Okuduğunu anlamak ve haddini bilmek
Yazarların ve ilim yolunda çabalayanların yazdıkları, anlattıkları ve yayınladıkları düşünce ve bilgiler, okunup anlaşılması; kısa vadede günlük hayatta, uzun vadede gelecekte yararlanmak içindir.
Okur ile yazar arasında yararlanmak da iki türlü olabilir. Biri okuyanların yararlanması, diğeri yazanların okuyucularından yararlanmasıdır.
Okurların yazarlardan yararlanması, bildikleri bir hususun teyidi, bilmediklerinin öğrenilmesi ve düşünce ufkunun açılması ve genişlemesidir.
Yazanların okuyuculardan yararlanması, onlara soracakları sorular ve yapacakları insaflı samimi tenkitler yolu ile olur. Ancak bunun sadece Allah rızasına dayalı olması ve nefisten-nefsaniyetten uzak olması gerekir.
Nefse, nefsaniyete ve taassuba dayalı yorum ve tenkitlerden yararlanmak söz konusu olmaz. Çünkü İslam’da nefse ve nefsaniyete yer verilmez. Bütün işler sadece Allah rızası için yapılır. Tenkit ve yorumlar da Allah rızası için yapılır. Bu hususun çok önemli olduğunu düşünüyorum.
Eğer yazarlar, maksatlarını muhataplarına anlatamayacak kadar aciz iseler kusur onlara aittir. İlim ve fikir hayatı ile meşgul olan kimselerin düşüncelerini felsefi ve muğlâk ifadelerde saklayıp halka sunarlarsa, bundan geniş halk kitleleri yararlanamaz; sadece dar çerçevedeki bazı insanlar yararlanırlar.
Yazılarlar eğer bu özelliği taşımıyor da yazdıkları şeyler günlük hayatta konuşulan dilden ise, bu yazılanları okuyanların her şeyden önce dikkatle okuyup anlaması gerekir. Bir yazıyı sadece bir defa okumakla anlamamışlarsa icabında birkaç kere okunmalıdırlar. Hele konu İslamla ilgili ise…
Özellikle, doğru dürüst okumadan ve yazarın maksadını da anlamadan kaleme sarılıp gelişigüzel yorum yapanlar, büyük bir sorumluk altındadırlar. Bir yazıyı anlayamayanın yapması gereken şey, yazarından açıklama istemektir. Yazarın maksadını iyice anladıktan sonra ancak yorum yapılabilir. Böyle yorumlar faydalı da olabilir.
Fakat gelişigüzel gerçekleşen okumalar ve bu okumalar sonunda yapılan yorumlar, Allah katında da kullar katında da sorumluluğu gerektirebilir. Ben bu hassasiyeti gözetmeyen bazı okuyucuların yazdıklarına ve yaptıkları yorumlara hayret ediyorum. Bilir-bilmez yafta yapıştırıp yazmak marifet değildir. Bu gibi davranışlar, kişileri sorumluluk altına sokar.
Hakiki Müslüman, bir konuyu ya iyi anlamalı yahut susmalıdır. Yahut iyice anlayana kadar gayret etmelidir. Gerekirse düşüncenin sahibi olan zat ile temasa geçerek işin aslını astarını öğrenmelidir. Kur’an-i Kerim bu gibi konularda nasıl davranılacağının ilkesini bizlere vermiştir. “Bilmediğin şeyin ardına düşme” buyuruyor yüce Rabbimiz…
Üzüntü veren önemli bir nokta, ömrünü İslamî ilimlerin ihyasına veren ve bu alanda senelerden beri emek harcayan ve ihtisas yapmış olan bilgi ve düşünce elemanlarını, bir çırpıda saf dışı ederek bilmemekle itham etmek, asla insaflı bir tutum değildir.
İslam’ın ve İslam âlimlerinin bize öğrettiği terbiye çizgisi bu değildir.
Bazı Müslüman kardeşlerimiz çizginin dışına çıkmakta; maalesef bunu hep yapmaktadırlar. Bu âciz kul da sıkça bununla karşılaşanlardandır. Bir makalemizi okuyup kendi kafasındaki anlayış istikametinde değerlendirerek hakkında karalayaıcı yorum yapmak yahut yazı yazmak, menfi kanaat üretmek asla doğru bir davranış değildir.
Her şeyden önce, bir yazar hakkında kanaat belirtebilmek için onun kim olduğunu, fikriyatını bütünü ile tanımak gerekir. Bunun için yazdığı kitapları biraz olsun okumak ve onun hangi çizgide bir insan olduğunu tespit ettikten sonra belki hakkında bir şeyler söylemek gerekir.
Ancak, bu da nefis ve nefsaniyet adına yapılamaz. Sadece gerçeği ortaya çıkarmak için yapılabilir. Selef âlimlerinin bize öğrettiği terbiye budur. Biz bu terbiye ile bağlıyız.
Bundan daha önemlisi, o şahsın ulaştığı ve dokunduğu kaynaklara ulaşmak ve dokunmak gerekir. Bilginin kaynağını görenler ile kaynağın suyunun suyunu görenler eşit değildir.
Cenabı Hak’tan niyazım, bizi bilerek yanlış yapmaktan koruması ve yanlışlarımızı düzeltecek insaflı okurlar nasip etmesidir.
Bir kimse, herhangi bir konuda maksadını ifade etmede kusurlu olabilir. Böyle bir kusur sabit olursa onun telafisi mümkündür. Bunun için okuyucuya görev düşer. Okuyucu, tereddüdü olan konularda açıklama istemeli ve sorular sormak suretiyle yazara yardımcı olmalıdır.
Önemli olan bir başka husus da şudur: Bir ilim adamı yahut bir yazar kendine göre doğru bildiklerini söyler yahut yazar. Okuyucunun, yazılanların tamamını alma zorunluluğu yoktur; ya da yazarların herkesin kafasındaki doğruları tadisk etme zorunluluğu yoktur. Tıpkı markette ki ürünler gibi… Beğenince almalı, beğenmeyince bırakmalı. Kalkıp da o malları yerden yere vurmakla meşgul olmamalı. Allah insaflı vicdanlı okuyucular versin.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.