Ertuğrul sana söylüyorum... “Kitle”ler siz anlayın!
Daha dün yazmıştım... “Sözün bittiği yerdeyiz” demiş ve eklemiştim; şimdi “lâf” değil, “icraat” zamanı!.. “Söylem” değil, “eylem” zamanı... Gelin, görün ki; “absürd” lâfların ardı arkası gelmiyor ve biz de ister istemez, bunlara “cevap” vermek mecburiyetinde kalıyoruz... Hayır, söylenen lâfları ciddiye aldığımızdan değil, insanların kafasında “yanlış imaj” oluşmasın ve insanımız “bilgi kirliliği” ile zehirlenmesin diye... Çünkü bu zehirlenme, Ankara’da “Yılbaşı gecesi”ni kutlayan ve daha sonra da sızıp kalan “7 üniversite öğrencisi”nin “doğalgazdan zehirlenmesine” benzemez... O öğrenciler, nihayetinde “ihmal ve hataları”nın bedelini hayatlarıyla ödediler... “Bilgi zehirlenmesi” ise, elbette insanı “bedenen” öldürmez ama “beynen” öldürür, “zihnen” öldürür, “fikren” öldürür!.. Böyle bir “ölüm”ü engellemeye çalışmak ise, bir “insan” olarak bizim görevimiz!..
ERTUĞRUL, TEVRAT’A DA BİR BAK!
Ertuğrul Özkök’ün yazısını, işte bunun için önemsedim... “Yazıdaki çelişkiler” ve “cehalet” örneklerinden ziyade; bu yazının, insanların kafasında yol açacağı “tahribat”tan endişelendim... Şu yazıyı, işte bu yüzden yazıyorum ki; hem “Ertuğrul’un çelişkileri”ne cevap olsun, hem de Hürriyet okurları “bilgi kirliliği”nden zehirlenmesin...
Öncelikle, bir kanaatimi aktarayım... Bildiğim kadarıyla Ertuğrul, son yıllarda “dinî kitaplar”a merak sarmış durumda... Ne bulduysa okuyor... “Hıristiyanlık”la ilgili kitapları okuyor, “Hinduluk”la ilgili kitapları okuyor, “Budizm”le ilgili kitapları okuyor...
“İslâm”a dair hangi kitapları okuyor, bilmiyorum... Ama, bana öyle geliyor ki; “Musevilik”le ilgili kitapları okumuyor... Ya da, okuduklarından bir şey anlamıyor!.. “Tahrif” edilmiş de olsa, eğer “Tevrat”a bakmış olsaydı, İsrail’in Gazze’de sürdürdüğü “katliam saldırıları”nın “siyasî ve askerî” hiçbir gerekçesinin olamayacağını, bu saldırıların “tamamen din kaynaklı” olduğunu görür ve Vakit’e attığı manşet için “marjinal” ifadesini kullanmazdı!..
Ertuğrul, 30 Aralık 2008 Salı günkü yazısında şu ifadeleri kullanmış:
“Dün “Vakit” Gazetesi ile “Taraf” Gazetesi’nin manşetleri aşağı yukarı aynıydı.
İkisi de dini çağrışım yapan manşetler atmıştı.
“Taraf”, Tevrat’taki “On Emir”den hareketle şöyle demiş:
“Rab’bın sana bunu emretmiş olamaz.”
“Vakit” ise daha damardan girip, direkt lanet okumuş:
“İsrail’i kahret ya Rabbi...”
Marjinal gazeteler için iş kolay.
Kendi meşrebinize, kendi inanç veya ideolojinize uygun en sert ve en yaratıcı cümleyi kurar, kenara geçip seyredersiniz.
Böyle olaylarda kitlesel gazetelerin işi daha zordur.
İsrail’in savunulacak hiçbir tarafı olmayan ölçüsüz saldırısından sonra kitle gazetelerinin manşetlerine baktım.
Hemen herkes bunun bir “katliam” olduğu konusunda birleşmiş.
İsrail’i savunan hemen tek yazı yok.
Hatta “ama” diyene bile rastlanmıyor.
Bir saldırı bu kadar ölçüsüz, bu kadar insafsızsa, tepkilerin de “ama”sız olması normaldir.
Öyle de olması gerekir.”
