İsrail seçimlerine bakış
Siyonist işgal devleti parlamentosunun yeni üyelerinin belirlenmesi amacıyla 10 Şubat 2009 tarihinde genel seçim yapıldı. Bu seçimlerde oy kullanacak kayıtlı 5 milyon 279 bin seçmen bulunduğu haberlerde dile getirilmişti. Biz de önce bu sayıyla ilgili bazı hususlara dikkat çekmek istiyoruz.
Resmi kayıtlarda “İsrail nüfusu”na kayıtlı olanların sayısı 7 milyonun biraz üstündedir. Kayıtlı seçmen sayısı da işte bu nüfus içinde yasal olarak oy kullanma hakkına sahip olanların sayısı.
Söz konusu yedi milyon nüfusun bir buçuk milyonunu, işgalci Siyonistlerin resmi kayıtlarında kendilerine “İsrailli Arap” denilen Filistinli nüfus oluşturuyor. Bunlar, 1948’de işgal edilmiş bölgede yaşayan Filistinli nüfusu oluşturuyor ve bir önceki yazımızda da dile getirdiğimiz üzere onların da oy kullanma hakları var.
Kalan beş buçuk milyon kişi ise normalde İsrail nüfusuna kayıtlı Yahudilerden oluşuyor. Ancak onların tümü 1948’de işgal edilmiş bölgede veya 1967’de işgal edilmiş bölgedeki Yahudi yerleşim merkezlerinde yaşamıyor. Bunların basite alınamayacak sayıda bir kısmı Filistin topraklarını terk ederek, başta ABD ve Kanada olmak üzere muhtelif Batı ülkelerine göç etti. Ancak Siyonist devlet Filistin topraklarında yaşayan Yahudi nüfustaki azalmayı ve nüfus oranının Yahudiler aleyhine sürekli değiştiğini gizlemek amacıyla göç eden Yahudileri “İsrail nüfusu”ndan silmiyor. Örneğin Kudüs’te yaşayan bir Filistinli bir yıl bu şehirle irtibatını kesse, Kudüs nüfusundan kaydı silinir. Yine Kudüs’te yaşayan Filistinli bir hamile kadın akrabalarını ziyaret için el-Halil’e gittiği sırada doğum yapsa, çocuğu Kudüs dışında dünyaya geldiği için Kudüs nüfusuna kaydedilmez. Ama bin bir teşvikle Kudüs’e iskân edilen bir Yahudi kadın Kanada’ya göç etse, bir daha o bölgeye uğramasa, bütün çocuklarını da Kanada’da doğursa, kendi kaydı silinmeyeceği gibi, çocukları da İsrail nüfusuna kaydedilir.
Gerek “İsrail” diye gösterilen ve bizim “1948’de işgal edilen bölge” dediğimiz Filistin topraklarında, gerekse 1967’de işgal edilmiş bölgedeki Yahudi yerleşim merkezlerinde fiilen ikamet eden toplam “İsrailli nüfus”un 4-4.5 milyon civarında olduğu tahmin ediliyor. Bu itibarla oy kullanma oranının % 65 civarında çıkmasının sebeplerinden biri, göçmenlerin önemli bir kısmının işgal altındaki toprakların dışında yaşıyor olmasıdır. Diğer önemli sebep ise “İsrail nüfusu”na kayıtlı Filistinlilerden İslâmî hareket mensuplarının işgal yönetim parlamento seçimlerini boykot etmesidir. Bu iki sebebi göz önünde bulundurduğumuzda, fiilen işgal altındaki topraklarda ikamet eden Yahudi göçmenler arasında oy kullanma oranının yüzde doksanın üstünde olduğu anlaşılır ki, bu da kitlenin sandığa ilgisi açısından önemli bir orandır.
Bilindiği üzere Siyonist işgalcilerin seçim yatırımları her keresinde olduğu gibi bu sefer de saldırıyla, Filistinlilerin kanlarının dökülmesiyle, bebeklerinin katledilmesiyle, evlerinin yıkılmasıyla, arazilerinin tahrip edilmesiyle, hayvanlarının topluca imha edilmesiyle gerçekleştirildi. Seçim sonuçlarını da siyasi partilerin bu konuda sergiledikleri tutum belirledi.
Tzipi Livni’nin Kadima Partisi’nin seçimlerden birinci çıkmasının bizim gördüğümüz kadarıyla iki önemli sebebi var. Birincisi Livni’nin şiddet söylemine büyük ağırlık vermesi ve hükümetini saldırıya zorlayan kişi olarak anılması. İkincisi de saldırıların hedefine ulaşamamasında sorumluluğu üstüne alan kişi olmaması. Çünkü saldırıya teşvik eden hatta zorlayan Livni, saldırıyı organize eden ise Savaş Bakanı ve aynı zamanda İşçi Partisi’nin Genel Başkanı Ehud Barak oldu. Dolayısıyla zorlamanın meyvesi Livni’ye, başarısızlığın puanı ise Barak’a verildi. Bu yüzden Livni’nin partisi birinci çıkarken, normalde en azından ikinci çıkması beklenen İşçi Partisi dördüncülüğe düştü.
Netanyahu’nun oylarındaki artışın da iki sebebi var: Birincisi onun da şiddet söylemine ağırlık vermesi ve bu konuda önemli vaatlerde bulunması. İkincisi de muhalefette olmanın avantajları.
Avidor Liberman’ın liderliğindeki “İsrail Evimiz” adlı partinin yükseliş gerçekleştirmesinin ve İşçi Partisi’nin önüne geçmesinin sebebi de şiddet söylemine, saldırganlığa ve tehdide ağırlık vermesidir.
Bütün bunlar gösteriyor ki İsrail seçimlerinin sonucunu, şiddet, savaş, kan, saldırganlık, katliam ve yıkım belirlemiştir. Bu durum Siyonist işgal yönetiminin kitlesel tabanında “sivilliğin” ne anlama geldiğini anlamakta zorlananların belki biraz düşünmelerine, gerçekleri görmelerine vesile olacaktır.
Parlamentodaki paylaşım hükümetin kurulması için en az üç parti ittifakını gerektiriyor. Muhtemelen bu Kadima, Likud ve “İsrail Evimiz” adlı partiler arasında oluşabilir. Bu konudaki değerlendirmelerimizi de bir başka yazıya bırakalım.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.