İki Patron
Sizde de oluyor mu öyle; saatlerce oturursunuz, telefon gelmez. Bir abdeste kalkarsınız, peş peşe telefonlar. Arada bir evde unuturuz cebinizi, o zamanda dostlar sanki inadına ararlar.
Eve girdiğimde telefonumun bülbül sesi şakıyordu. İnşallah yetişirim dedim içimden. Selam kelam, hal hatırdan sonra karşımdaki bir iş yeri sahibi patron soruyor:
- Hocam bir işçimiz var. Bizden ayrılıp kendi işini kurmak istiyor. Onu biz ayırsak devletten bir hayli alacağı bir para var. Ama kendi ayrılırsa devletten bunu alamıyor. Anlaşma böyle. Şimdi biz onun iyiliğini düşünerek, o parayı alsın diye, biz ayırmış gibi yaparsak, bu bize caiz midir? İşçimiz öyle istiyor.”
- Benim dinden anladığım Müslümanlar söz verdiklerinde sözlerinde durmalı, akit yaptıklarında sözleşmelerine bağlı kalmalarıdır. Bu parayı kendi ayrılıyorsa alması sözleşmeye aykırıdır. Haksız ve hile ile alınan para onun iyiliğine de değildir. Size de buna alet olmak caiz olmaz. Sonuçta bu paralar milletin vergilerinden oluşan kamu mallarıdır.”
- Peki anladım hocam. O zaman biz bu işçimize devletten alacağına yakın bir parayı bir zarfa koyarak biz hediye edelim. Bunda bir mahzur yok değil mi?
- Mahzur ne demek, bu güzel bir ikramdır. Hem de sizin için tasadduk olur, sevabınızı bol bol alırsınız. Tebrik ederim.
Duygulanmıştım. Hâlâ böyle güzel insanlar var hamdolsun. Hem de patronlar arasında var. Bu bir kat daha güzel.
Çağımızda “patron” deyince genellikle olumsuz bir imaj oluşur zihinlerde. Sanki onlar insana değil, paraya değer verirler. İşçisinin ücretini hakkıyla vermezler. Onun ihtiyacını istismar eder, emeğini ve alın terini sömürürler. Sürekli servetlerine servet kattıkları halde, ne işçilerine hakkıyla ücret, ne de devlete gereken vergiyi vermezler vs. vs.
Bu imajı besleyen gerçekler yok mudur? Elbette vardır. Ama bütün patronlar da böyle değildir. İşte yukarıdaki örnek buna ne güzel bir şahittir!
Ama alın size aldığım bir başka e-mail. Noktasına virgülüne dokunmadan, sadece özel isimleri silerek alıyorum. Cümle yanlışları bile yazana aittir:
“s.a hocam hayırlı günler.ben ….. a.ş de çalışıyorum.hocam fabrikamızda bir çok haksız şeyler dönüyor.işçileri çalıştırıp,mesailerini vermiyorlar.hocam işçilere zorla kağıt imzalattırıyorlar.kağıtta aynen şunlar yazıyor.kendi isteğim ile hiç bir şey para v.s taleb etmeden işden ayrılmak istiyorum.ve imza...hocam şimdi bu kul hakkına girmiyormu.. ve imza atan kişilerin tazminatlarını vermiyorlar.atmayanlara değişik usüllerle tehdit ediyorlar maaşını vermeyiz v.s ..hocam bu fabrikada işe yeni başlayanbir işçinin bir aylık maaşı içerde kalıyor.maşlar gününde verilmiyor.hocam şimdi size şikayet gibi algılamayın.yani vicdanımız yanıyor..çünkü dinini bilen insanla her sene hacca gidiyorlar kuran kursları cami v.s yaptırıyorlar.ama işçiye haklarını vermiyorlar bu nasıl müslümanlık...? hiç bir işçi kendilerinden allah razı olsun demiyor...?.bu nereye kadar hocam...?hocam sizde bu camianın içinde olduğunuz için az çok bahsetttiğimiz..fabrika sahibini tanıyorsunuzdur..allah kul hakkı bilinçi versin..AMİN.. sellam ve dua ilr hakkınızı helal edin hocam..s.a”
“Hocam sizde bu camianın içinde olduğunuz için az çok bahsettiğimiz fabrika sahibini tanıyorsunuzdur” diyor işçi kardeşimiz. Sevgili kardeşim ben nerden o camianın içinde olabilirim ki? Ben emekli bir memurum, patronların arasında ne yerim olabilir? Ancak bir hoca olarak belki bizi tanıyorlar, belki bir soru soruyorlar, belki sohbetlerimize katılıyorlardır. Ama inanın bahsettikleri kişiyi çıkaramadım. Ama araştırsam bulurum, belki de tanırım, ama “tecessüs olabilir” endişesiyle onu da yapasım gelmiyor.
Bu kardeşimizin yazdıkları doğru ise ortada büyük bir felaket var demektir. Bizim medeniyetimizde insanın değeri ilim ve takvasıyla ölçülür. Bir insan yemekle değil, yedirmekle kerem kazanır. Veren el, alan elden üstündür. Hele hele hırsızın hiç değeri yoktur.
Bizim dinimizde ibadet on ise, dokuzu helal lokma yemektir. Nice günahlar vardır ki onun kefareti ancak helal lokma kazanmak için alınların terlemesidir. İnsanın helal lokma için çalışması da bir ibadettir, onu eşine ve çocuklarına yedirmesi de bir sadakadır.
Helal yemeyen insanın ibadet yapası da gelmez ya, yapsa bile Allah onun ne farzını, ne de nafilesini kabul etmez. Haram yemekle pislenen bir bedeni ancak cehennem ateşi temizler.
Hele bir de bunu dindar görünen insanlar yapıyorsa, felaket iki kat büyüyor demektir. Çünkü bunu görenler, hazır o insanlar yüzünden dinden imandan da soğuyorlar. Doğru değildir şüphesiz bu, kimsenin yanlışı dini bağlamaz, ama insanlar maalesef böyle değerlendiriyorlar.
O yüzden dindar insanlar, yani dini yaşayan ve savunan insanlar, mesela hacılar, hocalar, vaizler, müftüler, mürşitler, dini gazete dergi çıkaran yazarlar çizerler, dini medya mensupları, dindar bilinen iş adamları ve patronlar ve daha buna benzer insanlar, halkın gözlerinin üzerlerinde olduğunu bilerek biraz daha dikkatli ve sorumlu yaşamalıdırlar.
Evet, asıl olan her şeyi Allah için yapmaktır ama, insanlardan hayâ etmek de bir güzelliktir. Fakat başkalarının dinden soğumasına ve kaçmasına sebep olmak ise katilliğin ta kendisidir. Allah Teala hepimizi de ıslah eylesin.