SEN TAN’DA MI ÇALIŞIYORSUN ERTUĞRUL?
Öncelikle şunu söyleyeyim;
Ertuğrul’un, “kitle gazeteleri” adını verdiği gazeteleri okuduğunu hiç sanmıyorum!.. O kadar ki; “kendi gazetesi”nde kalem oynatan yazarları bile okumamış!.. Eğer “kendi gazetelerindeki yazarları” okumuş olsaydı; onların, bırakın “ama...”lı yazılar yazmayı, “İsrail’i haklı çıkarmak” için, nasıl da bin dereden su getirmeye çalışan yazılar yazdıklarını görürdü!..
Ama görünen o ki; Ertuğrul, kendi gazetesi Hürriyet’i bile okumuyor...
Biz, böyle durumlarda, yani “Vakit’teki haber veya yazılardan birini okumayan” arkadaşlarımıza hitaben deriz ki;
“Sen Tan’da mı çalışıyorsun?”
Öyle ya; bir gazeteci, önce kendi gazetesini okuyacak!..
Ertuğrul da, Tan’da çalışıyor olmalı!..
Çünkü, “Genel Yayın Yönetmenliği”ni yaptığı Hürriyet’te, “ama...”lı ve “İsrail’i haklı çıkarıcı” o kadar yazı çıktı ki, saymakla bitmez!..
Meselâ, Oktay Ekşi;
“İsrail tamamen haksız mı?!?..”
Mesela Vatan’dan Güngör Mengi;
“Hamas militanlarının attığı füzeler İsrail’i taciz etmeye başladı, İsrail Cumhurbaşkanı Peres’in bir Suudi gazetesine verdiği demeç işaret fişeği idi ama dünyanın büyük güçleri uyanamadı.”
Meselâ, Fatih Çekirge;
“Peki ne diye atarsın o füzeleri İsrail’e... Çıplak ayaklı Filistin bebeleri İsrail bombaları altında paramparça olsun diye mi?”
Verdiğim şu üç örnek de gösteriyor ki; Ertuğrul “kendi gazetelerini” bile okumuyor... Eğer okumuş olsaydı; “Hürriyet, Vatan ve Milliyet yazarları”nın, “İsrail’i haklı çıkarmak” ve “soykırım saldırısını savunmak” için, nasıl bir canhıraş çaba gösterdiklerini görürdü!..
Ama, dedim ya;
Ertuğrul, “Tan’da çalışıyor” olmalı ki, kendi yazarlarının ne yazdığını bile bilmiyor!.. Bunun yerine, Vakit ve Taraf’ın manşetleri ile ilgileniyor!..
“HAÇLI SAVAŞI” DİYEN KİM?
Madem ilgileniyor, o halde bu konuda bilgilendirmek bizim görevimiz.
Öncelikle “Taraf’ın başlığı”na değinelim... Taraf’çıların; “Yahudi”lere seslenip, “Rab’bın sana bunu emretmiş olamaz” ifadesi, elbette bir hassasiyet belirtisidir... Ama aynı zamanda “bilgisizlik” göstergesidir!..
Evet, “bilgisizlik” göstergesidir... Çünkü, “bütün dinler”in temelinde şu inanç vardır:
“Allah’ın verdiği canı, ancak Allah alır!”
Ve Allah; herhangi bir “canlı”nın, hele de sebepsiz yere öldürülmesini yasaklar... Yani, Cenab-ı Allah, “öldürmeyi” değil, “yaşatmayı” emreder!..
Peki, “Siyonist İsrail”in yöneticileri, bu “katliam” cür’etini nereden alıyor?..
Elbette “tahrif edilmiş Tevrat”tan!..
Evet, tahrif edilmiş bir kitaptan!.. Yani, “Allah’ın buyrukları”nın arasına “insanların sokuşturduğu ifadeler” bulunan “Tevrat”tan!..
“İncil” de öyle değil midir?.. Bir zamanlar “104 adet İncil” bulunurken, İznik Konsülü’nün toplantısından sonra; “Bu kadar İncil çok!.. Bunları 4’e indirelim” denilip, bugünkü “4 İncil”e karar verilmiş değil midir?..
Sormak gerekmez mi;
“Bunların hangisi gerçek İncil’dir?!?”
