Alalım!.. Yapalım!.. Satalım!..
Bu yazının başlığı çok uzun zamandan beri duymadığım nefasetteki bir hitâbenin, 86 yıllık Cumhuriyet'in özetinin ana üsâresidir, yâni öz sözüdür.
Hatibimiz ise; SP'den Bağcılar Belediye Başkanlığı'na aday gösterilen eski milletvekili, geçen mahalli seçimlerden İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı, nâsip olur yaşarsa, gelecek mahalli seçimlerde de, muhtar adaylığı vazifesi verilirse emir telâkki edeceğini açıklamak suretiyle, verilen vazifeyi kabulde bir Milli Görüş'çünün nasıl karşılaması gerektiğinin örneklerini hem sözleriyle, hem de tatbikiyle her birimize hatırlatmış oldu.
Sivas Kongresi'nin yapıldığı şehirin evlâdı. Yiğidoların, Türkiye'yi yeniden kuracak Sivas Kongresi üyelerini bağrına bastığını dünya âleme ilân eden o Sivaslıların torunlarından Mukadder Başeğmez'di. Sevgili Bağcılar ilçemizin muhterem insanları, kartalın kendini dinçleştirmek için yaptıklarını duyan böyle bir anlatımla bir daha karşılaşabilir mi?
Acaba... Gagasını sert kayalara vurup parçalayan ve tüylerini yolup yolup yeniden neşvünemâ bulmayı beceren kartalı anlatan efsaneyi, Mukadder'den daha iyi anlatabilir mi? Acaba... 1909'dan sonra cepheden cepheye koşan ecdad, dünyaya parmak ısırtan bir mücadele-i milliye sergiledi, 1918 ile 1922 arasında. İnönü'ler, Sakarya'lar Dumlupınar'lar nasıl yapıldı? Süngüleri kağnı ve at arabalarının demir aksamından imâl eden demirciler unutulur mu? Bombalar ıslanmasın diye yorganını bombaya saran İnebolu'nun kahraman kadınları hatırdan çıkarılır mı? Konak ve köşklerini bir istihbarat alma merkezine çeviren İstanbul'un isimsiz kahramanı kalpaklılar ve onların modern görünüşlü anca ruhları mütesettir hanedan mensupları, paşa kızları, hâtta ve hâtta hizmetçi Eleni'ler vardır söz konusu mücadele-i milliyede.. İşte Mukadder Bey, konuşmasında bana bunları bir bir yâd ettirdi. Yunan'ı Kordonboyun'da denize döktük. Ancak son kurşunu da bitirmiştik. Viran edilmiş ülkemiz ve kahpe Yunan'ın yaka yaka kaçtığı şehirlerimiz-köylerimiz nasıl imâr olacak, Lozan'ı imzalamazsak tatmin etmiyor diye, haydi buyurun savaş alanına denilirse, 14. senede başlayacağımız yeni savaşta hangi elle, hangi tüfekle, hangi mermiyi endaht ettirecektik? Lozan'dan sonra kendi yağımızla kavrulalım derken, 1000 yıllık târihin birikimi olan: "İstersen sulhu sâlah / Hazrol cenge" anlayışı, yeniden tanzim ettiğin TSK'nın vatan müdafaasında muvaffakiyeti, silah, cephane, asker, komutan, donanma, tayyare velhasıl o asırda ne varsa olması lâzım olandı. Ne yapacağız? Satandan alacağız. Bir vagon buğday vereceğiz. Bir makineli tüfek alacağız. O halde alalım dedik. Aldık. Parasını verdik. Aldık borçlandık. Borç ödemeye koyulduk. Bizde de olmaya başladı herkeste olan.. Ancak kâfi miydi? Çünkü satın aldığımız devlet enayi miydi ki; bize verdiğinin daha iyisini kendine ayırmasın.. Alalım alalım diyenler, bir gün karşılarında beliren 2 metreye yakın boyu ile 100 kilodan ziyade vücudlu, 40 yaşlarında bir profesör ile karşı karşıya geldiler. O adam: "Almayalım, yapalım" diyordu. İşte o adam Necmeddin Erbakan'dı. Yapalım diyen adama ehl-i imân hemen ısındı; çünkü o da onlardandı. Buna karşılık; alalım diyenler yâvelerine daha çok sarıldılar, “Nasıl yapacaksın?” diye sordular. Aldıkları izahtan, “Eyvaaah, bu yapar..” diye hayıflanıp, yaptırmamaya çâreler aradılar. Çâreyi İslâmköylü Süleyman Bey'in, Morison Süleyman olduğunu görmezden gelip, bölünmeyelim diye yanında toplandılar, Hacı'yı destekleyeceklerine, masonu desteklemeyi yeğlediler.. Ülkeye 1950'den sonra elle tutulur hayrı görülmeyen CHP'nin iktidara geleceği korkusunu milletin içine işleterek, yapalım diyeni iki taraftan tazyike aldılar. Zaman zaman da, maalesef TSK'dan tek tük de olsa alalım diyenlerin de tazyikini, yapalım diyenlerin üzerine celbe muvaffak oldular.
