İbrahim Tenekeci

İbrahim Tenekeci

Solcuyla solcu, İslamcıyla İslamcı!

Solcuyla solcu, İslamcıyla İslamcı!

İşin aslı şu ki…

Somut örnekler vermeyince, derdimi anlatamıyorum. Verince de insanlar beni anlamıyor.

'Büyüklerin enlerinden, küçüklerin gönlerinden öperim' dediğimiz zaman, araya giren yanlış bir harf, anlamı ve o güzel geleneği bakın ne hale getiriyor. Araya giren yanlış insanlar da böyledir.

Somut örnekler vermeyince, işte bu N harfi, yanlış yerlere çekilebiliyor. Eğer yalnış yazmış olsaydım, beni yalnış anlamanız doğaldı. Ama yanlış şeyler yazdığım söylenemez.

"Ne mutlu Türkü dinleyene" dediğimiz zaman, bunu birçoğunuz "Ne mutlu Türküm diyene" şeklinde okuyacaksınız. Dolayısıyla bazı metinleri ve niyetleri iyi anlamak için birden fazla okuma yapmak şart...

Kekliklerin, bıldırcınların, üveyik ve çullukların sayısı her geçen gün azalıyor; buna karşılık martı ve kargaların sayısı ise durmadan çoğalıyor. Çünkü bunların eti yenmiyor. Şimdi buradan, "her kuşun eti yenmez" gibi beylik bir laf mı çıkarmalıyız? Yoksa "leş yiyenin eti yenmez" şeklindeki dini hükmü mü?

Muhitlere bir bakın: Eli yüzü nurlu, güven veren, tadına doyum olmayan o kınalı keklikler, o güzelim üveyikler her geçen gün azalırken, ortalık martı ve kargadan geçilmiyor.

Kaymağı seven, mandayı cebinde taşırmış. Mandanın yerine başka bir şey koyun. Hayır, koyun değil, mesela şu veya bu parti, falanca veya filanca muhit.

Ha Hoca Ali, ha Ali Hoca yani...

Yapmaya çalıştığımız şey, işte bunları; yani martı ve kargaları, yani kaymak peşinde olanları tedirgin etmeye çalışmaktır. Ama görünen o ki, yazılarımızı bunların dışında herkes okuyor.

"İsrail'den dost olmaz, fakat Siyonistlerden çok güzel post olur" dediğimiz vakit, kimisi bunu cihat çağrısı olarak algılıyor, kiminin de aklına ticari şeyler geliyor. Anlatmaya çalıştığım işte bu!

Paul Valery'nin İmge ve Sanrı'sında geçiyor. Kabaca şöyle: 'Şu kapıyı açın' tümcesini evde söylemek ile ıssız bir ovada söylemek aynı şey değildir.

Biz bunu burada söylemekle, ıssız bir ovada mı söylemiş oluyoruz?

On beş yıla yakın bir zamandır, çeşitli dergi ve yayınevlerinde editörlük yapıyorum. Dergiler çıkardık, çıkarıyoruz. Gönderilen yazı ve şiirleri seçiyoruz. Gelen dosyaların kitap olarak yayınlanıp yayınlanmamasına karar veriyoruz. İnsanlarla ilgileniyor, onlara emek harcıyoruz.

Yani iş yapıyoruz.

Her ortamda, net bir şekilde fikrimizi ve zikrimizi ortaya koyuyoruz.

Bazı haklı gerekçelerden dolayı kişi ya da kişilere karşı tavır alıyoruz.

Yazı-çizi işine ne kadar ulvi anlamlar yüklerseniz yükleyin, iş sonunda gelip egoya dayanıyor.

Şiirini, yazısını, kitabını yayınladıklarımız yanımızda, şu veya bu nedenden dolayı yayınlamadıklarımız ise karşımızda yer alıyor. Siz iş yaptıkça, karşınızdaki insanların da sayısı artıyor. Zaman içinde, yanınızdakilerin de bir kısmının karşıya geçtiğini düşünün.

Bizler bunları yaparken, yani işin çilesini çekerken, birileri de ümmet ve edebiyat adına hiçbir iş yapmıyor, kimsenin elinden tutmuyor; buna karşılık, sessiz sedasız çevre (piyasa) oluşturmaya bakıyorlar.

Yani, kendilerinden başka kimseye bir faydaları dokunmuyor.

Solcuyla solcu, sağcıyla sağcı, İslamcıyla İslamcı olabiliyorlar.

Aralarının şu veya bu nedenden dolayı kötü olduğu hiç kimse yok. Karşılarına kimseyi almamaya özen gösteriyorlar. Gözlerine kestirdikleri, "bundan ekmek çıkar" dedikleri herkesle "dost" oluyorlar. Bu yüzden, her yerde "adamları" var.

Toplantılara, kültür-sanat sayfalarına, kitap eklerine, internet sitelerine, televizyonlara bir bakın... Ortaya kayda değer hiçbir iş koymamalarına rağmen, ne yazık ki, gün, işte bu insanların günü...

İş yapan ve yapmaya devam edenlerin ise yüzüne her gün yeni bir kapı kapanıyor. Her gün bir imkândan ya da bir yerden daha oluyorlar.

Pazartesi günkü yazımda yer alan "iş ve ilişki" örneğini işte bunun için vermiştim.

Şiirini, yazısını ya da kitabını yayınlamadığınız biri, üstelik yeteneksizin biri, kurduğu ilişkiler sayesinde, karşınıza falanca derginin yazı işleri ya da filanca sayfanın editörü olarak çıkabiliyor. Ondan sonra vay halinize!

Yaptığı tek şey, kendi gibilerinin önünü açmak oluyor.

Edebiyatta da, adına "dava" denilen yerlerde de...

Dikkat ederseniz, hiç "gazete" demedim.

Bir de o var.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İbrahim Tenekeci Arşivi