Muhsin Meriç

Muhsin Meriç

“Küfür devam eder, zulüm devam etmez!”

“Küfür devam eder, zulüm devam etmez!”

1430 hicrî senesi, tarihî kırılmalara sebep olacak mühim gelişmelerle başladı.
Gazze’de yaşanan katliâmın fâillerinin devri sona erdi.
Mâlum ve meş’um ‘odak’, 2006 yazında Lübnan’da aldığı mağlubiyetten çok daha büyüğünü Gazze’de yaşadı. Bu mağlubiyeti askerî kıstaslara göre tespit etmek hata olur; haksız olduğu davasında bir kez daha dibe battı; batışına da fetvâ çıkarttı!
1200 şehid verilen Gazze’deki insanlık dışı hâdiselere göz yuman, sessiz kalan, gizli-açık destek veren tüm ülke ve müesseselerin de dönemi bitti.
Önümüzdeki yıllar, bu mesûliyeti taşıyan omuzların çökmesine ve hıyânet fikirleri taşıyan başların irtifâ kaybetmesine şâhit olacak.
Fıtrat bu: “Küfür devam eder, zulüm devam etmez!”
Şer odakları kendi silahlarıyla vuruldular; “cerbezenin nâmeşrû veledi” propaganda ile kurdukları kartondan kaleler bir bir yıkılmaya başladı. Yasin Aktay’ın tespitiyle “bir propagandadan ibaret” olan İsrail adındaki ölüm makinesinin sanal gücü ve hüviyeti anlaşıldıkça, sonu da gelmiş olacak.
İletişim vâsıtalarının tüm dünyaya yaydığı bilgi ve görüntüler, insanlık vicdanını harekete geçirdi. Çünkü ekranlardan görünenler, cerbezeyi ve propagandayı tersyüz eden hakîkatti.

Öte yandan, Gazze’deki direniş, İslâm âleminin dirilişine vesile oldu.
Hakîkat açık: “Takdir-i Hüdâ, kuvve-i bâzu ile dönmez! / Bir şem’a ki; Mevlâ yaka, üflemekle sönmez!”
Bu durum sağlıklı mütâlâa edilip, daha önceki nice katliâmların unutulması gibi unutulmamalı.
Kurulan platformlar, yapılan yardımlar, başlatılan kampanyalar, boykotlar vesâire, Kudüs, bağımsız Filistin’in hür başkenti oluncaya kadar devam ettirilmeli.
Bu meyanda, dün İstanbul’da ilk genel kurulunu yaparak kurulan Filistin Dayanışma Platformu’na çok ciddi vazifeler düşüyor. Diplomasinin nüfûz edemediği sahalara sivil inisiyatifler kolayca tesir edebilir ve ediyor da.

Daha önce de yazdım; Gazzeli Mü’minlerin bir ifadesi çok dikkat çekici idi: “Biz İslâm âleminin hakkımızdaki hüsn-ü zanlarını boşa çıkartmayacağız!”
…ve ekliyorlardı: “Keşke Türkiye ile sınır komşusu olsaydık!”
İslâm dünyasının Türkiye hakkındaki hüsn-ü zanlarını boşa çıkartmamak ise Türkiyeli Mü’minlere düşüyor.
Bunun için öncelikle memleketimizin müessir bir ‘tasfiye’ ve ‘tasaffî’ harekâtı ile tüm kirlerinden ve hastalıklarından kurtulması gerek.
Gizli-açık tüm ifsad komitelerinden de…
Adı her ne olursa olsun, dış bağlantıları her nereden olursa olsun…
Ucu nereye dayanırsa dayansın…
Devletin tüm günahlarından arınması, topyekûn bir tevbe-i istiğfarda bulunması elzem.
Fâili meçhullerin de, fâili mesturların da ortaya çıkartılması, toprağımızın fıtrî rengine kavuşması için ayrık otlarının bir bir köklerinin kazınması zarûrî.

Meselenin nirengi noktası ve herkesi ilgilendiren yanı ise şurası: Yeni dönemin ufkunda, güneşin ilk ışıklarının ümitvâr ruhlardaki şevklere kuvvet verdiği bugünlerde, insan kalitemizin yeterli olgunluğa ulaşması için gayret ve çaba sarfetmek…
Bu mübârek vazîfe uğruna, taş üstüne kim taş koyarsa, kim “Allah” der ve dedirtirse, tüm hayırlar elinde olan Yüce Yaratıcı bu himmetleri boşa çıkartmaz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Muhsin Meriç Arşivi