Sözüm, Gazze öfkesini küçümseyenlere
“Medeniyetler Çatışması” tezinin teorik tartışmalarıyla 20. yüzyılı kapatıp, nazariyenin amele dökülmesini zorlayan provokasyonlarla da 21. yüzyılı açtık.
Hâlâ muamma olan 11 Eylül saldırıları çatışma teorisinin legalleşmesine hizmet etti. Bunun hemen arkasından ABD’nin Afganistan ve Irak’ı işgali; Ebu Gureybler, Guantanamo, insan kaçırmalar, milyonların üzerinde savunmasız sivilin katledilmesi, küçük çaplı nükleer silahların denenmesi ve daha nice savaş suçları gözlerimizin önünde irtikâb edildi. Cürümlerin ardı arkası hiç kesilmedi...
George Bush; 11 Eylül saldırılarından sonra "Haçlı Seferleri" ruhuyla karşılık vereceklerini söyledi. Sonra Müslüman dünyayı rencide eden "İslâmcı faşistler" tabirini kullandı.
Bush, yaptığı katliamları Tanrı üzerinden meşrulaştırmak için, "Tanrı benimle konuşuyor" diyecek kadar ileriye gitti. Bereket, Venezuela Devlet Başkanı Hugo Çavez çıkıp da; "Senin Tanrı’yla irtibatın yok. Her gün konuştuğun da Tanrı değil, Şeytan" diyerek, yanan yüreklere bir nebze olsun su serpti.
Şimdi yine şaytanı vesvese vermiş olacak ki; dünyaya, "HAMAS'ı durdurun" diyerek, kara mizahın dik âlâsını gösterdi.
Tabiî, bunlar olurken dünya Müslümanları hep öfke biriktirdi.
Soğuk savaş sonrası dünya Müslümanlarının öfke sınırları birbiri ardına gelen provokasyonlarla iyice zorlandı. Her provokasyonla iki dünya arasında bariyerler yükseldi. Birileri sürekli nifak tohumları ekiyor, ortaya çıkan reaksiyonlar üzerinden de bütün haksızlıkları meşrulaştırma yoluna gidiyordu.
İsrail, Filistin ve Lübnan’da Amerikan silahları ve lojistik desteği ile katliamlarına imza attı. Postmodern katliamlar, kare kare ekranlarda vicdanlarımızı örseledi. Her dehşet karesi yeni öfkeleri tetikledi. Milyarlarca insanın biriken öfkesi bir gün seddini yıkar, geçer. Sağduyulu her insanın buna kafa yorması gerekmez mi?
Yukarıdakilere ek olarak aklıma gelen önemli provokasyonlardan bir potpuri sunarak, meramı daha netleştirmeye çalışayım.
Danimarka'nın popüler gazetesi Jyllands-Posten, 30 Eylül 2005 tarihinde, Efendimiz (s.a.v) aleyhinde iğrenç karikatürler yayımladı. Arkasından, Müslüman dünyanın tepkisine rağmen, Avrupa’da birçok gazete ve dergi aynı utanmaz karikatürleri yayımlama pervasızlığını gösterdi.
Dünya Müslümanları öfke biriktirmeyip ne yapacaktı?!
2006’nın Eylül ayında Papa 16. Benediktus, Almanya'nın Bavyera bölgesindeki Resengburg Üniversitesi'nin İlahiyat Fakültesi'nde verdiği konferansta; "İslâm'da Tanrı o kadar soyut ki; akıl ile Tanrı arasında bağ yok. İslâmî cihad akla ve Tanrı'ya karşıdır" deme cüretinde bulundu.
Dünya Müslümanlarının payına düşen yine öfke biriktirmek olacaktı.
2008’de İngiltere, İslâm'a hakaretleriyle ün kazanan "Şeytan Âyetleri" kitabının yazarı Hint asıllı Selman Rüşdi'ye şövalyelik nişanı verdi. İslâm dünyasının önemli şahsiyetlerinin bu ödülün verilmemesi için Kraliyet ailesine yaptıkları onca rica, sağır duvarlara çarptı.
Daha önce de Rüşdi'nin Bangladeş versiyonu olan Teslime Nesrin’e 21'den fazla ödül verilmişti, Batı tarafından. İslâm'a hakaret edenler ne hikmetse hep ödüllere gark ediliyordu.
Tıpkı İslâm’ı karalamak için her iftiraya başvuran Somali asıllı Hirsi Ali’de olduğu gibi. Sahtekârlığı tescilli bu kadını, Norveçli Milletvekili Christian Tybring-Gjedde, 2006 Nobel Barış Ödülü'ne aday göstermiş, Time dergisi de onu "Dünyanın En Etkili 100 Kişisi Listesi"ne dahil etmişti. 2006 yılında, yine Amerikan Yahudi Komitesi (American Jewish Committee) tarafından “Cesaret Ödülü”ne (The Moral Courage Award) lâyık görülmüştü.
Bütün bunlar olurken, Müslüman dünya öfkesine öfke katacaktı.
2007 Mart ayının ilk haftasında ABD’nin Florida Eyaleti’nin St. Petersburg kentinde İslâm’ın Amerikan yorumunu geliştirmek üzere bir zirve tertiplenmişti. Uluslararası istihbarat örgütlerinin himayesinde ve yönlendirmesinde gerçekleştirilen bu “Secular İslâm Summit” (İslâm’ın Sekülerleştirilmesi Zirvesi) de olaydan haberdar olan Müslümanları öfkelendirmişti. Zira, İslâm'ın en kutsallarına direkt saldırı vardı.
Batı'da önemli güç odakları bu tür saldırılarla tercihlerini "Medeniyetler Çatışması"ndan yana korken, bakın bizde neler oluyordu...
İran eski Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi "Medeniyetler Arası Diyalog" çağrısı yaptı. Devlet düzeyinde Türkiye "Medeniyetler İttifakı", Malezya "İslâm Hadâri", Pakistan "Aydınlanmış Modernizm"i (Enlightened Moderation) ve son olarak da Suudi Arabistan "Dinlerarası Diyalog" projelerini çatışma teorisine bir ret olarak sundular ve "Beraber yaşayalım" dediler.
Sonuç ney?
İsrail, “Medeniyetler Çatışması” tezinin gerçek sahibi olmasa da ,onu mitleştiren Samuel Huntington'un ruhunu teslim ettiği saatlerde, yine Batı'nın desteği ile Gazze’de yeniden medeniyet çatışmasını zorlayan vahşi katliamlarına start verdi.
Koca Müslüman dünyayı hiçe sayarak. Dünya Müslümanlarının payına düşen de bu sefer Gazze öfkesi biriktirmek oldu.
Diyeceğim o ki; bu öfkeyi küçümseyenler, bir gün yanıldıklarını mutlaka anlayacaklardır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.