Metin Hasırcı

Metin Hasırcı

Vakfıkebir’den Çağlayan’a

Vakfıkebir’den Çağlayan’a

31 Ocak 2008 akşamı, Karadeniz'in şirin, şirin olduğu kadar çok da zarif insanları olarak tanınan Vakfıkebirlilerle; Sabri Bahadır Kültür Merkezi'nde icrası kararlaştırılmış "Mekke Fethi" gecesi ile yaşadık. Tilâvet-i Kur'an ile açılış, Skeçler, şiirler ve yüz küçük pakete yakın mütevazı ilçe esnafının hediyesi, Anadolu Gençlik Derneği'nin bu toplantısını daha samimi ve anılarda kalacak hâle getirdi. Hediyelerin çekilişinden ve bizim dâvetli konuşmacı olarak yaptığımız 1 saati aşan beyanımızdan sonra sonuçlandı. Çıkışta toplantıya katılan hanımefendiler ve kerimeleri, erkeklerden daha çoktular desem, yalan olmaz. Skeç bölümünde, gösterilerin sergilenişinde müşahade olunan çirkinlikleri, güzellik diye tanıtma gayreti güden zihniyeti ortaya sermek, öyle başarılı gerçekleştirildi ki; sahi mi; hiciv mi düşüncesi zihinleri tırmaladı. Elbette ki hiciv idi. O ahlâk-ı hâmide sahibi gençlerimiz, rollerini başarı ile sergilerken, öyle hâlin asla arzusunu taşımayan evlatlarımızdır.
Bendeniz; Mekke Fethi gecesini, yılbaşı gecesi dedikleri, dünyanın kısm-ı âzamının uyguladığı, târifsiz yanlışların dünya kamuoyunun ne kadar çılgınlaştığını gösteren fenomene, o mübarek Mekke Fethi'ni, alternatif olarak telakki etmeye rızam olmadığından, bu hâli birkaç cümle ile haziruna anlattığımda, alkışlarını sundular. Onlara; Devlet-i Ebed Müddetin, Milâdi 610'da Efendimiz'in aldığı ilk vahiyle başlayan bitmez bir çizgi olduğunu, Hicret-i Nebevî ile de bu devletin kuvveden fiile çıktığını anlattım. Mekke-i Mükerreme'den, Yesribe yâni Medine-i Münevvere'ye gidişin, İslâm'ın devlet oluşunun adımı olduğunu beyan ettim. Mekke Fethi'nin ise, bir lûtfu ilâhi, yâni ihsân-ı ilâhi olduğunu ve de müthiş bir affı umûmiyle sonuçlandığını hatırlattım. Devri Saadet, Emeviye, Abbasiye, Selçukiye, Anadolu Selçukiye, Devlet-i Osmâniye ve de Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunda Anayasa'nın 2. maddesinin "Türkiye Cumhuriyeti'nin dini, din-i İslâm'dır" maddesi bulunduğundan, kuruluşu itibariyle, “Türkiye Cumhuriyeti, Devlet-i Ebed Müddet çizgisinin devamıdır” demek suretiyle ifade ettikten sonra, 20 Temmuz 1974 Kıbrıs'a, TSK'nın emsalsiz bir başarı ile yaptığı indirme ve çıkarma harekâtının MSP-CHP hükümetinin koalisyonu esnasında yapıldığını hatırlattım. Bunun 1683'de Merzifonlu Kara Mustafa Paşa'nın Viyana kuşatmasında husule gelen bozgundan sonra vermeye başladığımız çekilme harekâtının, ta Kıbrıs indirme çıkarma harekâtına kadar bir müdafaa savaşları olduğu kâh verdiğimizi geri almak, kâh geri aldığımızı kaptırmak şeklinde olmuştur; fakat fetih yoktur. Diğer bir deyimle ya istirdat, ya kaptırmak vukuu bulmuştur diye izah ettik. "Bitmeyen Mücadele Erbakan" adlı kitabımızda yazdıklarımızı anlatırken, Cenevre'de diplomasi masasının mücahidi olan Çaykara'nın kıymetdar evlâdı, Adalet eski Bakanı İsmail Müftüoğlu Beyefendi'nin, Merhum Dışişleri Bakanımız Prof. Turan Güneş'i nasıl istifadan vazgeçirdiğini dile getirdik. Bu bölgenin evlâdıdır dediğimizde, hamdolsun salonun adetâ ayaklandığını sandım. Vakfıkebir'in bağımsız belediye başkanı Sayın Birinci, bize çiçek sunarken, göz pınarlarında taşmak üzere olan gözyaşları saklarken, bizim de kalbimizi lerzan etti desem mübalağa olmaz.
Bu yolculukta Pegasus Havayolları'nı pilot ve personeline başta olmak üzere teşekkür eder, başarılarının devamını dilerim.
Çarşanba günü Trabzon'a indiğimizde AGD Vakfıkebir Başkanı Hüseyin Gümüş, Nureddin Atmaca, on sene evvelden tanıdığım Mahmud Sayın Beyefendiler bizi istikbal ettiler. Kucaklaştık. İstikamet Ahi Evran türbesi ve Câmii, Boztepe'de Binbaşı Ali Şükrü merhumun kabrini ziyaret ettik. İrşadıyla herkesin sevdiği Ahmed Yaşar Hocaefendiyi ziyaret ettik. Öğle namazını Süleyman Akyüz Hocaefendi'nin imametinde eda eyledik. Vakfıkebir'de Em. Öğretmen ve Hilâl Kitapevi'nin sahibi Mehmed Alp kardeşim, Yusuf ve Mustafa Çakar kardeşler, Ali Usta, Şenol Yıldırım, Köksal Kasımay (Ümraniye AGD Başkanı Yakup Kasımay'ın yakını), Murad Ozulu, Muhammet Gül, Gökhan Kayhan, Yılmaz Taşkın ile muhterem matematik öğretmeni Nureddin Bey'in iki mahdumu, Mustafa ve Ömer Atmaca ile muhterem hanımefendi vâlidelerinin hazırlayıp sunduğu gece yemeği unutulmazlarımız olmuştur. Kendilerine iki cihan saadeti dilerim.

