Filistin’in de ordusu olmalıdır
İsrail'in son Gazze saldırısının hedeflerinin neler olabileceğini 15 Ocak 2009 tarihli yazımızda ifade etmeye çalışmıştık. Hatırlanırsa o yazımızda, saldırıda ulaşmak istediği hedefleri ifade ettikten sonra; “En geç 20 Ocak 2009 tarihine kadar, yaptığı hamle ile ve daha sonraki hamleler için elde ettiği avantajla, birlikleri de fazla yıpranmadan, sanki bir sürek avı zamanı kadar bir süre içinde, Filistin’e ve tüm dünyaya şartsız olarak “ATEŞKES” kabul ettirmek olabilir” demiştik.
Saldırı 18 Ocak 2009 tarihinde durdurulmuş, 21 Ocak 2009 tarihinden itibaren de çekilme başlamıştır. Ama kuşatmanın ve ablukanın daha sıkı olarak devam edeceği kanaati devam etmektedir.
İsrail Dışişleri Bakanı’nın beyanatlarından, saldırının, bizim işaret ettiklerimize benzer amaçlarla yapıldığı anlaşılmaktadır.
İsrail açıkça, “ihtiyaç duyduğumuzda askerî harekât yaparız”, “bize de kimse karışamaz ve İsrail'i kimse engelleyemez” demektedir.
Hıristiyan aleminin, Ortadoğu’ya bir Truva atı olarak yerleştirdiği bu azgın kavmin katliamlarını engellemek gibi bir niyetinin olmadığını, bilakis teşvik ettiğini, artık anlamamız gerekmektedir.
Batı destekli İsrail, en son teknolojinin ürünü silahları ile 22 gün boyunca korumasız Gazze'yi, gece gündüz bombaladı. Öldürdü, yaraladı. Harabeye çevirdi. Ama iradesini Filistin Halkına kabul ettiremedi.
Savaşların fiziki hedefleri, hasmın savaşma azminin kırılmasını sağlamaktır. Filistin Halkı bu saldırıdan, direniş azmi artarak çıkmıştır. Onun için bu savaşın galibi FİLİSTİN'dir.
Bu katliama savaş denemez. Çünkü, İsrail'in bütün imkanları karşısında Filistin, yok denecek kadar basit silahlara sahiptir. Uçağı yok, donanması yok, tankı yok, hava savunması yok.
İsrail bu saldırılar boyunca, çaresiz kalan İslâm Aleminin onurunu ve izzetini de ayaklar altına almıştır.
Maalesef, milleti Müslüman olan hiçbir ülke, İsrail karşısına, anladığı dil olan, silahlı kuvveti ile dikilememiştir.
Filistin Halkı, son saldırılarda, “İslâm'ın Gazze’deki Ordusu” olduğunu ispat etmiştir. Milleti Müslüman olan devletler, ya Filistin'i kendi silahlı kuvvetleri ile korumalıdırlar, ya da Filistin için İsrail ile baş edebilecek modern bir silahlı kuvvet oluşturmalıdır.
Bu mümkündür. Önce hayal edilir, sonra fikir ortaya çıkar, arkasından proje ve planlama gelir, icraat faaliyetin son safhadır. Biz henüz hayal etme safhasındayız.
İleriye dönük, hayali bir senaryo ile yapılabilecekleri kurgulamaya çalışalım.
“Yıl 2010;
İslâm Konferansı Örgütü'ne (İKÖ) Üye 57 Devletletin Savunma Bakanları, İsrail'in Gazze saldırısını ve benzeri saldırılara karşı alınabilecek askerî tedbirleri görüşmek ve ortak bir tavır belirlemek amacıyla, Türkiye tarafından toplantıya çağırılmıştır.
Bir hafta devam eden ve basına kapalı olarak yapılan toplantı sonunda, İslâm Ülkeleri arasında ‘Savunma İşbirliğinin’ yapılması ihtiyacının taraflarca paylaşıldığı ve konunun teşkil edilecek ‘Daimi Savunma İşbirliği Komisyonu’ tarafından olgunlaştırılması kararının verildiği açıklanmıştır.
Toplantıya katılan Filistin Başbakanı, İsrail'in durdurulması ve eşit şartlarla barış görüşmelerinin yapılabilmesi için, modern silahlarla donatılmış, düzenli orduya ihtiyaç duyulduğunu; ancak işgal devletinin bariz teknolojik üstünlüğü altında ve Filistin topraklarında düzenli bir ordunun kurulmasının mümkün görülmediğini; hava, deniz ve kara birliklerinin teşkil, eğitim ve donatımı için İslâm Ülkelerinin topraklarında ‘Askerî Üs’ talep ettiklerini açıklamıştır.
Yıl boyunca, Filistin Savunma Bakanı Başkanlığındaki Komisyon tarafından İKÖ Üyesi bütün ülkeler ziyaret edilmiştir.
Yıl 2015;
ABD; iki yıl içinde, Irak'taki askeri varlığına son vereceğini açıklamıştır.
İsrail; ABD Ortadoğu'dan çekilmeden, Filistin ile kalıcı barışın imzalanmasının hayati öneme haiz olduğunu, Gazze Bölgesindeki mukavemetin silahtan tecrit edilmesi gerektiğini ileri sürerek, Gazze etrafındaki ablukayı daraltmış, her türlü yardım girişini yasaklamış, Gazze'nin kuzeyinde, güneyinde ve batısında ‘Yahudi Yerleşim Yerleri’ inşa edeceğini açıklamıştır.
