İnsanı yaşat ki...
İlköğretim öğrencisi bir çocuk, okula soktuğu kuru sıkı tabancayla bir kızı yaralıyor...
Mimar ve mühendislerimizin planlayıp denetlediği inşaatlar ilk depremde yerle bir oluyor...
Kimi avukatlar müvekkillerini karşı tarafa satıyor...
Bazı doktorlar, tedavi ücretini ödeyemeyen hastasını hastanede rehin tutuyor...
Bazı işadamları göz göre göre halkı soyuyor...
Kimi memurlar rüşvet alıyor, kimileri işi yokuşa sürüp “Bugün git yarın gel”lerle vatandaşı canından bezdiriyor...
Bütün bunları en aza indirmenin en kestirme yolu, “insan”ın kıymetini kavramaktan ibarettir.
•
Esasen “önce insan” anlayışı, hem dini, hem de millî kültürümüzün ön şartıdır. Kutsal kitabımız Kur’an, her şeyi insan ekseninde, insanın hayrı için değerlendiriyor.
Millî kültürümüzün temelinde de, aynı anlayış var: Osman Gazi’nin maneviyat önderi ve kayınpederi Şeyh Edebali, Osman Gazi’ye öğütlerinin bir yerinde şunu söylüyor: “Oğul Osman, insanı yaşat ki, devlet yaşasın!”
Bir bakıma insan hayatın kıblesidir. Kâinatın kıblesi hayat, hayatın kıblesi insan, insanın kıblesi Kâbe’dir! Sonuç olarak her şey Allah’a yöneliktir.
•
Osmanlı Devleti’nin kurucusuna, Şeyh Edebali, “İnsanı yaşat” diyor: “İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın!”...
Tabii insanı salt bu sözle yaşatamazsınız...
Bu sözü rehber edinerek. İnsanı öncelikle özgürleştireceksiniz. İnsan inançta özgür, itikatta özgür, ibadette özgür, kıyafette özgür, seyahatte özgür, ticarette özgür olacak...
Karnı doyacak. Bunun için de çalışabileceği iş alanları açacaksınız. Huzur içinde korkusuzca seyahat edebileceği bir huzur ortamı (asayiş) temin edeceksiniz. Huzur ortamında insan rahat çalışacak, rahat üretecek, rahatça alım-satım yapabilecek.
Bediüzzaman’ın ifadesiyle, “Hayat insana musahhardır” (yardımcıdır, hizmetçidir - Sadece insan kendi hayatını zorlaştırmak, dünyasını cehenneme çevirmek için çabalar ki, bu apayrı bir konudur. Nedenlerini inşallah bir başka gün tartışırız). İnsanın hayatını zorlaştırmayacaksınız.
çünkü insan çok değerlidir. O kadar değerlidir ki, Allah, yarattıkları içinde sadece onu muhatap almış, Cennet’i ve Cehennem’i sadece onun için halk etmiştir...
Bu ikisinin arasında tercih yapma hakkına sahip (irade) tek varlık da, yine insandır (Meleklerin bile tercih yapma hakları yoktur). Sevmediğimiz, umursamadığımız, ideolojik tercihlerimiz yüzünden kırdığımız, incittiğimiz insan işte böyle derin bir varlıktır.
Böyle bir varlığı herhangi bir siyasi, sosyal, ekonomik, ideolojik tercihten dolayı kırmak “çağdışı” bir davranıştır. Faşizm, komünizm gibi, insanı “araç” sayan sistemlerin uzun süre yaşayamadığına da tarih şahittir.
Bir ayrıntı daha: Kültürümüz, “İnsan kalbi kırmayı Kâbe yıkmak”la eş anlamlı saymıştır.
•
“Kâinatın (evrenin) merkezi hayat, hayatın merkezi insandır” diyor, Bediüzzaman.
Yani İslâm inancında, “insan amaçtır.” Diğer tüm varlıklar, bu “oluş”un karşısında, “teferruat” sayılır.
Malum: Hava, güneş, su, bitki, uzay, galaksiler ve her şey... Kısacası tüm evren ve evrenin içindekiler hayatı oluşturmak için plânlandı...
Hayatın yüzü ise insana dönüktür. Demek ki insan, yaradılış dediğimiz “oluş”un gayesidir. Bu, diğer yaratılanların insanın hayatını kolaylaştırmak üzere plânlanmasından da bellidir.
İnsanın sözkonusu olduğu yerde diğer her şey teferruat kalır. Halbuki biz insanı “gaye=amaç” olarak değil “vasıta=araç” olarak görme eğilimindeyiz...
“Gaye”yi “vasıta” olarak görme eğilimine girerseniz, onu (insanı) ister istemez kullanmak istersiniz.
Problem de tam bu noktada başlıyor: Herkes, insanları, kendi ekonomik, ideolojik, sosyal ve siyasal tercihleri istikametinde kullanmaya kalkışıyor...
O zaman da, tabiî, “insan insanın kurdu” haline geliyor.
•
Bence insana yapılabilecek en büyük hizmet, onu Kur’anî ifadesiyle ekmel-i varlık=yaratılmışların en üstünü sayıp bu çerçevede insana yaklaşmaktır.
Bu anlayışı inşa edip besleyecek en önemli kurum ise ailedir. Bu yüzden anne-babaların geleceğin Türkiye’sini inşada çok önemli misyonlar yüklendiklerine inanıyorum.
Yine bu yüzden annelerin kendilerini eğitmeleri, babaların ise kendilerini eğitmenin yanı sıra, ailelerine daha fazla zaman ayırmaları gerektiğini sürekli tekrarlıyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.