ÇAĞLAYAN’DA GAZZE AĞITI
Mitingden ne olur demeyin! Mitingler, protestolar, bunları destekleyen beyanlar, makaleler, şiirler ve resimler, bu mitingleri tertipleyenlerin, katılanların orada hissiyatını dile getirenlerin; dinleyenlerle ve radyo, televizyon aracılığıyla vatan sathına duyurmaları ve bu esnada meydana gelen vecd ve kararlılık, o milletin mitingi icâb ettiren husus hakkındaki yapabileceklerinin, göze aldıklarının, dünyanın gözleri önünde millete biz bu karardayız demektir.
Milletimizin meydanlara indiği ve itikat ettiği gâyeye dâir içtiği and, yaptığı misak, bu mitingler yoluyla milletle ittifak hâlinde sağduyu olarak teşekkül ettirilir. Bu mitinglerin en evvel akla geleni ki; İstiklâl Savaşımızın Sultanahmed Meydanı mitingi diye bilinen ve de ilk defa, iki bayanın Halide Edip ve Nâkiye Hüseyin hanımların toplum karşısında dinî ve milli ifadelerle tezyin olunmuş hitabeleridir. İslâm âleminin bin yıllık târihinin kılıç ve kalkanı olan büyük milletimiz, Filistinli Müslümanların, insanlığın kanseri siyonizmin menhus ve merdut plânlarıyla, 60 yıldan beri kimi zaman sinsice, kimi zaman âlenen yılan ısırığı gibi saldırıya mâruz kalmasının karşısındaki tutumunu bir yemin hâlinde Çağlayan Meydanı'nda 1.5 milyona yakın sayıdaki insanının katılımıyla, iletişim vasıtalarının sağladığı büyük imkânlarla bütün dünyaya duyurdu. Bunların arasında orada ispat-ı vücud etmekten kaçınmayanlara ne mutlu.. Mücbir bir sebebi olmaksızın gitmeyen, olanları önemsiz addedenlerin ise gönüllerinde husule gelecek hidayete kavuşmalarını temenni etmek, bu hidayet sonucunda ileri görüş sahibi olarak hakikatı haykırmak, din kardeşinin istiklâliyet-i tâmmesini kazanmasında emeğini bulundurmak, kendisi için istediğini, din kardeşi için de isteyen olmak niyazı, dualarımızdadır.
Deriz ki; Numan Bey'in, kendini Filistin dâvasının bir taraftarı hisseden Musevi genç kızın, yıllar önce İsrail'in zülum aleti tankının altında can vermesini der hatır ederek, o insaniyet tarafı takdire şâyan kızın resmini, elinde taşıyandan kürsüye göndermesini istemesi ve bunu ahaliye göstermek suretiyle millete biz hiçbir insana düşman olmayız. Biz sadece zâlimlerin düşmanıyızdır. İşte bu resimdeki ve hayatını zâlimleri protesto etmek için vermek sureti ile insanlık dersi verirken, bizim de asla zâlimlerden başka kimsenin düşmanı olmadığımızı hatırlattı. Siz (yâni bizlere) antiseministsiniz (Yahudi düşmanısınız) diyenlerin de, ağzının payını, nezaket dolu ifadelerle vermiş oldu.
Öte yandan biz Hakk'ı söyleyelim ki; haksızlık yapmayalım: İsrail dostluk grubundan istifa ederek ayrılanlara, “Bizim söylemimiz tebrik değil, orada ne işiniz vardı?..” diye sormak olmalıydı. Çünkü bundan 3-4 sene evvel, söz konusu gruba üye olanların büyük bir kısmı, onları, yâni İsrail'in dünya huzurunu bozan unsur olduklarını 30 yıl terennüm etmiş olmalarını, bu İsrail'in hangi güzelliği, o gruba üye olmaya koşturdu sizi diye sormak, en evvel biz eski arkadaşları olarak teessüf etmeliyiz. Numan Bey; bu mitingi asla parti propagandası hâline getirecek hiçbir cümlenin sahibi olmadı. Bu da, elbette takdire değer bir tutumdu. Fakat yolda, birisi yanındakine: "Bu tip mitingleri neden hep Milli Görüşçüler yapıyor?" diye soruyordu... Bunun cevabını herkesin bizzat vermesi gerekir. Fiemanillah.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Metin Hasırcı Arşivi