Ya da, Bush oğlu Bush, “11 Eylül saldırısı”ndan hemen sonra, “hangi İncil’e göre” sarfetmişti; “Bu bir Haçlı savaşıdır” sözünü?!?..
“Hangi İncil’e göre” olduğunu bilemem... Ama, “Irak ve Afganistan’ın işgali”nin kaynağında, Ertuğrul görmek istemese de “din” vardır, “İncil” vardır!..
Tıpkı, “işgal altındaki Filistin”in üzerine yağdırılan bombalar ve “400’ü aşkın Müslüman’ın öldürülmesi”nin altında da, “din”in yani “tahrif edilmiş Tevrat”ın bulunması gibi!..
TAHRİF EDİLMİŞ TEVRAT DİYOR Kİ!..
Dedim ya, işimiz bilgilendirmek...
O halde, “Ertuğrul’u da bilgilendirmek” durumundayız... Bilgilendirelim ki; “savaş”ların, “saldırı”ların, “katliam” ve “soykırım”ların temelinde ya “etnik” ya da “tahrif edilmiş dinler” bulunduğunu Ertuğrul da öğrensin artık!..
Bilsin ki; “İsrail katliamları”nın temelinde, “tahrif edilmiş Tevrat”ın şu emirleri vardır!..
“... Ve seninle milletleri kıracağım!” (Yeremya)
“Et yiyin, kan için!” (Hezekiel)
“Yavruları da, gözleri önünde yere çalınacak!” (İşaya)
Ve lütfen dikkat;
“Sana karşı yapılan hiçbir silah işe yaramayacak!.. Hükümde; sana karşı kalkan her DİL’i suçlu çıkaracaksın!” (İşaya)
Bak Ertuğrul ve diğer “kitle”(!)ciler;
Bunlar, benim uydurmalarım değil!..
Bunlar tahrif edilen Tevrat’tan alınan ve “Yahudiler”in beynine sürekli kazınan “talimat”lardır!..
Hele şimdi söyle Ertuğrul;
Bu İsrail değil midir, “tahrif edilmiş Tevrat”ın emirlerine uygun olarak “et yiyip, kan içmeye” devam eden?..
Bu İsrail değil midir;
2 yaşın altındaki “yavru”ları bile öldürüp, kara toprağa çalan?..
Bu İsrail değil midir;
Kendisi aleyhinde lâf söyleyen her dili kesmeye kalkan?..
Hele söyle Ertuğrul;
Filistin halkına karşı duyulan bu “kin”in altında “tahrif edilmiş din”den başka ne vardır?
İSRAİL BAYRAĞINDAKİ DİNİ SEMBOL!
Hele söyle Ertuğrul;
“İsrail bayrağı”ndaki, birbirine paralel “iki çizgi” ve ortasındaki 6 köşeli yıldız, neyin sembolüdür?
Sor bakalım Musevi dostlarına;
O iki çizgi, “Fırat” ile “Dicle” nehirlerini mi sembolize etmektedir? Yani, İsrail; “Fırat ile Dicle arası Arz-ı Mev’ud’dur... Orası Musevilere vadedilmiş topraklardır” mı demek istemektedir?
Yoksa, o “iki çizgi” ile sembolize edilen şey, “Güney Kutbu” ile “Kuzey Kutbu” arasıdır da; İsrail, “bütün dünya”yı mı “Vadedilmiş Toprak” olarak görmektedir?!?..
Bak Ertuğrul;
Sen aksini düşünsen de; “devekuşu” gibi, “başını kuma gömsen” de dünya kurulduğundan bu yana yeryüzünde çıkan bütün “büyük savaş”ların temelinde “din” vardır!..
“Demokrasi”ymiş, “özgürlük”müş, “eşitlik”miş, “laiklik”miş, bunların hepsi “palavra”dır, bunların hepsi “Müslümanları uyutmak ve uyuşturmak” için uydurulmuş “Haçlı ve Siyonist kavramları”dır!..
Gerisini boşverin... 11 Eylül 2001’de “İkiz Kuleler’in yıkılması”ndan sonra, ne demişti Bush oğlu Bush;
“Bu, bir Haçlı Savaşı’dır!”
Hele söyle Ertuğrul;
Afganistan ve Irak, bu “Haçlı Savaşı”nın sonucunda “işgal” edilmedi mi?
