Hüseyin Hatemi

Hüseyin Hatemi

Cumhuriyetin temel ilkeleri

Cumhuriyetin temel ilkeleri

Perşembe gecesi; önce eski İü rektörü Alemdaroğlu'nun televizyonda inat ve soğuk kanlılıkla: “türbanı / başörtüsünü yüksek mahkemeler yasaklamıştır” demesi, ardından da Cumhuriyet Başsavcısı'nın, türban yasağını Cumhuriyetin temel ilkeleri arasında sayması, ardından da Baykal'ın “bu yasak kalkarsa siyasi simgeler TSK'ya girer” demesi, “müşterisiz meta' zâyi'dir” fehvâsınca, beni hukuk tahsil ettiğime az kala peşîmân ediyordu. Sonra düşündüm: Alemdaroğlu hukukçu değil, O'nu mazur görelim, diğerleri de herhalde benim gibi 1968 öncesi Hukuk Fakültelerinin birinden mezun oldular. Bir-iki kez yazdığım gibi, ben de 1960'da İstanbul Hukuk Fakültesi'nden mezun oldum ve bir yıl sonra merhum Menderes, Zorlu ve Polatkan'ın idamı sırasında içim sızlamıyor değildiyse de, aldığım Anayasa ve Ceza Hukuku eğitiminin etkisiyle, Oruç Gazi Tarihi kalıplarıyla düşünüyordum: “Neyleyelim ki Hukuk dîvârından taş koparıp gedik açan içün şol gediğe kendi kellesini koymak gerektir. Bizim zamanımızda Hukuk Felsefesi seçimlik dersti ve ben de seçmiştim. Yazık ki bize mânâ değil sadece bazı elfaz öğretilmiş! Herhalde Baykal ve Başsavcı da benim eğitimime benzer bir eğitim almışlar ve “erkek adamın sözü bir olur!” inadıyla bugüne kadar değiştirmemişler. Ben, elhamdülillah, mezûn olduktan otuz yıl kadar sonra, bu yanlış eğitimin izlerini büyük ölçüde gidermeyi başardım, göremediğim yanlış eğitim izlerini de giderdiğimi elbette söyleyemem, görebildiklerimin geride kalanlarını da giderebilmem için bir on yıl daha gerekti, demek ki kırk yılda ancak hukukçu sıfatını taşımaya kendi gözümde hak kazanabildim. Tam bu başarıma sevinecek iken, hayret ve dehşetle gördüm ki: dostlarla yolum ayrılmış! Atıcısıyla da tutucusuyla da anlaşamaz oldum. çünkü onlar kendilerine verilen eğitime sadık kalarak gitgide daha fazla, hırz-ı can edercesine sarılmadalar! Bu eğitimin temel ilkesi de “güce; kayıtsız-şartsız itaat” şeklinde özetlenebilir. İran Devrimi'nden bir iki yıl sonra bir zat; “Türk milleti başa bağlıdır, İranlılar gibi anarşist ruhlu değildir, Türkiye İran olmayacaktır” diyordu.

Ey azizan, bir toplumda, hukukçular daha kullandıkları dilde, terimlere ortak anlam vermede, Hukuk Metodolojisi'nde -eski deyimle usûl'de- anlaşamamış ise, o ülkede hukuk devleti nasıl gerçekleşebilir? Cumhuriyetin değil Hukuk Devleti'nin temel ilkeleri vardır, Cumhuriyet de Hukuk Devleti'nin şeklî bir ilkesidir, Devlet şekli Cumhuriyet olmayan ülkeler vardır ki Hukuk Devleti seviyeleri bizden yüksektir, başörtüsünün de doğrudan doğruya ne demokrasi ne de cumhuriyet ile ilgisi vardır. Laiklik ilkesi ile de başörtüsü arasında hiçbir doğrudan ilişki yoktur. Eski hocalarımıza da fazla haksızlık etmeyelim: Size ve bana; Hukuk Devletinin temel ilkelerini iyi öğretmemiş olabilirler, ne var ki hiçbirinin “başörtüsü yasağı; cumhuriyetimizin ve istikbalimizin en temel ilkesidir” dediğini de zannetmiyorum. Nasrettin Hoca merhumun “çok akıllı” çocuğuna; bir patlıcan göstererek sormuşlar: - Bu nedir? -Gözü açılmamış sığırcık yavrusudur! Bu cevap üzerine Nasreddin Hoca da derhal ortaya atılmış: -Vallahi ben öğretmedim, kendisi bildi!

Alemdaroğlu gibi, hukukçu olmayıp hukukçulara akıl öğreten bir zat'ın fetvaları karşısında, “vallahi ben öğretmedim, kendisi bildi!” diyen “yüksek” Hukukçular, Başbakan veya Cumhurbaşkanı kendi yetkileri alanında bir söz söylediğinde derhal “muhtıra” üslûbunda bir beyanname yayımlayacak yerde, fuzulî fetvâlar karşısında hâkimane ve hakîmâne bir vakar ile “temel yanlışları” düzeltmeleri beklenir: -Anayasa Mahkemesi, Yargıtay veya, Danıştay; “suç” ihdas edemez. Temel hak ve hürriyetler ancak Anayasa'da ve ilgili kuralda belirtilen sınırlama sebepleriyle ve kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlama şartlarından hiçbirisi mevcut olmadığına göre, Anayasa'da “böşörtüsü serbesttir” demek, meselâ “biber dolması yeme temel özgürlüğü vardır” demek gibi birşeydir. Anayasa'da “inancına göre yaşama hürriyeti” varsa, “böşörtüsü hürriyeti'nden söz etmeye gerek yoktur.”

Ey azizan, perşembe gecesinden itibaren sık sık düşündüğüm birşey var: Gâh olur gurbet vatan, gâhi vatan gurbetlenir” diyerek, Hukuk'un alfabesinde uzlaşılan bir diyar aramak! Hoca'nın iki oğlundan birisi çömlekçi, diğeri çiftçi imiş. Birisi “yağmur yağarsa...” diğeri “yağmur yağmazsa anam ağlayacak” deyince, Hoca da muhtereme refikasına şu bilgiyi vermiş: -Yağmur yağsa da, yağmasa da sonuçta sen ağlayacaksın! Hukuk Devleti'nin temel ilkeleri bilincinde uzlaşsak da bir arada yaşasak? Ne Fâzıl Say terk-i vatan fikrine düşse, ne de bu yaştan sonra fakıyr? Hakk ve Sabr ile öğütleşmek bu kadar zor olmuş muydu? “Şiddetlen ey darlık, açılmaya başlarsın!”




Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hüseyin Hatemi Arşivi