Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Farkında mısın Baykal, yine mandepsiye bastın!

Farkında mısın Baykal, yine mandepsiye bastın!

Yaşadığımız bunca “dehşet tablosu” yetmiyormuş gibi, televizyon ekranlarında izlediğim Bay Baykal’ın “öfke ve panik” içindeki suratı, bir başka dehşet yaşattı bana... Ne yalan söyleyeyim, bir Ecevit’in, Merve Kavakçı’ya hitaben sarfettiği; “Burası devlete meydan okuma yeri değildir!.. Bu hanıma haddini bildirin!” şeklindeki “böğürme”yi andıran höykürüşü, bir de Bay Baykal’ın, AK Parti’ye yönelik “öfke ve kin dolu” bir ses tonuyla bağırması bana “şok” yaşatmış, dehşete düşürmüştür!.. Bay Baykal, AK Parti iktidarını “Hitler öncesi ve sonrası”na benzetirken, “Humeyni öncesi ve sonrası”na benzetirken, “Cumhuriyet’e sahip çıkanlardan hesap sorulduğunu” ileri sürerken, ister istemez sordum; “Bu öfke ve panik niye?”
Yoksa, yine “mandepsi”ye mi bastı Bay Baykal?.. Yine bir “tuzağa düşürüldüğünün” farkına mı vardı?.. Ya da, evdeki hesap, yine mi çarşıya uymadı?..
Değilse bu öfke ve hiddet niye?..
“Ergenekon’un avukatlığı”na soyunmanın da ötesine geçip, bu defa “Ergenekon Sözcülüğü”nü üstlenmenin esbab-ı mucibesi ne?..
Bay Baykal, “bir şeylerin yolunda gitmediğinin” farkına varmış olmalı!..
Ama, “yolunda gitmeyen” ne?..
BARONLARIN İSTANBUL ZİRVESİ!
İşin doğrusu, Baykal’ı “öfke, hiddet ve şiddet”e sevkeden olayı “deşifre” etmeden, onun “halet-i ruhiyesini” izah etmek mümkün olmaz...
O halde, “deşifre” edelim:
Efendim, biliyorsunuz... “Cumhurbaşkanlığı seçim süreci”nin öncesinde; bir yandan “367 Sabih”in dayatmaları, bir yandan “bindirilmiş tayfa”ların sık sık düzenlediği “miting”ler ve Süleyman Demirel’in de “Halkın müthiş bir gövde gösterisi!.. Böyle bir miting görmedim!.. Bu mitingler halkın kendisine aittir” diyerek destek verdiği bu mitinglerde Bay Baykal’ın da boy göstermesi ve bu mitinglerde bol bol “laiklik” sloganları atılması hafızalarımızdaki tazeliğini koruyor...
Baykal zannediyordu ki; bu mitingler, sandıklara “oy” olarak yansıyacak!..
Kendisine “akıl” ve “gaz” verenler “Bastır” deseler de, İstanbul’un gözlerden ırak, kuytu köşelerinde “birileri” toplantı üzerine toplantı yapıyordu!..
Toplanıyorlardı, çünkü gidişat, hiç de umdukları gibi değildi!..
Onlar, “laiklik” sloganlı sözkonusu mitinglerin “CHP’ye oy getireceğini” düşünmüşlerdi ama, “anket”ler, hiç de öyle göstermiyordu!..
Özellikle “27 Nisan e-muhtırası”ndan sonra, ibre tamamen AK Parti’ye kaymıştı!.. Görünen oydu ki, AK Parti, “yüzde 40’ın üstünde oy” alacaktı!..
“Eyvah” dediler;
“Bir yerde, yine yanlış yaptık!”
O günlerde karar verdiler;
“Bu milletin laikliği-maikliği iplediği yok!.. Demek ki, laiklik karın doyurmuyor!.. O halde, AK Parti’nin yumuşak karnını bulalım ve oradan vuralım!”
AK PARTİ’NİN YUMUŞAK KARNI
AK Parti’nin tek bir yumuşak karnı olabilirdi, o da “yardım”lar ve “yolsuzluk”lar!..
Demek oluyordu ki;
“Yardım” ve “yolsuzluk” iddiaları gündeme getirilirse, “AK Parti, milletin gözünden düşürülebilir!”
Sürecin nasıl işlediğini biliyorsunuz.
“Deniz Feneri”ydi, Şaban Dişli’ydi, Dengir Mir Mehmet Fırat’tı derken; AK Parti’ye, bu arada “yardım kuruluşları”na ve elbette “yardımlaşma” kavramına esaslı darbeler indirildi!..
Kabul ve itiraf edelim ki;
“Kartel destekli” bu darbeler, AK Parti’yi bir hayli sarstı!..
Pek “istenen” kadar olmasa da, AK Parti’nin oylarında “düşüş” yaşanmaya başlanmıştı!..
O halde, “yolsuzluk” kampanyaları, “kriz, işsizlik ve kepenk indirme” haberleriyle de desteklenmeliydi!..
Aydın Doğan medyası, bu görevi seve seve üstlendi!.. Öyle ki; “15 yıl önce kapanmış fabrika”yı, “yeni kapanmış” gibi gösterdiler!..
