Her yer Nemrut ateşi!
Bir gün Nemrut’un emriyle koca bir ateş yakıldı. O kadar büyük bir ateş yakıldı ki; alevleri surların üzerine çıkıyordu…
Tüm şehir yoğun duman altında yitmiş, gündüz vakti, akşamın alaca karasına bulanmıştı. Nemrut, tanrılığını tasdik etmeyen Hazreti İbrahim’i bu koca ateşe atıp cezalandıracaktı.
“Benden başka Rabb varsa, gelsin Rabbin seni kurtarsın!” diye alay ediyordu.
Melekler bile ateşin ürkütücülüğünden etkilenip telâşlanmış, Allah’a müracaat etmişlerdi:
“Ey Rabbimiz! Bu topluluk içinde Sen’i bilen, Sen’i tanıyan, sadece Sana ibadet eden İbrahim de yanıp ölürse, Sana yönelen kimse kalmaz. Emret, şu kavmi yok edip İbrahim’i kurtaralım.”
Cenab-ı Allah buyurdu ki: “Onun halini biz daha iyi biliriz. Ona biz yardım edeceğiz.”
Mancınıklar hazırlandı. Hazreti İbrahim’i mancınıkla ateşe fırlatacaklardı, çünkü ateş, çevresine öyle bir ısı yayıyordu ki, yanına yaklaşan kızarıyordu.
Hazreti İbrahim’i mancınığa yerleştirdiler. Nemrut salını salını yanına gitti:
“Seni kurtarmamı ister misin?” diye sordu.
Hazreti İbrahim hep yaptığı gibi, Allah’a inancını haykırdı:
“Bana Rabbim yeter, O ne güzel vekildir!”
Nemrut’un öfkesi katlandı. Bir insan ölümle yüz yüze geldiği anda bile nasıl bu kadar sakin, böyle pervasız olabilirdi?..
Yenildiğini anladı. Oysa maddî her şey elindeydi: Şan, şöhret, servet, asker; her şey. Bir emriyle ordular harekete geçer, gösterdiği hedefi yerle bir ederlerdi. Bu durumda kendisini galip hissetmesi gerekiyordu. Fakat ne tuhaf: Mağlup hissediyordu. Yüreğindeki inançtan başka, elinde-avucunda maddî hiçbir şeyi olmayan İbrahim’e yenikti.
Düşündükçe nefreti ve öfkesi arttı: “Fırlatın!” diye emretti.
Mancınığı tutan ipleri kestiler. Hazreti İbrahim hızla fırladı. Döne döne gitti, gitti, Nemrut ateşinin tam ortasına düştü.
Herkes sevinç çığlıkları atmak zorundaydı. Yürekleri yananlar bile Nemrut korkusundan sevinç çığlıkları attılar.
O anda ateşe hüküm geldi:
"Ey ateş, yakma! İbrahim için soğuk ve selâmetli ol."
Nemrut ateşi yedi gün aralıksız yandı.
Hazreti İbrahim yedi gün Nemrut ateşinin içinde yaşadı, ama yanmadı. Her şeye hüküm geçiren Allah, ateşe de hükmünü geçirmiş, "yakma" deyince, ateş, yakmaz olmuştu.
Alevler ancak yedi günde söndü, dumanlar dağıldı. Ne görsünler, Hazreti İbrahim ateşin ortasında oturmuş, Allah’ına dua ve şükürle meşgul.
Donakaldılar. Ayakları şaşkınlıktan birbirine dolaşarak Nemrut’a koştular.
"İbrahim sağ, her şeyi yakan ateş onu yakmadı."
Nemrut, adamlarının getirdiği habere inanamadı. Hayâl gördüklerini düşündü. Surlara çıktı, ateşe doğru baktı ve gördüğü manzara karşısında dehşete düştü: "Olamaz, imkânsız!" diye bağırdı.
Tekrar tekrar baktı. Gözlerini ovuştura ovuştura baktı. Gördüğü ne serap, ne rüya, ne de hayâldi. Hazreti İbrahim ateşin ortasında oturmuş gülümsüyordu. Demek ki, o hayatın gerçek boyutuydu.
Ama bunu halkına söyleyemezdi. Söyleyiverse itibardan düşecek, büyük ihtimalle tacını, tahtını kaybedecekti. Gerçeği kabullenmek yerine iftiraya saptı:
"O bir büyücüdür.." dedi, "Belki de bir kâhindir, onunla fazla uğraşmaya gelmez!"
Adamlarını alıp sarayına kapandı. Bir daha da Hazreti İbrahim’le Mü’minlere dokunmadı. Gördüğü apaçık mucize karşısında artık o da korkuyordu.
Yedi gün sonra, Hazreti İbrahim ateşten çıkıp kendisine inananlarla buluştu. Dedi ki:
"Hayatımın en güzel günlerini ateşin içinde yaşadım."
Anladılar ki; Allah isterse, yakan ateşler yakmaz olur, Allah isterse tüm zahmetler rahmete, musibetler saadete döner.
Allah izin vermezse, hiç kimse kimseye zulmedemez, etse bile etkisi olmaz.
Öyleyse dünyada olup bitenlerden korkmaya, paniğe kapılmaya gerek yok!..
Her seviyede tüm Nemrutlar da şunu çok iyi bilsinler ki; Ateş olsanız cirminiz kadar yakarsınız!
•
Sonunda Nemrut bir sivrisineğe yenildi: Öldü gitti…
Fakat ateşi, farklı boyutlarda hâlâ yanıyor ve maalesef her gün yakmak için binlerce İbrahim arıyor!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.