Çıbanbaşı
16 Eylül - 15 Ekim 1998 Yıl 2, Sayı 17 Aylık Hukuk ve Aktüalite Dergisi TEKLİF'de yazdığım bir yazının, bu günlerde doğruluğu onaylandı.
O makalemde şöyle yazmıştım:
"Havada uçan bir yaprağın hareketinde güneşin, yağmurun, toprağın, bulutun, denizin, lodosun, poyrazın.. etkisi vardır.
Beden ülkesinin Cudi dağı gibi olan tepesinde veya boynunda bir çıban çıktığında bundan tırnağın, saçın bütün tellerinin haberi vardır.
Beden ülkesi, el gibi iki taburunu gönderip onu kazımak, ezmek ister ama sıkınca acısını bütün vücudunda hissedince sıkmayı bırakır ve hemen doktora koşar.
Doktor, o çıbanı önce temizler, sonra üzerine şefkatli elleriyle bembeyaz, tertemiz ve yumuşak pamuk sarar ve içmesi için haplar verir.
Hasta, çıbanın küçük bir operasyonla alınmasını isteyince doktor "O zaman çıban bir başka yerinden çıkar. Senin ciğerin rahatsız, pislik üretiyor. Önce pislik üreten ciğerini tedavi etmemiz gerekir" diye cevap verir.
"Teklif" dergisinin teklifi: Hayri Kozakçıoğlu ( O günün OHAL/Olağan Üstü Hal Valisi idi) önce Ankara'ya gelsin. Cudi dağında veya komşu ülkede bu işleri yöneten çıbanbaşının Ankara'da okuduğu fakültedeki kitapları, temas kurduğu öğretim görevlileri ve politikaları bir gözden geçirsin. Önce onları yani ciğeri tedavi edebilirse, Kur'an'ı bir şifa hazinesi olarak Ankara'dakilere okutabilirse helikopterlerle dağlara Kur'an'dan ayetler atmaya gerek kalmayacaktır."
O gün böyle yazmıştım, bugün ise çıbanbaşlarını çıkaran öğretim üyelerinin fotoğrafları ve düşünceleri ortalığa saçılmış durumda.
Çıbanbaşı insanların çıbanını patlatamazsınız. Patlatırsanız, hem yarası artar, hem kokusundan iyi insanlar da rahatsız olur, hem de adamın size kızgınlığı artar. Çıbanı kendi haline de bırakamazsınız.
Bembeyaz, yumuşacık pamukla saracaksınız, sonra verdiğiniz ilaçlarla çıbanı kurutacaksınız.
Pirincin taşını ayıklamanın ne kadar zor olduğunu eski gelinler bilir. Ama sevgili eşinin ve ciğer paresi çocuklarının dişlerine taş gelmesin düşüncelerine dalınca pirincin taşını ayıklamanın da kendine göre bir keyfi vardı.
Tüyü bitmedik yetimlerin haklarını kendi hazinelerine hortumlayanların sosyal hayatında patlayan çıbanlar kokutuyor toplumu.
Fiziki hayatımızın güzel ve sıhhatli olması için Rabbimizin tabiat kanunlarına uymaya çalıştığımız gibi, sosyal hayatımızın da güzel ve sıhhatli olması için Kitabı olan Kur'an'a uymamız gerekir.
Kur'an'a uymayıp da kendi hevalarına uyarlarsa, tabiat kanununa aldırmayıp kış gününde çıplak gezip hastalanan veya zehir yutup hastaneye koşan gibi olur.
Çağımızda toplumun şikayet ettiği, siyaset-mafya ilişkileri, fuhşun yaygınlaşması, can ve mal güvenliğinin kalmaması, hırsızlık, yankesicilik gibi suçların artması sosyal hayatımızın çıban çıkarmasıdır.
Ameliyatlarla çıbanların alınması çare değil. Ciğer rahatsız olunca vücut devamlı pislik üretiyor. Ciğerin tedavi edilmesi gerekir.
Köklü çözüm, Kur'an'a dönüştedir. Lokman suresinin 6-7'nci ayetlerinde Kur'an'a kulak vermeyen, eğlenceye dalan, kibirlenerek Kur'an'a kulak tıkayan, duymazlıktan gelen insanların acıklı azapla cezalandırılacağını bildirir.
Doktor, intihar eden adamı kendi haline terk edivermez. Kur'an'a kulak tıkayanlar da, cehennem çukurunun başında, bilgisiz ve kılavuzsuz, atlamaya ve intihar etmeye çalışan insanlar gibidir. Onları kendi haline bırakmak doğru olmaz.
Allah'ın indirdiği kitaba uymalarını isteyeceğiz, yalvaracağız. Rabbine teslim olan kişinin sağlam yere sarıldığını söyleyeceğiz.
Allah'ın gizli ve açık nimetlerini hatırlatacağız. Bu nimetlerden bir tanesini bile insanların yaratamadığını, yaratamayanın kendini ilah yerine koyarak yönetmeye kalkma hakkının olmadığını hatırlatacağız.