Doğrusu, işler iyi gidiyordu!..
Kemal Kılıçdaroğlu, iyi ses getiriyordu!.. Sadece “iddia” ileri sürse de, iddialarıyla ilgili “belge” gösteremese de, “havası binbeşyüz”dü!..
O halde, “takviye” edilmeliydi!..
Yanılmıyorsam, emrine 7-8 eleman verildi!.. İşleri, sadece “ihbar”lara bakmak ve bunları değerlendirmekti!..
Uzun lâfın kısası;
İşler iyi gidiyordu, iyi!..
Hele şu, “çarşaflılara rozet” numarası iyi tutmuştu!.. Öyle ya; “din, hiç kimsenin tekelinde değil”di!.. İşte, dini AK Parti’nin tekelinden kurtarmışlardı!..
Bu gidişle;
“CHP’yi hiç kimse tutamaz”dı!..
Hele hele, “önümüzdeki mahalli seçimler”de, 22 Temmuz genel seçimlerinde aldığı oyun da üzerine çıkarsa, “CHP, iktidara bile yürüyebilir”di!..
29 MART SONRASI HESAPLAR
Nasıl mı?..
“Birileri”nin hesabı şuydu:
“CHP’nin, 29 Mart’taki mahalli seçimlerde alacağı oy, 22 Temmuz’da aldığı oyun üzerine çıkarsa ve tabiî AK Parti’nin 29 Mart’ta alacağı oy, 22 Temmuz’da aldığı oyun altına düşerse, Aydın Doğan medyasının da bastırmasıyla, bir meşruiyet tartışması başlatılacak!
Yani, AK Parti, bir erken seçime zorlanacak!..”
Yalnıızz... Bu “strateji”nin uygulamaya konulabilmesi için “CHP’nin bir şey daha başarması” şart!..
CHP, 29 Mart’ta mutlaka ama mutlaka, İstanbul veya Ankara Büyükşehir belediye başkanlıklarından birini almak zorunda!..
Yani; ya Kadir Topbaş’ı devirecekler, ya da Melih Gökçek’i!..
Birinden birini devirmeliler ki; “erken seçim” diye, daha rahat bastırsınlar!..
MHP’Yİ DESTEKLE, AK PARTİ’Yİ KÖSTEKLE!
Biliyorsunuz, “CHP’in vurucu(!) gücü” Kemal Kılıçdaroğlu yine devreye sokuldu... Önce Gökçek hakkında, sonra Topbaş hakkında “iddialar” ileri sürdü!..
Gelin, görün ki;
Ortaya “tatmin edici bir belge” koyamadığı için inandırıcılığını kaybetmeye başladı!..
O halde; bir “argüman” daha bulunmalıydı... Çünkü, bu işler “Kılıçdaroğlu’na bırakılmayacak kadar ciddi”ydi!..
Öyle ya;
“Ergenekon kapıda”ydı!..
Ha geldiler, ha geleceklerdi!..
Derken, Uğur Dündar’ın Star TV’sine ve Hürriyet’in Ankara İlâvesi’ne bir görev verildi... Hadi, “görev verildi” deyip onurlarını incitmeyelim; “plân”a destek vermeleri için ikna edildiler!..
Plân, şuydu:
“MHP’nin adayları desteklenerek, Gökçek’in altı oyulacak... Çünkü Gökçek, az da olsa MHP tabanından oy alıyor!..”
Star TV’ye ve Hürriyet’in Ankara ilâvesine bakanlar görürler ki; “MHP’li Belediye Başkanları sürekli köpürtülmekte” ve “pire”leri “deve” gibi gösterilmektedir!..
Acaba niye?..
“MHP’yi çok sevdiklerinden” mi?..
“Hizmet”leri çok iyi olduğundan mı?..
Hayır, hiçbiri değil!..
Ya “MHP’yi kullanarak Gökçek’in oylarını bölmek” ve dolayısıyla CHP adayı Murat Karayalçın’ı kazandırmak, ya da İstanbul’u Kadir Topbaş’ın elinden almak için!..
Plân bu!.. Eğer Ankara veya İstanbul’dan birini CHP kazanırsa, bilin ki “erken seçim” çağrıları daha da yüksek sesle yapılacak!..
Ama, Ankara ve İstanbul’dan birini almaları şart!.. Ve tabiî, AK Parti’nin yüzde 47’nin altına düşmesi, CHP’nin de yüzde 20’nin üzerine çıkması şart!..
ERGENEKON’A BU DESTEK NİYE?
“İstanbul’un kapalı kapıları arkasında” yapılan “baron toplantıları”nda alınan “karar”lar, çizilen “strateji”ler ve yapılan “plân”lar, aynen böyle!..
Eksiği var, fazlası yok!..
Peki, işler “Plânlandığı şekilde” gidiyor olmasına rağmen, CHP kurmayları ve Bay Baykal, yeniden niye “agresif”leşti, “suratları niye sirke satmaya” başladı!..
