Aleviler Ve Maraş
Habervaktim’de ilginç bir haber var:
“Alevi Kültür Dernekleri ve Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı tarafından Maraş Olayları'nda hayatını kaybeden Alevileri anmak için Narlı Cemevi'nde program düzenledi.
Programa çeşitli illerden de çok sayıda Alevi vatandaş katılım gösterdi. 1978 yılında yaşanan olaylarda hayatını kaybeden Alevi vatandaşlar için saygı duruşunda bulunulması ile başlayan programda Alevi Kültür Dernekleri Genel Başkanı Özdil bir konuşma yaptı.
Yaşanan olayların ardından 30 yıl sonra ilk kez Kahramanmaraş topraklarında böyle bir organizasyonun gerçekleştiğini kaydeden Özdil, olayların arka planını ve niye yapıldığını toplumda bir kez daha konuşulması ve bir daha yaşanmaması için bir duyarlılık oluşturmasını arzu ettiklerini belirtti.
İstediklerinin toplum arasında kinin, nefretin, geriye dönüş olarak herhangi bir husumetin ortaya çıkması olmadığını belirten Özdil, "Kardeşçe bir arada yaşayabilmenin şartlarını oluşturmak ve bir daha bunları yaşamamak için toplumsal hafızayı diri tutmak için buradayız." dedi.”(*)
Bir Maraşlı olarak “Hoş geldiniz Özdil Bey” diyorum. Amacınızı okuyunca çok sevindim. Sizi bu sözlerinizden dolayı tebrik ederim. Keşke Narlı ile beraber Kahramanmaraş’a da gelseydiniz ve burada da benzeri bir konuşma yapsaydınız. Emin olun sizleri bağrımıza basardık. Biz de kardeşçe yaşamaktan başka bir amaç taşımıyoruz.
Bugün her şey daha net, oyunlar daha anlaşılır ve tepkiler daha sağlıklı. Bugün “Ergenekon”lar, “Jitem”ler, “Derin Devlet”ler ve çeşitli çeteler neler neler yapmışlar daha bir belirgin. Emin olunuz ki o gün Kahramanmaraş’ta olanlar da halktan çok uzakta tezgahlandı ve Sünni veya alevi olaya katılanların bir kısmı o şehirli değildi. Gerisi de bilinçsiz, yalan yanlış propagandanın gözünü kör ettiği kimselerdi.
O gün bir sağ sol kavgası isteyenler, Alevi Sünni farklılığını o çatışmaya katkı sağlasın diye planladılar. Aleviler solu destekliyorlardı. İktidar da solda idi. Olaylardan aylar öncesinde halk arasında müthiş bir dedikodu, bir fısıltı geziyordu: “sağcı gençler her gün karakollarda işkenceden geçiriliyor...”
Bunlar doğru veya dedikodu olsun fark etmiyordu. Çünkü halk gerçek biliyordu. Ve bunlar sürekli halkı polis aleyhine kışkırtıyor, bileğliyordu. Nitekim yaygın kanat şuydu: polisten nefret eden halk, o gün yakalasaydı polislere saldıracaktı belki ama ortalıkta polis hiç gözükmedi.
Şimdi anlaşılıyor ki halk kitlesel olarak harekete geçsin diye hazırlanıyordu. 12 Eylül olsun diye anarşik olayların tırmandırılması ve seyirci kalınması gibi, Maraş olayları da bir ihtilale bahane olarak tezgahlanıyordu.
Ben o kara günün öncesinde Andırın kazasından Kahramanmaraş’a geldim. Ailemle bindiğim piyasa taksisi beni istediğim yerde indirmedi. Hatta sokağın başında bile indirmedi. “Maraş bildiğiniz gibi değil, sizi ancak kapınızda indiririm” diyordu. Yollardan geçerken bazı vitrinlerin yerde olduğunu gördüm.
Derken o gece kızıl kıyamet koptu. Sabaha kadar silahlar susmadı. Sabah da devam etti silah sesleri. Bu kadar silah da neyin nesiydi?
Öğleden sonra korka korka sokağa çıktım. Eski bildiğim mahallelere gittim. Sokaklarda insanlar toplanmış, olayları konuşuyorlardı. Bu arada dikkatimi çeken bir şey vardı, daha evvel hiç görmediğim, tipi de Maraşlıya pek benzemeyen bazı adamlar, Alevilerin yaptıklarını ve kendi cevaplarını anlatıyorlardı. Üslupları kışkırtıcıydı.
O gün bir şey daha dikkatimi çekmişti, çevre köylerden bu kadar insan nasıl haber alarak topluca şehre gelmişti. Sonra öğrendim ki her köye özel bir haberci gitmiş ve milleti yalan yanlış heyecanlı haberlerle şehre indirmişler. Anlaşılıyor ki bu iş çok planlı programlı hazırlanmış usta işi özel bir operasyondu.
Sonra Tekke mahallesine çıktım. Amacım oradan Serintepe’ye bakmaktı. Aleviler daha çok oralarda yaşarlardı. Yolda giderken birkaç tane yanan ev gördüm. Mahalle halkı kendi aralarında konuşuyorlar, “Bunlar gariban hamallar yahu. Bu fukaralardan ne istediler?” diye orada ölenlere acıyorlardı.
Nitekim daha sonra girdiğim bir fotoğrafçı dükkanında bir alevi genç, bana da dikkatli bakarak, “bizden kimseye bir şey yapamadılar. Ölenler hep fakir fukaraydı” diyordu. Yani ölen gariban Alevilerden anki kendini ayırıyordu. Ben o genci “militan” olarak değerlendirdim.
O gün ortalıkta polis yoktu, asker de yoktu. İkinci gün de öyleydi. Yanılmıyorsam asker üçüncü gün sokaklarda gezmeye başladı.
Peki ama nerdeydi bu asker bu zamana kadar? Devlet isteseydi iki saatte orayı askerle doldururdu.
Peki ama neden istemedi?
Sivas’ta da aynı şeyler olmuştu değil mi?
Evet, olan garibanlara olmuştu ve çok acıydı. Kahramanmaraş’lı sünnilerle aleviler o güne kadar hep dostane yaşamışlardı. Bir menfur el ortalığı karıştırdı. Bugün de Alevilere bakışımız dostanedir. Biz bu yurdun müşterek evlatlarıyız. Bazı Alevilerin o menfur olaydan sonra şehrimizden ayrılıp gitmeleri bize acı vermiştir.
Özdil’in sözlerine katılıyorum. Keşke bir gül demeti gibi derlenmiş bu kadar güzel söz arasına “Aleviler bundan sonra yanağına bir tane vurulan tokattan sonra ikinci yanağını çevirmeyeceklerdir” gibi gereksiz bir dikeni koymasaydı. Bunu bazıları “tehdit” olarak anlayabilir biz hoş görsek de.
Ve diyorum ki, gelin Maraş’ta da konuşun. Gelin misafirimiz olun. Olanlara beraber oturup ağlayalım. Gelin kin ve nefret yerine sevgiyi ön plana beraberce çıkaralım. Gelin, bu acıları bizden sonrakiler yaşamasınlar için, bir daha bu acılar hiç yaşanmasın için neler yapılabileceğini beraberce konuşalım.
(*)https://www.habervaktim.com/haber/47782/alevi_derneklerinden_ilginc_cagri.html