Çerkez televizyonu hayırlı olsun!
TRT Şeş yayına başladı; hayırlı olsun diyeceğim ama arşivime bakıyorum, bundan nerdeyse üç yıl evvel Kürtçe televizyon için ben tebrikatta bulunmuşum bile; yazının başlığı "Ser Xerebe!"Çok ileri görüşlü olduğumdan değil; o günlerde TRT 3, zannediyorum sabaha karşı saatlerde Kürtçe, Boşnakça, Çerkezce, Arapça gibi TC vatandaşlarının konuştuğu dillerde yayın yapmaya başlamıştı.
Yetersizdi, temsilî nitelikliydi, ottan çiçekten bahsediyordu ama aşılması gereken bir psikolojik eşikti. İşte o günlerde Kürtçe'de hayırlı olsun mânâsına gelen bir başlıkla Kürtçe'nin televizyon dili haline gelmesi hakkında bazı tahminlerde bulunmuş ve özetle, "Şimdi Kürtçe'nin sırtına 'dünyanın gailesi' biniyor. İşiniz zor; dileriz ki 'millî kimlik' sıkıntıları, bugünkünden daha fazla olmaz." demiştim.
Bu tahminin doğru çıkıp çıkmayacağını zaman gösterecek fakat basınımızda "Hayırlı olsun öyle yazılmaz, böyle yazılır!" diye editörlerin Kürt dili imlâsı hakkında kavgaya tutuşmalarının üstünden birkaç gün geçmeden Çerkez kardeşlerimiz alelacele sıraya girerek taleplerini hükümete ilettiler. Kafkas Dernekleri Federasyonu Genel Koordinatörü Cumhur Bal, bakınız ne söylemiş: "Kürtçe yayına başlayan TRT 6'nın adı aslında çok dilli kanal. Bu kanalın çok dilli hale gelmesi için Kürtçe dışında da yayınlar yapılması gerekir. Türkiye'de 6 milyon Çerkez var ve Çerkezler de kendi ana dillerinden yayın izlemenin zevkini alabilecekleri doyurucu, tatminkar yayınlar izlemek istiyor."
Yoo, katiyyen karşı değilim; bu gidişle TRT'nin televizyon yayınları, 18-20'ye kadar numaralandırılsa da bunda mahzur görmem. Neticede uydu kanal alıcı cihazlarının (receiver) yayın listesinde sayısı belki de bini geçen miktarda kanal yer alıyor. TRT'nin numaralı yayınları da bu sayıyı biraz daha artırır o kadar.
Benim bu alıntı cümlesinde en çok hoşuma giden şey, Türkiye'de 6 milyon Çerkez'in bulunduğu iddiası oldu sadece. Sayıları abartmayı çok seviyoruz fakat abartılı rakamları üst üste koyunca Türkiye'nin nüfusu resmi rakamların çok üstüne çıkıp 100 milyonu filan buluyor. O zaman da Nasreddin Hoca'nın ciğer yiyen kediyi tartması fıkrasında olduğu gibi böyle rakamlar ileri sürmenin ciddiyeti kalmıyor.
Belki de vaziyet, fıkralarda olduğu gibidir; ne dersiniz?
Ama kızmaca yok; sadece latifedir ve aşağıda okuyacağınız fıkralar Çerkez, Çeçen, Adige, Abzıh fıkraları, internetteki Çerkez sitelerinden derlenmiştir; ben onların yalancısı oluyorum yani.
*
Yaşlı bir Çerkez, çiftliğinin kümesindeki tavuk yumurtlamaz olunca endişelenip bir tedbir almak lüzumu hissetmiş. Birkaç gün süreyle tavuğu göz hapsine alıp takip ettikten sonra bakmış olacak gibi değil. Tavuğu yakalayıp demiş ki, "Bana bak; bugün de yumurtlamazsan seni keserim wolehil azim; anladın mı?" Birkaç saat sonra tavuğu çaktırmadan takibe başlamış, tavuk kümese girince bizimki yavaşça kafasını uzatıp bakmış ki tavuk orada oturmakta. Fakat tavuk sahibini görünce ürküp ayağa sıçrayınca bizimki, tavuğunun saygı gösterisini takdir etmiş,
-Otur otur, demiş, şimdi hörmetin zamanı değil, işine bak kerata!
*
Bu hadiseyi nakleden gerçek olduğunu ileri sürüyor. Rivayete göre Uzunyayla civarında Kayseri-Malatya yolu yakınlarında bir köyde geçiyor hadise.
Köyde, uykusu ağır bir gence arkadaşları oyun oynamak isterler. Mevsim yaz, harman zamanı; bu delikanlı somyasını dama çıkarıp yatıyor. Arkadaşları da kendi aralarında plan yapıp uykusu ağır delikanlıyı gece yarısı somyasıyla beraber ana yola taşıyor ve yolun ortasında bırakıp gidiyorlar. Derken bir süre sonra bir TIR kamyonu geliyor ama yol ortasındaki koca yatağı görünce can havliyle klakson çalmaya başlıyor.
Bizimki önceleri aldırmıyor ama yanıbaşına kadar gelip duran kamyon ısrarla klakson çalınca yatağından doğrulup haykırıyor:
-Yuh yahu, bu kadar da olmaz; gel dama çık bari!
*
Camiyle arası pek hoş olmayan bir Çerkez büyüğü, "Bunlar burada ikide bir toplanıp ne yapıyorlar acep?" diye merak ederek ömründe ilk defa camiye gidiyor. Adamcağızın tam içeri gireceği esnada cemaat, farz namazı için hep birlikte ayağa kalkınca bizimki büyüklük gösteriyor:
-Allah aşkına rahatsız olmayın; hörmet göstereniniz bol olsun!
*
Bir Çerkez köyünde çok güzel bir kız yaşıyormuş ve bu kızın şehirden bir "kaşen"i varmış (kaşen; kısaca arkadaş veya sözlü, sevgili demek). Bu iki arkadaş buluştuktan sonra "kaşen" durumundaki delikanlı kızı, (törelere aykırı ama) evine kadar getirmiş. Bunu gören köy delikanlıları çok kızmışlar ve kendilerine saygısızlık addederek köy çıkışında çocuğun yolunu kesmişler.
-Sen edep nedir bilmiyorsun, töreyi çiğnedin; seni döveceğiz arkadaş, demişler. Delikanlı demiş ki, "Yahu ben tek başımayım siz beş kişisiniz, bu töreye sığıyor mu?"
Çerkez delikanlıları bir duraklayıp bir köşeye çekilerek aralarında meşveret edip delikanlıya dönmüşler,
-Tamam, seni yine döveceğiz fakat bizim Hasan'la Murat senin tarafından olacak!
*
Yiğit geçinen Çerkez'in biri berbere gitmiş. Durumu gören berber, müşterisini koltuğa oturturken başlamış yiğitlikten dem vurmaya:
-Geçen gün bir filanca kabileden bir müşterim geldi; şöyle babayiğit, böyle cengâver... Üstelik beni susuz traş et diye yiğitlenmez mi? Vallahi adamı susuz sakal tıraş ettim gıkı bile çıkmadı..
Bizimki durur mu, "Vallahi ben de Çerkez'im; beni de susuz tıraş etsene!"
Berber başlamış susuz tıraşa fakat daha yarıya kalmadan adamcağızın yüzü kan revan içinde kalmış. Bizimki bakmış ki pabuç pahalı, "eh" demiş, "Benim ana tarafım da Türk'tür, yüzümün diğer yarısını sabunlayabilirsin!"