Tükürdüğünü yalayan yazar!
Giriş notu: Bu yazı cumartesi günü yayınlanmak üzere Yazı İşleri'ne cuma günü gönderildi, ancak ulaşamamış. Yazı İşleri de bana ulaşamadığı için köşem boş kaldı.. İşte o “beklenen”(!) yazı..
Bana tükürdüğümü yalattınız ya, size helal olsun.
“Başörtüsü- yüksek yargı” hakkında en azından belli bir süre yazmamaya söz vermiş ve af buyurun, “kamusal bir alana” tükürmüştüm.
Samimi söylüyorum; yalayacağımı bilseydim tükürmezdim!
İşte okudunuz, duydunuz; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı “sazı yine eline aldı” ve sazı eline almakla kalmadı bir de “tıngırdatmaya” başladı.
Ve mealen “terennüm eyledi ki”: “Ey AK Parti denilen parti.. öyle türban özgürlüğümüymüş, mürban özgürlüğüymüş bir daha böyle bir özgürlükten sakın ha bahsetme.. Aksi halde seni anandan doğduğuna pişman ederim..”
Şahsi ikballeri için bu memleketin dibine dinamit bile değil C-4 patlayıcı koyan bazı gazetelerin haysiyetsiz bazı kalemlerini sevinçli bir telaşa gark eden bu muhtıra”yı(!) kaleme alan kimdi, bilmiyorum.
Ama bu kadar kötü bir Türkçe ile kaleme alınan bildiride, insanın kanını donduran bir cümle vardı ki, işte o cümle var ya o cümle.. o cümle, böyle bir bildiriye imza atanların zihniyet şablonunu ortaya koyan muazzam bir turnusol kağıdıydı.
Okuyalım bakalım neymiş o cümle.. Cümlenin başı şu: “Türk Dilinden veya Kültüründen başka dil ve kültürleri korumak geliştirmek suretiyle devletimizin birliğini bozanlar..”
Cümlenin sonunu boş verin; hani balataları sıyrılmış, bujileri “meme yapmış”, önden çekişli bir aracın ön tekerlekleri nereye gidiyorsa arka tekerlekleri de oraya gider ya, işte cümlenin sonu da oraya gidiyor..
Yani cümle yardan aşağı gidiyor; cümlemizin başı sağ olsun!
Bu ne demektir Allah aşkına? Vatanseverlik, ırkçılık yapmak mıdır?
“Irkçılığa karşıyız..” denilen bir metinde ırkçılık yapanlar zekamıza ve vicdanımıza hakaret ettiklerinin farkında değil mi?
Türk olmaktan mutluluk duyan biri olarak beni mutsuz eden bir husus da şudur..
“Anam kadar” çok sevdiğim Türk dilinin de konuşulduğu “bu topraklarda” sadece Türk dili ve kültürü mü muhafaza edilecek?
Ermeni'nin, Kürt'ün, Yahudi'nin, Süryani'nin, Rum'un, Boşnak'ın dili ve kültürü yok mudur?
Ermeni “miyaav”, Yahudi “hav hav”, Rum “cik cik”, Kürt “mööö”, Süryani “aiii, aiii” diye mi konuşuyor?!
Bırakınız halen yaşayan Ermeni'yi, Rum'u, Süryani'yi, “ölmüş gitmiş” Bizans'ın da bir kültürü vardı ve bu kültür bu memleketin coğrafyasında “korunmak” zorunda değil miydi?
Size de söylüyorum Milliyet'in genel yayın yönetmeni Sayın Sedat Ergin..
Four Seasons Oteli'nin Sultanahmet'teki Bizans kalıntıları üzerine ek inşaat yapmasına haklı olarak karşı çıkan çok güzel haberler yaptınız..
Peki anılan bildirideki bu vahim cümleyi eleştirme cesaretini gösterebilecek misiniz?
Züccaciye dükkanına giren fil misali ortalığı yakıp yıkanlara methiye mi düzeceksiniz yoksa fincancı katırlarını ürkütme pahasına özgürlük mücadelesi mi vereceksiniz?
Siz, evet siz, ulusalcı medyanın senaristliği ve bürokratik olgarşinin yönetmenliği ile kotarılmış olan bir kötü melodramda devamlı dayak yiyen “has figüran” Süheyl Eğriboz musunuz?
Ya da inanan inanmayan, örtünen örtünmeyen, Türk olan ya da olmayan milyonlarca insanın su içtiği bardağa “jakobenizm, otoritarizm ve totalitarizm” ilacı zerk edip berrak beyinleri iğfal eden Nuri Alço musunuz?
Ben size daha ne diyeyim? Bu memleketin kaotik bir pozisyonla donanması için elinizden geleni ardınıza koymuyorsunuz..
Elinden bir şeyler gelenlerin de ellerine kelepçe ve dillerine pranga vurmayı “cumhuriyetçilik ve laiklik” zannediyorsunuz..
Siz kendinizi ne zannediyorsunuz?
YENİ BöLüM-3
Dün canım çok sıkıldı; çünkü: Bir düğün davetiyesi geldi.. Evet evet yıllardır değişmeyen o kalıp cümle yine yazılıydı; “sizleri de aramızda görmekten..” cümlesindeki “de” takısı yine bitişikti.. Evlenen arkadaşlarımdan bazıları ayrıldı ama bu “de” takısı bir türlü ayrılmadı..
Dün çok mutlu oldum; çünkü: özel çamlıca Coşkun Koleji tarafından “kardeş aile” projesi çerçevesinde Galatasaray Adası'nda düzenlenen yemeğe katılan Şırnaklı 49 başarılı öğrenciye ben de eşlik ettim. Gözlerindeki parıltılara bakmaktan yemek yiyemedim.. Sonra eve geldim.. Beş yaşındaki kızım, gökyüzündeki karnabahara benzeyen beyaz bulutları göstererek “Babişko onlar Aydede'nin yatağı mı?” dedi; ben de “Evet kızım İstikbal göklerdedir..” dedim..