Dindarlıkta ölçü ne olmalıdır?
Sayın okuyucularımız tarafından yöneltilen sorular var. Bu soruların her birine ayrı ayrı cevap vermek yerine, meselenin temelini kavramaya vesile olması umudu ile dindarlık olgusunu kavramamız gerektiğine inanıyoruz. Bu sebeple bu yazımızda dindarlık konusunu ele almayı uygun bulduk. Umarız ki kafalara takılan birçok soruya cevap verme yerine geçer.
Önce dindarlık kavramının ne olduğunu açıklamaya çalışalım. Bilindiği gibi, din, Allah tarafından insanlara gönderilen ve dünyada nasıl davranacaklarını gösteren yol; insanları bizzat hayra götüren işlerin bütününden ibaret olan ilahî bir olgudur. Bu ilahî olguya sahip çıkmak ise dindarlıktır.
Dindâr terimi Farsça-Arapça karışımı bir terkiptir. “Din” Allah’a giden yol, “Dâr” ise Farsçada “Sahip olan” demektir. “Dindâr” denilince, bundan dinine sahip olan kimse manası anlaşılır. Dolayısıyla, dindârlıkta, din olarak belirlenmiş olan olguya sahip olmak, onu yaşamak söz konusudur. Dinin gereklerini yaşayan kimseye ise dindâr denilir.
Neye sahip çıkılacağı hususu ise dinde açıklanmıştır. Hangi şeyin yapılmasının sevabı gerektirdiği açıklanmışsa dinde onu yapmak dindârlıktır. Hangi şeyin yapılması yasaklanmışsa onu yapmamak da dindarlıktır.
Yani dinin çizdiği bir çerçeve vardır. Bu çerçeveye göre hareket etmek dindârlıktır; onun dışında kalan hususların direkt olarak dindarlıkla alakası yoktur. Bir kimse dinin tâlimatları dışına çıkarsa dindârlığı ihlal etmiş olur. Fakat dindârlık tarifinin dışında mübah olan alanda kalırsa yaptığı birçok iş direkt olarak onu dindâr yapmaz.
Bunu bir örnekle açıklayalım. Bir kimse sakal bırakırsa direkt olarak sakal ile bıyık ile dindâr olmaz. Sakal ve bıyık bizatihi insanı dindâr yapmaz. Çünkü sakallı olduğu halde yalan konuşan, zina eden, içki içip kumar oynayan ve adam öldüren insanlar vardır. Hatta ateist kimseler de vardır.
Dindâr olmak için dinin talimatlarına uymak gerekir. Sakal ve bıyık gibi yahut Hz. Peygamber’in insan olarak yaptığı diğer işlerde olduğu gibi, O’nun dindarlık ölçüsü olarak belirlemediği hususlarda insanlar serbesttir. Eğer bir işi Hz. Peygamber’e uyarak yaparsa bu güzel bir davranış olarak algılanır. Ama bizatihi değil, belki endirekt olarak, yani Hz. Peygamber’e benzemek için olursa güzel bir iş olarak kabul edilir. Yoksa bizatihi sakal ve bıyığın kendisi insanı dindâr yapmaz.
Peki, o halde dünya işleri dinden ayrı mıdır? İslam’da din dünya birbirinden ayrılabilir mi? Dinin çerçevesi içine girmeyen işler var mıdır? Bu noktayı biraz irdelememiz gerekir.
Dar anlamda din işleri ayrı dünya işleri ayrıdır. Vahiy ile akılın alanlarında olduğu gibi... Vahiy, yüce Allah’ın bir melek aracılığı ile getirdiği mesajları kapsar. Akıl ise vahyin dışında kalan olayları anlar, onları kapsar. Aklın alanı çok geniştir. Vahiy aslında akla yardımcıdır. Dünya ve ahret işlerinde aklın yanılmamasına yardımcı olur, aklın idrak edemeyeceği hususları insanlara bildirir. Dindârlık işte bu aklın idrak edemediği dar alanla ilgilidir.
Burada dinden kastımız elbetti ki İslam dinindir. İslam dini Müslümanların gidecekleri yolu net ve kalın çizgilerle çizmiştir. Bir kimsenin dindârlıktaki örneğini de modelini de vermiştir.
Biz Müslümanlar için model kişilik olarak Kur’an’da Hz. Peygamber gösterilmiştir. Nasıl bir model kişilik olduğu hususu ise şu âyette açıklanmıştır: “Sizin için Allah elçisinde alınacak davranış örnekleri vardır.” ayeti aslında dindarlığın ölçütlerinin ipuçlarını bize veriyor. Bu ayetin işaretinden anladığımıza göre; Hz. Peygamber’in kendisi bütünü ile model olarak gösterilmiyor, belki onda alınacak örnekler olduğu ifade ediliyor.