Hele de Ergenekon Terör Örgütü’ne yönelik operasyonları bahane edip, yeniden niye “laiklik” veya “Cumhuriyet” demeye başladılar?..
Yoksa, “yolunda gitmeyen” bir şey mi var?..
Bir şeyler “ters” gidiyor olmalı ki;
“MHP tandanslı” YÖK eski Başkanı Kemal Gürüz’ün evi aranırken, CHP’li 3 milletvekili, destek için kapısına dayanıyor!..
Ellerinden gelse, evi aratmayacaklar!..
Hakimler ve Savcılar Birliği’nin “gırtlağına kadar siyasete gömülmüş” Başkanı Ö. Faruk Eminağaoğlu, Sabih Kanadoğlu’nun arkasında “koruma” gibi!..
Enteresan bir adam şu Eminağaoğlu;
Askerlik yapmaya gelince “çürük”,
Ama Ergerekon’a çakı gibi “asker!”
Ya, “CHP yandaşı medya”dan Cumhuriyet yazarı Hikmet Çetinkaya’nın yaptığı ve Hürriyet’ten Oktay Ekşi’nin yazdığı ne?..
Çetinkaya, Dalan’ın vakfı aranırken, nefes nefese ve eli ayağına dolanmış vaziyette oradaymış!..
Bay Oktay Ekşi de; “yavuz hırsız ev sahibini bastırır” misali, “devlet gücü”nü kullanıp da “terör” estirenlere karşı çıkmak yerine, Ergenekon Terör Örgütü’ne yönelik operasyonlara karşı çıkıp, bunun “devlet terörü” olduğunu ileri sürmüş!.. Oysa, Ergenekon’a yönelik operasyonun amacı, “devletin gücü”nü kullanarak “terör” estirenlerin “plân”larını bozmak ve “cephanelik”lerini ortaya çıkarmaktan başka bir şey değil!..
Bu “fotoğrafı” ortaya koydum ki, “CHP’nin ve CHP yandaşları”nın neye ve kime hizmet ettikleri iyice anlaşılsın!..
CHP ve yandaşları “Ergenekon’a sahip çıkarlar”ken aslında, “kullanıldıklarının” farkında bile değiller!.. Çünkü, CHP’yi sahneye sürenler, aslında “kendi paçalarını kurtarma”nın derdinde!..
Yoksa, bu “dalga”lar, bir “tsunami”ye dönecek ve “kapalı kapılar ardında hesaplar yapan birileri”ni de içine alacak!..
CHP, işte bunun farkında değil!..
İSRAİL’İN SALDIRISI... ERDOĞAN’IN GİRİŞİMİ!
CHP’nin ve onu sahneye sürenlerin farkında olmadıkları bir şey de, “AK Parti’nin oyları”nın, yüzde 47’nin de üzerine “tırmanmaya” başlaması!..
“Terör Devleti İsrail’in Gazze’de giriştiği “soykırım” amaçlı “saldırılar”dan sonra, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın, bu “zalim”lere karşı çıkan eylem ve söylemleri, dahası Emine Erdoğan hanımefendinin, “Uzat Elini Ey İnsanlık” sloganıyla, “lider eşleri”ni İstanbul’da toplayıp, “insanlık suçuna dur” demeye çağırması, AK Parti’ye yönelik “sempati”yi yeniden artırdı!..
Üstüne, “yargı”nın elini güçlendiren “Ergenekon operasyonları” geldi ki; Bay Baykal “öfke ve panik” içine girmesin de, ne yapsın?..
Öyle görünüyor ki;
29 Mart’ta bir “hezimet” daha yaşayacak CHP!.. Ankara veya İstanbul’dan birini alamayacağı gibi, oy oranı da yüzde 20’nin altına düşecek!..
Uzun lâfın kısası;
“İstanbul Baronları”nın stratejisi doğrultusunda hareket eden Bay Baykal, bu stratejinin “fiyasko” ile sonuçlanacağını görmeye başladı!..
Öfkesi ve paniği bu yüzden!..
Fena halde “mandepsi”ye bastı!..

Diyanet’ten rica
Öncelikle, Diyanet tarafından Cuma günü başlatılan “Filistin’e yardım” kampanyasını ve bu kampanyanın ne kadar “önemli” olduğunu anlatmaya çalışan “müftü”ler ile “hoca”larımızı can-ı gönülden kutluyor, bu kampanyaya destek veren “mü’min”leri de yürekten tebrik ediyorum!..
Malûm, “Filistin’e yardım” demek, bir anlamda “İsrail’e cevap” demek!.. Filistin’e “yardım” demek, İsrail’e “boykot” demek!..
Ve yine malûm ki; “yardım” sadece “para” verilerek yapılmaz!.. İsrail’e veya bu ülkeye destek veren firmalara uygulanacak bir “boykot” da, “Filistin’e yardım”dır!..
Meselâ, Pepsi veya Coca Cola’nın boykotu!.. Diyanet, umarım ki Umre veya Hac’daki “meşrubat listesi”nden Pepsi’yi çıkarır!..
Çünkü; bir yanda Filistin’e yardım, bir yanda Pepsi, hayli çelişkili!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi