Bir Tuğla Da Sen Koy
Bilindiği gibi I. Dünya Savaşından sonra mağlup sayılan Osmanlı Devleti parçalanmış ve emperyalistlerce işgal edilmişti. Bu işgaller büyük bir operasyona sebep oldular.
II. Dünya savaşıyla İslam dünyasından zahirde çekilen emperyalistler, aslında personel olarak gitmişlerdi fakat sistem olarak kalıcı bir şekilde oturmuşlardı adamları aracılığıyla.
İslam Ülkeleri siyasî bağımsızlıklarını kazanarak kurtulduklarını zannettiler ve bunun bayramlarını kutladılar her sene. Oysa bir İslam devleti değildi kurulan. Bu yeni kurulan devletin temelleri yabancıydı kendilerine. Emperyalistlerin değer yargıları üzerine oturan ve onların çıkarlarını sürdüren bir yapılanmaydı.
Böyle olunca aslında kazandıkları bir şey yok gibiydi. Çünkü esas esaret devam ediyordu. İdeolojik esaret devam ediyordu yani. Adını tam koyarsak “İnanç Esareti” devam ediyordu ve bu esaretten kurtulmak için çalışmak en büyük suç kabul ediliyordu.
Emperyalistler bu manevi işgali garantiye alarak sömürüyü devam ettirmek ve müslümanların inançta da bir kurtuluş savaşına girmelerini önlemek için onlara ekonomik bağımsızlıklarını ve özgürlüklerini vermediler. Müslümanlar kendi yurtlarında bir nevi ipotek altındaydılar.
Müslümanların sözde bir sürü devletleri vardı, ama ne yazık ki ortada bir “İslam Devleti” yoktu. İslam’ın devleti gitmiş, hilafeti gitmiş, şeriati gitmiş, medeniyeti gitmiş, “ulus devletler” eliyle uygulanan ırkçı politikalarla ümmet param parça olmuştu.
Şimdi Müslümanlar kendi devletleri eliyle kendini, yani kendi dinini, medeniyetini, kültürünü, hukukunu, örfünü, adetini, ahlakını, an’anesini, hatta kılığını, kıyafetini, yazısını, ölçülerini, kısacası topyekun benliğini, kişiliğini ve tarihini inkar etmeye zorlanıyordu.
Peki bunları atacak ve yerine ne koyacaktı?
Kendi ülkelerini işgal eden, yurtlarını yakan yıkan, insanlarını öldüren, namuslarını kirleten, servetlerini çalan kafir düşmanlarının dinini, medeniyetini, kültürünü, hukukunu, örfünü, adetini, ahlakını, an’anesini, hatta kılığını, kıyafetini, yazısını, ölçülerini, kısacası topyekun kişiliğini ve yaşam biçimini…
Olamaz demeyeceksiniz herhalde! Yakın tarih bunun hikayesi değil mi?
Bunun sonucu nedir?
Elbette cehalettir, irdidattır, ayrılıktır, fakirliktir, geri kalmışlıktır, zillettir.
Şimdi gördüğümüz bunlardan başkası değildir maalesef. Birbirine bitişik bir sürü düşman kardeş(!) ülkeler. Ümmet darma dağınık ve per perişan. Halklar birbirini seviyor ama, yönetimler düşman yapmak için ellerinden geleni yapıyorlar.
Bu ortam imansızlığın ortamıdır. İnançta kirlenme böyle bir bataklıkta başlamıştır. Bunun sonucunda da tarihin hiç devrinde görülmeyen toplu irtidatlar yaşanmıştır bu çağda maalesef.
Özellikle yetişen yeni nesiller, koyu bir cehalet içinde kalmıştır. İsimleri Müslüman ismi, gönüllerinde İslam da var. Ama ne tarihlerini biliyorlar, ne dinlerini, ne de medeniyetlerini.
Üstelik bilmeden imanlarının sıhhatine aykırı inanç, söz ve işler sebebiyle dinden çıkarak kafir oluyorlar fakat ne yazık ki farkında bile değiller. İslam dışı dinlerin, sistemlerin bayraklarını kaldırıyor, ilke ve ideolojilerine sahip çıkıyor, bunun için çalışıyor, hatta ölüyor, öldürüyorlar da, dinden dönmenin, kafir olmanın, yani irtidad’ın farkında bile değiller.
Bu cehalet yüzünden bu mürtedlere kimse ‘’mürted’’ muamelesi de yapmıyor.
Bu acı olanlardan sonra gerçek Müslümanlar azınlıkta kalmışlar. Susturulmuşlar, sindirilmişler, korkutulmuşlar, ezilmişler. Gerçek adlarıyla kimse çağırmıyor onları. Onların adı artık gerici, yobaz, mürteci, dinci, aşırı dinci, kökten dinci, fundamentalist, fitneci, fanatik, radikal, marjinal, takunyalı, çember sakallı, üfürükçü, tarikatçı vs. vs. olmuş...
Batılı emperyalistler amaçları sömürüyü devam ettirmek, alın terini, emeğin bereketini ve ümmetin servetlerini sömürmek için İslam dünyasındaki zalim, zorba, baskıcı, işkenceci yönetimleri desteklemekten utanmıyorlar. Kendi ülkelerinde insan hakları diye haykıranlar, sömürdükleri bu dünyanın sorunlarına kör ve sağır kesiliyorlar.
Vaziyet maalesef budur.
Malum bir hastalığı tedavide öncelikli gereken, doğru teşhistir. Bu imanla bağdaşmayan kirli ve hastalıklı ortamdan kurtulmak ve yeniden Müslüman bir toplum inşa etmek için, derdi bilmek gerekir. Bilmek ve onu üreten kirli ortamı temizlemek, manevi bataklığı kurutmak gerekir.
Öyleyse öncelikli gereken inançta görülen kirlenmeyi ve hastalığı teşhis ve tedavi etmektir. Bu teşhis ve tedavi üstünden gelen sağlıklı bir hareketle yeniden İslam toplumunu, İslam devletini ve medeniyetini inşa etmektir.
Bu uğurda bir görev üstlenmek her müslümanın amacı olmalıdır. Her müslümanın bu binada bir tuğlası olmalıdır.
Bizim cihat dediğimiz de zaten budur.
Bu binaya bir tuğla daha koymanın günü gelmiştir. Öyleyse hadi bir tuğla da sen koy.
O tuğlanın adı “İnançta Arınma” kitabıdır.
Bu kitabı tanımak için internete girebilirsiniz. Bulamayan veya daha fazlasını isteyenler, öbür pazarı beklesinler, ben yardımcı olurum.