Yahudilerin Osmanlı’daki hali
Eğer Yahudi toplumu, diğer dünya milletlerine zerre kadar benzemiş olsaydı, bugün Filistin’e karşı böyle yapmaz, hatta Filistin halkına kul köle olarak yaşar, hunharca ihanet etmezlerdi. Ama ihanet bunların bütün genlerini sarıp sarmalamış durumda.
Tarihe kısa bir yolculuk yaparak, İsrail’in işgal ettiği ve Filistinlilerin sıkıştırıldığı toprakların daha düne kadar Osmanlı’nın, yani bizim olduğundan hareketle, önce gelin Osmanlı’nın bu namussuzlara nasıl sahip çıktığına bir bakalım...
Çeşitli kaynaklardan elde edilen bu bilgileri, hem biz bilmeliyiz, hem de lanet İsrailliler bilmeli. Utanma, arlanma nedir bilmeyen İsraillilerin yüzüne karşı bu tarihi gerçekleri tükürerek söylemek gerekir. Ama Allah’ın lanetine uğramışların anlayacağını sanmıyorum.
• Orhan Bey döneminde Bursa’ya gelen Musevilere çalışma ve yerleşme hakları dâhil bütün imkânlar en geniş şekilde verilir. Museviler bir arada yaşamak için “Yahudi Mahallesi” kurar ve çoğaldıkça çoğalırlar.
• I. Murat zamanı olan 1360-1389 yılları arasında bir noktaya dikkat çekilir. Trakya’nın fethiyle, yani 1365 yılında Edirne’ye giren Sultan, Museviler tarafından büyük bir coşkuyla karşılanır. Edirne’deki Musevi halk, fakir ve Bizans zulmünden çok çekmiş küçük bir cemaattir. Osmanlıların gelmesi, onlar için bir kurtuluştur ve hatta sinagoglarını bile inşaa ederler.
O zamanlar Edirne’de kurulan ve bir çeşit din akademisi konumunda olan “Yeşiva”, tüm Osmanlı şehirlerine açık bir eğitim merkezidir. Polonya, Macaristan ve Rusya’dan öğrenciler Musevi dini eğitimi almaya gelirler.
• Musevi Dr. İshak Paşa, saray hekimbaşısı olur. Bu ilk resmi tayindir ve artık imparatorluk süresince devam eder. Padişah ayrıca Sultan İshak Paşa ve ailesini vergiden muaf tutacak bir ferman çıkarır. Bundan sonra Musevilerin saray doktorluğu gelenek halini alır ve birçok Musevi tıp uzmanı, Bab-ı Ali de görev yapar.
• Osmanlı Musevileri, Avrupa’da yaşayan dindaşlarıyla kıyaslanmayacak derecede iyi bir hayat sürer. Her türlü ticareti yaptıkları gibi, istedikleri şekilde giyinip, para harcamaktadırlar. Hatta bazen öyle ileri giderler ki; Osmanlı halkı arasına nifak sokarlar.
Bu iyi hayatı gören iki mülteci David Kohen ve Kalman, Avrupa’da kötü şartlarda yaşayan dindaşlarının, Osmanlı topraklarına gelmelerini isterler. Onların ısrarıyla Haham İsak Sarfati, Osmanlı İmparatorluğu'ndaki hoşgörü ve iyi yaşam şartlarını içeren mektubuyla, Alman Musevilerini Osmanlı topraklarına davet eder. Bu davet ile Macaristan, Sırbistan, Bosna, Kırım ve Almanya’dan büyük gruplar gelir.
• 31 Mart 1492 yılında İspanya Kralı Katolik Ferdinand ve Kraliçe İsabele, Musevileri İspanya’dan kovan meşhur fermanı yayınlar. Kendilerine İspanya’yı terk için 3 ay gibi kısa bir süre tanınır. İspanya’nın Musevileri kovmasıyla, 200 bin Musevi’den 90 bini Sultan II. Beyazıt’dan yardım ister. Sultan Beyazıt topraklarının kapısını açar ve Musevilere kötü davrananların idam edileceği fermanını buyurarak; gelenleri İstanbul, Selanik ve Edirne’ye yerleştirir.
• 1497-1498 yıllarında ise bu sefer de Portekiz Musevilerinin göçü başlar. Bu göç dalgasında gelenler, servetleriyle gelirler ve özellikle Edirne, Selanik ve İzmir’e yerleşerek hızla cemaatleşme yoluna giderler.
• Yavuz Sultan Selim zamanında Kudüs’ün Osmanlı topraklarına dâhil edilmesiyle diğer şehirler de canlanır. Nüfus 350 aileden 2 bin ailenin üzerine çıkar. Bölgede mali işlerin tamamı Musevilerce yürütülür. Sarraf başı, para basanlar, Museviler arasından seçilir.
• Kanuni Sultan Süleyman, İsrail tarihinde önemli bir yere sahiptir. Onun döneminde Kudüs imar edilir. Şehrin surları ünlü Mimar Sinan tarafından restore edilerek şehre su getirilir. Kanuni devrinde kabul edilen kapitülasyonlar sayesinde Museviler bir hayli zenginleşir.
Musevilerin Osmanlı hoşgörüsünden elde ettikleri imkânlar, elbette bu kadar değildir. Osmanlı’nın himayesinde büyüyen ve korunan işte bu namussuzlar, beslendikleri tekneye yavaş yavaş ihanet etmeye başlarlar.
Yarın devam edelim...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.