Örnek vermek gerekirse; Hz. Peygamber “Beni gördüğünüz gibi namaz kılın” , “Hacla ilgili ibadetleri benden alın.” Buyurmuştur. Fakat “Benim gibi evinizi tefriş edin, benim gibi yiyin için, benim gibi giyinip kuşanın” dememiştir. Bu iki şey arasındaki farkı anlayabilirsek hangi şeyin dindârlık olup olmadığını kolayca anlamış oluruz.
Bunun gibi, Hz. Peygamber’in dünya işleri ile ilgili olarak bazı işleri yapmadığı yahut bazı şeyleri sevmediği hakkındaki bir bilgi, bir hadis ifadesi, dindâr olabilmek için Müslümanların da o dünya işlerini sevmemesini yahut onları yapmamasını gerektirmez. Bu iş yapılmazsa yahut sevilmezse dindârlık asla ihlal edilmiş olmaz.
Bir kimse ihtiyari olarak, bütün işlerinde Hz. Peygamber’e tıpatıp uyarak onun gibi yaparsa bu dinî bir davranış olmaz, belki şahsî bir tutum olur. Kanaatimizce işte bu şahsî tutum ile dindarlığı bir birinden ayırmak gerekir. Hz. Peygamber’in beşeriyet yönü ile risalet yönünün de bir birinden ayırmak lazımdır. Böyle davranışlar için, sadece “güzel bir davranıştır” denilebilir, fakat dindârlıktır denilemez.
Hz. Peygamber’in öyle işleri de vardır ki, onları aynen yapmak insanın sağlığına zarar verebilir. Örnek; kışın dondurucu soğuğunda çorapsız, takunya ile gezmek, etek-gömlekle dolaşmak, Hz. Peygamberin yaptığı iştir. Fakat o bunu Peygamber olarak yapmış değildir; belki Arabistan’ın sıcak iklimine uyarak yapmıştır. Bu işleri o zaman müşrik olan kimseler de yapmaktaydı. Bölgenin ve iklimin gereği olan işlerdi bunlar...
İşte sakal/bıyık, giyim-kuşam ve benzeri işler Hz. Peygamberde Peygamber olmanın gereği olan işler değildir. Bunlar Müslümanlığın da gereği olmayıp belki erkek olarak yaratılmanın gereğidir. Eğer dindâr olmanın gereği olsaydı dindâr olmayan erkeklerin sakalının bitmemesi gerekirdi. Her erkeğin sakalı çıktığına göre, bu ve benzeri, yaratılış gereği olan işleri dindârlıktan ayırmamız gerekir. Bunun yapabilirsek konuyu daha iyi anlamış oluruz.
Kur’an’da, eğer Hz. Peygamber’in kendisi, bize bütünü ile model gösterilseydi o zaman bazı Müslüman kardeşlerimizin zannettiği gibi, Hz. Peygamber’in her yaptığını yapmak, her söylediğini söylemek belki dindârlıkta bağlayıcı olabilirdi. İfade farklı olduğu için bunun isabetli olmadığını düşünüyoruz.
İslam dünyasında, Hz. Peygamber’i bütünü ile model gösteren anlayış sahipleri de vardır. Bu anlayış işte yukarıdaki âyette var olan inceliğe dikkat etmemekten kaynaklanmaktadır. Hz. Peygamber’in kendisinin örnek gösterilmesi ayrıdır, kendisinde alınması gereken örnekler olduğunun ifade edilmesi ayrı şeydir.
Hz. Peygamber’de alınacak örnekler bulunduğuna göre, bu örnekler nelerdir? Bunun tespiti Kur’ın’ın açık beyanları ve Hz. Peygamberin de açıklamaları ile olur. Hz. Peygamber, hangi iş ve sözün yapılması yahut söylenmesinin sevap olduğunu yahut günah olduğunu açık beyanları ile ifade etmişsi o iş ya da sözü yapmak yahut yapmamak yahut söyleyip söylememek işte dindârlıktır.
Bunun dışında, kalan hususlarda kişi kendi vicdanı ile baş başadır. Dilediği gibi hareket edebilir. İster bir konuda Hz. Peygamber’den bir açıklama gelsin ister gelmesin, ister Hz. Peygamber’de örneği bulunsun ister bulunmasın, yaptığı iş kişinin niyetine göre değerlendirilir. İyi niyetle yapılan işler makbul, kötü niyetle yapılanlar ise merdüt olur. Fakat “niyet iyidir” diye bir kimsenin yaptığı her iş dinî olmaz. Yoksa din ile aklın alanları bir birine karışır.
Kur’an, tüm güzel ve yararlı olan iş ve davranışları onaylar, teşvik eder. Allah güzel iş yapanları sever. Ancak, zorunlu olan güzel işler ile ihtiyari olanları bir birinden ayırmamız gerekir. İlke bazında dindârlık ölçütünü kavrayabilirsek birçok sorunun da cevabını bulacağına inanıyor, sevgi ve saygılarımı sunuyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.