Kaderin Gazze penceresine yansıması
Yurtdışından ve yurtiçinden kaynaklanan bunaltıcı gelişmeler insan yüreğini çok yoruyor...
Hepimiz insanız: Kırılıyoruz...
Kızıyoruz...
İnciniyoruz...
Yüreklerimiz yara-bere oluyor!
Ama elimizden bir şey de gelmiyor...
Çaresizlik içinde kırılan umutlarımızla kala kalıyoruz.
Sanki sizi bunaltmak, ezmek, yıkmak için tüm dünya işbirliği yapmış...
Sanki her şey üzerinize abanmış ruhunuzu param parça etmeye gelmiş...
Yalnızlaşırsınız...
Koskoca evrende tek başınıza kaldığınızı sanırsınız...
Sizi dinleyen, dinleseler bile sizi anlayan kimse kalmamıştır sanki...
Sanki yüreğiniz kör bir kuyuya düşüp yitmiştir...
Öylesine bitmiş, tükenmiş, incinmiş, yıkılmış hissedersiniz kendinizi...
Umutlarınızdan kırıntı dahi kalmamış, enerjiniz tükenmiştir. O kadar ki, içinizden çırpınmak bile gelmez. Kurtulmak istemezsiniz.
Sadece korktuğunuzu, ürktüğünüzü ve sadece kaçmak, kurtulmak istediğinizi düşünürsünüz.
Bu durumda sadece iki yol kalır karşınızda: Ya şartlara teslim olup çürüyeceksiniz, ya da direnip o yıkılış anını dirilişe çevireceksiniz.
Zaten asıl diriliş anı, yıkılış anıdır!..
Yıkıldığı yerde dirilmesini bilmeyenler (fert, millet ya da devlet) yüzüstü sürünmeye mahkûmdurlar.
•
Daha önce verdiğim su kertenkelesi örneğini hatırlamanın şimdi tam sırasıdır...
Su kertenkelesi, su üzerinde yürüyebilen ayaklı bir yaratıktır...
Ama bu hiç de kolay bir şey değildir...
Kertenkelenin su üzerinde yürüyebilmesi için saniyede yirmi adım atması gerekir.
Bunun için su kertenkelesi büyük bir çaba sarf eder, saniyede yirmi adım atar ve su üzerinde yürür.
Bu ne demektir biliyor musunuz?..
Saniyede yirmi adım atacak kadar kendini geliştiren her canlı (insan dâhil) su üzerinde yürüyebilir demektir.
Yani yenilsek, ezilsek, yalnızlaşsak, bir anlamda karanlık kuyulara düşsek bile, vazgeçmek yok, hatta hedefimizden sapmak yok...
Asla pes etmek yok...
Bıkmak, kaçmak yok...
Hele hele, umutsuzluk hiç yok.
Bıkan ve kaçan kaybeder.
Gazze kaçmıyor işte, inadına direniyor!
Bununla birlikte insanız işte: Ruhumuzu zaman zaman bıkkınlık, yorgunluk, yılgınlık avuçlayabiliyor...
Şartlar aleyhimize gelişebiliyor...
Kural şudur: Şartları lehine çevirmeye çalışmayan, hayata teslim olur...
Hayata teslim olan biter!
Bakın ki, Peygamberler ve başarılı tarihi şahsiyetler şartlara teslim olmuşlar mı?..
Hayata zaman zaman Hz. Yusuf, Hz. Yunus, Hz. İbrahim, Hz. Hâcer, Hz. Musa, Hz. İsa ve nihayet Hz. Alişan Efendimiz’in (s.a.v) penceresinden bakın...
Bizimkinden çok daha zor şartlara bile teslim olmamışlardı.
Hz. İbrahim Nemrud’u, Hz. Yusuf yalnızlığı (onu çekemeyen kardeşleri tarafından kuyuya atılmıştı) ve karanlığı (yedi yılı Mısır zindanlarında geçti), Hz. Yunus imkânsızlığı (balık tarafından yutulmuşluğunu hatırlayalım), Hz. Musa Firavun’u, Hz. İsa Roma despotlarını, Hz. Hâcer çölü, Hz. Alişan Efendimiz ise, elindeki tüm dünyevî imkânlarla birlikte Ebucehil’i yendiler...
Hayata onlar gibi bakın...
Olumsuz şartları abartacağınıza imanınızı ve imkânınızı abartıp, olumsuzlukları aşmaya çalışın...
Şartlara teslim olacağınıza, direnmeyi deneyin.
Bilin ki, direnme gücünüz imanınızdadır!
Hedefe kilitlenir, emeğinizi ve yüreğinizi seferber eder, yılgınlığa düşmez de şartlara direnirseniz, Allah’ın inayeti ve rahmeti üzerinize iner...
Ve olmazlar olur...
Gazze’de de olacak inşallah, bekleyin!
Şimdilik ders alma dönemindeyiz...
Bugün yaşananlar, kaderin Gazze penceresine yansımasından ibarettir
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.