Bir soru daha;
Gazze’ye yönelik “soykırım” amaçlı saldırılarını sürdüren İsrail, bu bombardımana gerekçe olarak gösterdiği “Hamas füzeleri” konusunda ne kadar dürüsttür?..
Sormak lâzım değil mi onlara;
Hamas denilen örgüt 1987’de kurulmuştur!.. Pekiii, Filistin topraklarının büyük bir kısmını 1967’de işgal eden İsrail’in, o zamanki bahanesi neydi?..
Ne yani, Hamas mı vardı o zaman?
Hayır.. Hamas da yoktu, “füze” atan da... Ama, “tahrif edilmiş Tevrat” vardı ve o bozulmuş kitap, emrediyordu Yahudilere:
“Et yiyin!.. Kan için!”
Onlar da; “et” yiyip, “kan” içerek, “din kaynaklı kin”lerini sürdürüyorlar işte!..
MÜSLÜMAN’IN SİLAHI, DUASIDIR!
Haaa, biz mi?..
“İsrail’i kahret Ya Rabbi” dediğimiz için “marjinal” ilan edilen biz mi?..
Acıyorum Ertuğrul’a;
Zira, “Nüfusunun yüzde 99’u Müslüman” olan bu ülkenin insanları, günlerdir el açıp, yalvarıyor Cenab-ı Allah’a;
“İsrail’i kahret Ya Rabbi”
Söyle be Ertuğrul;
Beyazıt Meydanı’ndaki on bin kişilik gösteriye katılan Filistinli Mahmut Carur’un, beş yıl İsrail cezaevinde yattıktan sonra serbest kalan ağabeyine daha sarılamadan, şehit olduğunu öğrenmesi ve ayakta zor duran yürek yakan hali, bir “marjinal”lik göstergesi midir?..
Hayır Ertuğrul... Yapılan “protesto gösterileri”nin ve atılan “slogan”ların hiçbiri “marjinal” değil!..
Ama, korkarım ki;
“Türkiye’nin gerçekleri”nden ve “Türk halkı”ndan kopan Ertuğrul, gittikçe “marjinal” ve gittikçe “uç” hâle geliyor!..
Hatırlatırım Ertuğrul;
“Ters giden” bu millet değil,
“Sen”sin, sen!..
Bir “dua”yı bile çok gören sen!
“Yalnızlaşan” ve “marjinalleşen” sen!..
Bilmem farkında mısın;
Büyük hızla nesli tükenmekte olan “Kelaynak Kuşları”na dönüyorsunuz!..
-----------------
Gökçek ve Karayalçın!
Tayyip Bey’in, Mısır’a hareketinden önce AK Parti Genel Merkezi’nde yaptığı konuşmayı büyük bir merak ve heyecan içinde dinledim... Başbakan; “Ankara adayımız Melih Gökçek kardeşim” demeden önce, onu öyle methetti, “Ankara’ya kazandırdıklarını” öyle sıraladı ki; herhalde Kemal Kılıçdaroğlu’na kapak olmuştur!..
Çünkü Kılıçdaroğlu, Melih Gökçek’i ekarte etmek ve Murat Karayalçın’ın önünü açmak istiyordu... Ama Tayyip Bey bu tuzağa düşmedi ve “Gökçek’le hizmete devam” diyerek, her daim “kelle” isteyen “Yeniçeri artıkları”nın hevesini kursağında bıraktı!..
Bu arada; Murat Karayalçın’ın sözlerini nakletmeden geçmek olmaz... Sadece “adı Türk” olan, adından başka “her şeyi yabancı” olan CNN Türk televizyonu; Tayyip Bey’in konuşmasını yarıda kesip, hemen Karayalçın’ı aradı ve “Ne diyorsunuz?” dedi... O da, “Başbakan zorlandı... Gökçek’i açıklamakta zorlandı!.. Çünkü, Gökçek’in üretimi yok” dedi!..
Zorlanan kimdir, zorlanacak olan kim?.. Bunu 29 Mart akşamı elbette öğreneceğiz... Ama, Baykal ve Karayalçın, “Siyaset koltuğu”nda oturmada hayli zorlanacaklardır!..
Çünkü ortada, “muhalefet” yok!..