanmışcasına....
“Kılıç kişisel görüşünü açıklamıştır. Paksüt haklıdır” yollu açıklamalar yapan YSK Başkanvekili Ahmet Başpınar’ı dün ısrarla aradım...
Sözlerinin devamını getirmiyor!..
Konuş, Başkan...
Vakit’in “Beş asil-üç yedek” oyununu gözler önüne sermesinden sonra...
Çık ve Sayın Paksüt’ü savunmaya devam et!..
Ya bilemiyorum;
Yargı camiasındaki belli bir anlayışın en “dik” temsilcisi Vural Savaş mıymış neymiş!..
O, en netameli zamanlarda bile...
Karşımıza çıkar...
Ve konuşurdu...
Öyle, lafı atıp çekilmezdi!..
Beşi sekiz yapmaz, ne diyecekse olduğu gibi söyler ve o yoldan devam ederdi...
“Sayın Başsavcı, DSP’ye altı kez uyarıda bulundunuz bir kez dava açmadınız!.. Refah Partisi’ne ise bir kez uyarıda bulunmadan küt diye dava açtınız... Bu çifte standardın daniskası değil mi?” diye sorardık da...
“Size ne kardeşim!.. Ben yaptım ve oldu!.. Altı kez değil yüz kez uyarıda bulunurum ama dava açmam... Ya da uyarıda bulunmadan açarım!..” karşılığını yapıştırıverirdi!..
“Böyle hukuk adamlığı mı olur?” diyerek yüklendiğinizde ise...
“Beğenmeyen beğenmesin. Derdi olan Marko Paşa’ya şikâyet etsin” cevabını verirdi!..
Ya işte böyle!..
Vural Savaş’ı bile “arayacağımız” kimin aklına gelirdi ki!..