Bakınız; MİT Müsteşarlığı yapmış merhum bir korgeneralimiz, Büyükelçilik göreviyle bulunduğu ülkede Atlantik kıyısında her sabah yaptığı yürüyüş sporu esnasında bir gün, namaz kıldığını bildiği koruma polisini yanına alıp, yürüyüş esnasında, yapalım diyen adamı sorar; “Söylediklerini yapabilir mi?” diye... O inanmış adam da, “Elbet yapar efendim. Birçok ülke yapıyor, biz niye yapamayalım?” diye soruya soruyla cevap verince, Sayın Büyükelçi: “Doğru” der. Yapalım diyen adam, Temelli senatörlere, yâni 1960 ihtilâlcilerine 1975'de vermiş olduğu brifingde Fahri Uzdilek Paşa merhumun arkadaşları adına yolunuza devam eden takdirine mazhar olmuştur. Fahri Uzdilek Paşa, Garbi Trakya devletinin 1920'lerde Genelkurmay Başkanlığı'nı yapmış bir paşamızdı. 1980 hükümet ve meclis darbesinden sonra yapalım diyenler, 11.5 ay tutuklu kaldılar. Hâtta mahkûmiyete dûçar oldular. Yargıtay'da beraat ettiler. Alalım diyenlerin, yolsuzluk yapanları hariç hiçbirinin başı ağrıtılmadı. Yapalım diyen adam, 1980 öncesinde 1 CHP ile, 2 defa da Milli Cephe adıyla ahali arasında yâd edilen hükümet ortaklığı yaptı. Bu ortaklıklarda yapalım dediklerinin pek çoğunu yaptı. Kıbrıs zaferi sonrasında kurulmasına önderlik ettiği Aselsan, ülkemizin pek ümitvâr olduğumuz milli bir müessesesi olarak nice buluş ve imalâtlarla yola devam ediyor.
1983 sonrasında gelen Anavatan iki yönlüydü. Hem alalım diyordu, hem de satalım diyordu. Fakat asla yapalım demiyordu. 1991 seçimlerinde, RP, MÇP, İDP (Refah Partisi, Milliyetçi Çalışma Partisi ve Islahatçı Demokrat Parti) ittifakı Milli Görüş'ün 1980/12 Eylül'ünden 11 sene sonra yeniden TBMM'ye girmiş, yine yapalım demeye başlamış ve de satalıma ağırlık vermiş Anavatan ve liberallerle boğuşmaya başlamıştı.
1994 mahalli seçimlerini ülke genelinde RP'nin büyük farklarla kazanması, 1991 seçimleri akabinde duyurduğu yapalımlar beyanlarıdır. Ne çâre ki; 1995 seçimleri sonunda Refah Partisi'nin birinci parti olarak meclise girmesi, 1996/Haziran/28 ile 1997/Temmuz'u arasında RefahYol Hükümeti görev yapmış ve bütün zamanların hükümet başarılarını aşmış bir performans göstermiştir. Önce çürük ortağın çöküşü, sonra da yenileşme adı altında beynelmilel siyonizmin izleri görülen davranış, Anavatan'dan sonraki satalımcılar olarak AKP'yi doğurmuştur. Sata sata ülkemiz bir şirket hâline getirilmiştir. Bağcılar başta olmak üzere belediyenin mührünü Mukadder'e, ülkenin merkezi idâresini Milli Görüş'e vermemiz, hayati ehemmiyet arz etmektedir. Fiemanillah.
•
KEYFÎ UYGULAMA MI?
Adalet eski Bakanı muhterem İsmail Müftüoğlu Beyefendinin, haber aldığımıza göre, Adalet eski Bakanı olması hasebiyle kanun ve koruma hizmetleri yönetmeliği mûcibince, görevden ayrıldıktan sonra taleplerine bakılmaksızın sürekli olarak korunmaya alınacaklar içinde olması gerekirken, İstanbul Valiliği'nin keyfî ve usûlsüz bir kararı ile yakın korunma kararı, çağrı üzerine korunma kararına dönüştürüldüğü öğrenilmiştir. Saadet Partisi Genel İdâre Kurulu Üyesi olan Sayın Müftüoğlu'nun, hükümetin, dolayısıyla iktidarın icraatlarına muhalefeti bilinmektedir. Kamuoyunda, bu koruma hakkındaki tutum, bir susturma düşüncesine varmamalıdır. Sayın İçişleri Bakanı bir gün kendilerinin de sabık Bakan olacağını göz önüne alarak olaya el koymalı, medeni bir ülke yönetimine yakışan şekilde Sayın Müftüoğlu'nun hakk-ı muktesebini iadeye şitap etmelidir. Fiemanillah.
•
BİZE GELENLER...
Ravza yayınları Sabahaddin Uçar'ın üç kitabını birden "Bir Yastıkta Bir Ömür Boyu Mutluluk" (192 sayfa) "Niçin Günde Beş Vakit Namaz Kılmalıyız?" (160 sayfa) ile "Eşler Arasında Karşılıklı Sevgi" (64 sayfa) yine bir başka kitap "O'nun Kokusu Edep Ya hu!" Dr. Erkan Aydın (296 sayfa)
İsteme Telefonları: (0212) 528 46 17
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.