R. Özdenören

R. Özdenören

Yolculuk ve ayrılık

Yolculuk ve ayrılık

Benim hayatta yapamayacağım şeydir o iş: hedefi, amacı belirlenmemiş halde yola çıkmak…

Aslında buna yola çıkmak demek bile yanlış olur belki, Türkçede ona yola düşmek, yollara düşmek demek belki daha doğrudur.

Ben, hiç öyle yollara düşemem.

Ama hedefi, istikameti, neticesi, hâsılası belli olmadan, dahası belli olmasını istemeden, böyle bir beklentiye kapılmadan yollara düşen insanların olduğunu biliyorum ve onların o muazzam tevekkülüne hayranlık duyuyorum.

Ama acaba gerçekten onlarınki bir tevekkül müdür?

Çünkü tevekkülde, bize anlatılan, eşeğini ilkin sağlam kazığa bağlama işini gerçekleştirmektir. Oysa değindiğimiz yolcunun böyle bir kaygısı söz konusu değil. Çünkü onun aslında sağlam kazığı bir yana bırakalım, bağlaması gereken bir eşeği de yoktur.

O, eşeksiz, binitsiz, bir başına, varsa heybesini sırtına atarak yola düzülüyor.

Sırtına atacağı heybesi yoksa o da gam değil.

O, bir başına yola çıkacağını biliyor. Bu bilgi onda bir gereklilik duygusunu da uyandırmıyor. Yani yola çıkmak gerekiyor, diye düşünmüyor. Salt yola çıkıyor, o kadar.

Ve bir kez yola çıkınca da, yola çıkmış oluyor.

Ondan sonrası ver elini yollar…

Oysa bir yolcu yola koyulup da "ver elini…" dediğinde bunun arkasından varmayı hedeflediği menzilin adı gelir.

Benim yolcumun böyle bir kaygısı var bulunmuyor. O yalnızca ver elini, diyor. Belki bir kelime daha ekleyerek ver elini yollar, diyebiliyor.

Arkası yolda gelecektir.

Nerede konaklayacağı, bir yerde konaklayıp konaklamayacağı, kısacası bir yolcu için ön gereklilik olarak düşünülebilecek unsurlardan akla gelebilecek her ne varsa, bizim yolcumuz onu, yolunun başlangıç noktasında, arkasında bırakarak yola çıkmıştır.

Ve yoluna öylece devam etmeyi düşünmektedir.

Kimi yazarların durumu da aynen böyledir. Ereksiz yolcunun yaptığını o da yazıda, kâğıt üstünde yapar. Nereye gideceğini, niçin nereye gitmesi gerektiğini düşünmeden, kendine baştan bazı ön hedefler belirlemeden yola çıkar ve kalemi onu nereye sürüklerse oraya doğru yol almaya devam edip gider. Marguerite Duras teyzemizin yaptığı sanırım tam da öyle bir şey… O, ben baştan ne yazacağımı bilirsem niye yazaydım ki, diye düşünüyordu.

Kim bilir, bizim macera düşkünü yolcumuz da öyle düşünüyor olabilir: nereye gideceğimi bildikten sonra niçin yola çıkayım ki, diyor olabilir.

Böyle bir yolculukta bir yerlerde düşüp ölmek de var. Sevgili Yunus böyle bir ölümün duyulması için üç günlük bir mühlet biçiyordu. Garibin ölümünün üç günden sonra duyulacağına telmihte bulunuyordu. Bana sorarsanız böyle bir ölü, yani yola çıkmış ve izini kendinin de bilmediği bir yol üstünde açlıktan, sefillikten, soğukta kalıp donmaktan kaynaklanan bir nedenle ölen birinden belki ebediyen haber alınamayabilir.

Ama yola çıkmak yolcunun şanındandır. Yolcu ister seyyah olsun, ister muharrir; ister tacir, ister savaşçı…




Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
R. Özdenören Arşivi