Kürt konferansı
Abant Platformu bu hafta sonu Erbil'de toplanıyor. Selahaddin Üniversitesi ve Mukriyani Enstitüsü'nün işbirliği ile yapılacak bu toplantının başlığı "Barışı ve geleceği birlikte aramak". Toplantı, iddialı bir toplantı. Tek başına bu toplantı Kuzey Irak ile Türkiye arasında yeni bir dönemin başlangıcı olabilir.
Şartlar elverişli. Statükoyu sürdürmek imkânsız. Herkes bir kavşakta, gideceği yönü tayine uğraşıyor. Erbil toplantısı sivil toplum diplomasisinin başarılı bir örneği olmaya aday. Ben de bu toplantının açış konuşmasını yapacağım, bilahare izlenimlerimi sizlere aktaracağım.
Bir ay sonra Erbil, başka bir toplantıya evsahipliği yapacak. "Kürt konferansı" başlığını taşıyan bu toplantı tam olarak "Kürt ulusal kongresi" niteliği taşıyor. Kürtlerin "Dört Parça" adını verdikleri dört ülkeden, yani Türkiye, İran, Suriye ve Irak'tan legal ve illegal Kürt örgütlerinin bu toplantıya katılması bekleniyor. Toplantıyı KDP organize ediyor ve bir ölçüde Irak'taki Kürt Bölgesel Yönetimi'nin diğer Kürt grupları üzerindeki önceliğini vurgulama amacı taşıyor. Uygun kelimeyi bulmak zor. Kürt milliyetçilerinin kullandığı tabir "Kürt ulusal hareketi". Bu konferans "Kürt ulusal hareketi"nin geleceği üzerinde etkili olacağa benziyor.
Hepimizin çok yakından bildiği bir Kürdistan haritası var. Erzurum'un yukarısından Hatay'a doğru inen geniş bir yayı da içeren bu harita birilerinin kâbusu, birilerinin de hülyası. Kuzey Irak'taki, fiilen bağımsız hareket eden bölgesel Kürt Yönetimi'ni "Büyük Kürdistan"ın ana çekirdeği olarak görenler iki tarafta da mevcut. Hem kâbus görenler, hem de hülyalar peşinde gidenler için bu konferans bir dönüm noktası olabilir. Gerçek dünya ne kâbustakine, ne de hülyalardakine benziyor. Aynı odadayız. Odanın iki tarafında uykuya dalmışız. Kâbus görenimiz ateşler içinde boncuk boncuk terliyor. Diğeri daldığı hülyaların etkisinde, mutlulukla tebessüm ediyor. Ev ateşler içinde; hepimiz uyanmalı ve ateşi söndürmeliyiz.
Kürt milliyetçiliği tarih yolculuğunda geç kalmış bir milliyetçilik. Geç kalmanın telaşını ve bütün çocukluk hastalıklarını yaşıyor. İnsana değer vermek yerine dağı-taşı-toprağı kutsayan milliyetçilik kendini yiyip bitiren bir canavara dönüşür. Kürt milliyetçilerinin Kürtlerle Kürdistan haritasını üst üste koyma hesabını yapması ve bu hesabın içinden çıkması lâzım. İlk hesaplaşacakları gerçek şu: Kürtlerin yarıdan fazlası bu haritanın dışında yaşıyor. Yerküre üzerindeki en büyük Kürt şehri ne Diyarbakır, ne de Erbil. En çok Kürt'ün yaşadığı şehir İstanbul. Karşılıklı olarak etnomilliyetçiliklerin içinden çıkamadığı hesapları görmek üzere kavgaya tutuşmaları kolay; ama bu düşmanlıkla bu topraklarda yaşamak mümkün değil.
Erbil'deki Kürt Konferansı'na katılacak örgütlerden biri de PKK. Basmakalıp hükümleri bir kenara bırakıp, bu konferansın PKK'nın silah bırakmasına, nihayetinde tasfiye olmasına vesile olacağını öngörmek lâzım. Erbil'de yayımlanan Kürdish Globe'da yer alan ve Türkiye Kuzey Irak ilişkilerini değerlendiren bir yazı, bu öngörüyü doğruluyor. "Bütün Kürt siyasî grupları arasında geniş ve kapsamlı bir konferans, PKK'yı Kürt ulusal çıkarlarını koruyacak çizgiye getirebilir ve genel uzlaşmaya uyarak silah bırakmak zorunda kalabilir." Kısaca bu konferans PKK üzerinde bir baskı oluşturmayı da amaçlıyor.
Türkiye'nin Kürt sorununu çözebilmesi için kanın durması lâzım. Obama, Amerika'nın yeni başlangıcını Ortadoğu üzerinden yapıyor. Ortadoğu en fazla iki üç sene içinde bambaşka bir bölge olacak. Türkiye'nin en başta Kürt sorunu olmak üzere bütün sorunlarına ve bölgeye bakışında köklü değişiklere gitmesi lâzım. Kürt sorununun çözümü ise önce kendi vatandaşlarımızla, sonra yakın komşularımızla barışmaktan geçiyor.
Kâbusların da, hülyaların da gerçeklerle ilgisi yok. Hayal âleminde yaşayanlar da kâbus görenler de nasıl olsa kafalarını sağa sola vura vura uyanacaklar. Zaman kaybedip ağır bedeller ödemek yerine, bu coğrafyada bizi birbirimize adeta mahkûm eden ortak çıkarlara eğilmeliyiz. Bizler yekdiğerimizi aşkla ve şevkle sevmeye mecburuz. Aksi takdirde birlikte mahvoluruz.