Filistin; El Fetih ile sorunlarını çözen ve genel başkanlarının Cumhurbaşkanı seçilmesini sağlayan Hamas Hükümeti, İsrail taleplerinin kabul edilemeyeceğini, kalıcı barışın olabilmesi için İsrail'in işgal ettiği topraklardan çekilmesi gerektiğini, bu temin edilmeden direnişin sona erdirilmesinin ve silahsızlanmanın kabul edilemeyeceğini açıklamıştır.
İKÖ; İsrail'in Filistin'e saldırmasının çılgınlık olacağını, İslâm Ülkelerinin sessiz kalmayacaklarını ve Filistin'in yanında aktif olarak yer alacaklarını açıklamıştır.
Filistin Halkı Kurban Bayramı’na hazırlanırken ‘G’ gününde, İsrail bütün Filistin topraklarını kapsayacak şekilde hava taarruzlarını başlatmıştır.
İslâm Ülkeleri, İsrail'in hava taarruzlarını durdurmasını istemiş, büyükelçilerini geri çağırmış, hava ve deniz sahalarını İsrail uçak ve gemilerine karşı kapattıklarını açıklamışlardır.
G+5 günü; İsrail hava taarruzlarını sürdürürken, Gazze'nin ablukasında görevli İsrail Donanmasına ait bir muhrip, ülkesi belirlenemeyen bir denizaltı tarafından torpillenmiştir.
G+6 günü; Akdeniz’de seyreden üç İsrail ticaret gemisi, denizaltılar tarafından torpillenerek batırılmıştır.
G+7 günü; Kızıldeniz’de seyreden iki, Hint Denizi’nde seyreden bir İsrail ticaret gemisi batırılmıştır.
G+8 günü; Filistin Hükümet sözcüsü, İsrail'e askerî malzeme taşıyan ve Akdeniz'de seyreden ABD gemisinin, rotasını değiştirmemesi halinde batırılacağını, İsrail'in taarruzlarını durdurmaması halinde Filistin denizaltılarının İsrail'in ticaret ve savaş gemilerine taarruzu sürdüreceğini açıklamıştır.
G+5 gecesinden itibaren, Mısır, Ürdün, Suudi Arabistan topraklarından, her gece, çekicilere yüklenmiş olarak sızdırılan 60 kadar tank Gazze çevresinde hazırlanan gizli ve korumalı mevzilere yerleştirilmiştir.
ABD 6. Filosu, Akdeniz’e sevk edilmiştir.
G+10 günü; İsrail hava taarruzlarını sürdürürken kara taarruzunu başlatmıştır. Gazze çevresinde, Filistin tanklarının karşı ateşleri İsrail'i baskına uğratmıştır.
Farklı istikametlerden ve komşu ülkelerden Gazze'ye sızdırılan silahlı helikopterler, Gazze çevresinde taarruz mevzilerinde bulunan İsrail tanklarını füze atışı altına almıştır.
Bu gece, İsrail Parlamento binası, Genelkurmay Karargahı, hükümet merkezi, alçak irtifadan ve ayrı yönlerden yaklaştıkları için tespit edilemeyen 10 ayrı uçak tarafından bombalanmış, uçaklar bomba yüklerini boşalttıktan sonra Gazze Şeridindeki yol üzerine inmişlerdir.
Filistin hükümeti, kara birliklerini çekmediği ve hava taarruzlarını durdurmadığı takdirde, 50 savaş uçağının bomba yükleri ile birlikte Tel Aviv üzerine şehadet saldırısı yapacağını açıklamıştır.
İslâm Ülkeleri, Filistin’in şartlarının kabul edilmemesi halinde, İsrail'e karşı Filistin’in yanında savaşa gireceklerini bildirmişlerdir.
G+11 günü; BM Güvenlik Konseyi acil ateşkes çağrısı yapmış, İsrail'in kara birliklerini geri çekmesi istenmiştir.
Taraflar ateşkes şartlarını yerine getireceklerini bildirmişlerdir. İsrail kara birliklerini geri çekmiştir.
G+20; İsrail İslâm Ülkerine birer nota göndererek; İslâm Ülkelerinin her biri tarafından, Filistin'e birer denizaltı, birer savaş uçağı, birer helikopter ve birer tank hibe edildiğini; bunları kullanacak Filistinli askerlerin bu ülkelerin bazılarında tesis edilen deniz, hava ve kara üslerinde eğitildiğini, G gününe kadar, üs veren devletlerin denizaltı, uçak, helikopter ve tankları kendi envanterlerinde gösterdiklerini, savaşın başlaması ile Filistin Silahlı Kuvvetlerini fiilen oluşturduklarını öğrendiğini ve İsrail'e tuzak kurduklarını belirterek, bu tecavüzü BM'e getireceğini açıklamıştır...”
Yukarıdaki senaryonun gerçekleşmesi mümkündür. Biraz tefekkür edersek mümkün olduğunu anlarız. Biraz cesaret ve biraz da gayret yeterlidir. Ölümden değil, dünya ve ahiret zilletinden korkalım.
----
(E) Tuğgeneral / ASDER Gnl. Bşk.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.